KÜLTÜRÜMÜZÜN NERESİNDEYİZ?

KÜLTÜRÜMÜZÜN NERESİNDEYİZ?

ALPEREN GÜRBÜZER

Kültür (culture) Fransızca da yetiştirme ve tarım anlamındadır. Hars ise Arabçası olup çiftçilik demektir.
İster hars, isterse kültür diyelim netice itibariyle bu kavramın birçok tarifi vardır. Amerikalı iki yazar araştırma yapmış kültürün yüz altmış tarifini tespit etmişler. Bu tarifi yaparken kimi psikolojik, kimi tarihi, kimi tasviri, kimi de normatif vs. yönünden incelemişler.
Anlaşılan kültürün binlerce yıl ömrü var. Medeniyet öyle değil, kültür kadar uzun seneler yaşayamaz ve ömrünün altı yüzyılı bile geçmesi zor. Yani çöküş medeniyetin alın yazısı gibi bir şey. İbni Haldun; millet ve devletlerin doğuş, yükseliş ve inhitat (yıkılış) olmak üzere üç devir geçireceklerini bildirir. Gerçekten de tarihi seyir incelendiğinde medeniyetlerin tıpkı dünyaya yeni gelen bir insanın geçirmiş olduğu çocukluk gençlik, ihtiyarlık ve ölüm evrelerine benzer süreci yaşadığını görürüz. Fakat kültür için aynı şeyi söyleyemeyiz. Çünkü zamana karşı dirençlidir kültür. Kültüründe hemen hemen aynı gelişme evreleri var ama sonu ölümle noktalanmaz, bilakis kültür medeniyete dönüşür.
Kültür gelişme evresinin en son noktasına ulaştığında somutlaşır, tabir caizse enerjisini kaybederek medeniyet olur.
Dünyada saf ırk olamayacağı gibi saf kültürde yoktur. Bizim kültürümüzün temeli İslam’dır. Buna rağmen değişik kültürlerin etkisi altına girerek kendimize has kültür oluşturmuşuz. Bugüne kadar geçirdiğimiz kültür serüvenimiz ana hatlarıyla;
— Göçmen kültür evresi,
— Çin kültür dairesi,
— İslam kültür dairesi,
— Batı kültür dairesi olmak üzere dört eksende toplayabiriz.
Şimdiki dururumuz ise ne tam batı, ne yerel, ne de tam İslam kültür dairesini içeriyor, kozmopolit bir hal yaşıyoruz sanki. Malum olmak üzere batı kültürünün kaynağı Yunan-latin kültürü ve Hiristiyanlık’tır.
Tanzimat’tan beri batılılaşma sevdası, batının ortaçağdaki yaşadığı durumun devamı niteliğinden ibarettir. Japonya ise kültür bakımdan doğulu, teknolojisi ve bilgi zihniyeti bakımdan batılıdır. Bizde Japoya gibi kültürümüzden taviz vermeden batının teknolojisini örnek almayı deneseydik modern çağın en üst seviyesine gelebilirdik belki de.
Batılılaşma süreci kendilerini elit diye tanımlıyan birtakım yarı aydınlarımız tarafından başlatılmış, daha sonraları tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş sürecinde medya ve tiyatro gibi sembolik etkinliklerle start alarak halka özenti şeklinde yansıtılmıştır. Şuan gelinen noktada Avrupa Birliği müzakerelerinin başladığı hengâmede halk batı ile doğrudan temas halindedir. İnternet alanındaki hızlı gelişme sınırlara adeta meydan okuyarak batı ile aramızdaki duvarları kendiliğinden kaldırmış ve kozmopolit görünümüz daha da koyulaşmıştır.
Şerif Mardin; modern toplumlarda doğru dürüst bir halk kültürünün kalmadığını bu kattaki kültürün yozlaştığı ve kaybolmaya yüz tuttuğunu vurgulayarak bir durum tespitini gözler önüne sergiliyor. O halde yapılacak olan tek şey; maddi kültür (medeniyet) ile manevi kültür (hars) ikilisini uyumlu hale getirmektir. Aksi takdir de kozmopolitlikten kurtulamayız.
Kültürel değerleri önem vermeyip, kültürel politikalar geliştiremezsek hayatımıza kuralsızlık hâkim olacaktır. Ülkemizde cerayan eden kuşaklar arası kopukluk, birbirini anlamama gibi bir takım marazi durum, modern dünyanın önümüze koyduğu bir problem olarak önümüzde duruyor hala. Yenidünya düzeni dedikleri âlemde kültür yok gibi, ancak hip kültür, antik kültür, karşı kültür vs. sözkonusu. Bu yüzden Pierre Emmanuel; “İnsanlar kültürü benimseyecek ki, insan tekrar insanlığına kavuşabilsin” der.
Şimdilerde niye İslam dairesi içerisinde bulunuyoruz şeklinde sorgulayan kimlik bunalımı yaşayan yarı aydın ve dar bakışlı tipler aslında kültürsüzlüğün bahtsız kuşaklarıdır. Oysa köklerini iyi bir araştırsalar tarihi kodları ile her an buluşma fırsatı yakalayabilirler, ama ön yargılardan sıyrılamadıkları için kültürümüz ile yüzleşemiyorlar bir türlü.
Kültür dayatmayla, baskıyla ve yasakla önlenemeyeceği gibi, yönlendirilemezde. Çünkü kültürün anası da, babası da ferttir. Toplumun vicdanında yaşayan değerler manzumesi kültür demektir. Şahsiyeti belirleyende kültürdür. Bu yüzden kültüre müdahale kalkışmak beraberinde ciddi sıkıntıları getirir ki, bu da kaba, zevksiz ve ruhsuz kişiliklerin türemesine neden olur. Batılılaşma sürecinde tepeden halka kültür dayatma uygulamaları insanımız rencide etmiş ve halk vicdanında kabul görmemiştir. Hala bir kısım elit tabaka, Amerikalılar gibi viski içmeği, Fransızlar gibi dans etmeği, İngilizler gibi selamlaşmayı, Almanlar gibi tapınmayı kültür sanmış, hatta batının yüzeysel yaşayışını ideal hayat gibi algılayıp toplumumuza dayatmak istemişlerdir. İlk önce Fransız etkisinde kaldık, sonra Almanya’nın üniformasını almışız, daha sonra da Almanya savaştan mağlup çıkınca Amerika’nın kiyafetine dönüş yaptık bir çırpıda.
Edebiyat dünyasında da durum hemen hemen aynı... Önce Orhan veli ile Yahya Kemal’i, Nazım Hikmet ile Necip fazıl’ı, Tevfik Fikret ile de Akif’i karşı rakiplermiş gibi gösterilerek kıymetlerimiz unutturulmaya çalışılmış, sonrada klasik dedikleri kültür hazinelerimizi okumayan genç kuşağın doğmasına vesile olmuşlardır. Tanzimat Edebiyatı devleti hedef seçmişti, Serveti Fünun ise toplumu. İkinci dünya savaşının etkisiyle de edebiyatımız edepsizleştirilerek sol kimlik verilmeye çalışılmıştır. Oysa Divan edebiyatı devleti besliyordu. Tanzimatla edebiyatımız politikanın etki alanına girerek devletle bağını kesmiş, böylece laf ebeliği edebiyat olarak gündeme girmiştir.
Kültürdeki yozlaşma yaşama tarzımızdan kıyafetimize ve edebiyatımıza kadar birçok olumsuz yansımaları olduğu bir vaka. Yıllarca yanlış izlenen kültür politikalar tatbik edilmiş ve devletin kasasından ödenek ayrılarak dilimizden öztürkçecilik adı altında kelimelerimiz katl edilmiş ve dilde uydurmacılık akımının ardından genç nesiller kültürsüzleştirilmiştir. Hatta diyebiliriz ki; en çok kültür dejenereasyonu dilde yapılan tasfiye uygulamalarıdır. Çünkü bir milletin dilini ne kadar tahrip edersen o kadar kütüphaneleri sağırlaştırmak kolay gerçekleşir. Şimdilerde kültürümüz kütüphanelerimizin tozlu raflarında kendisine uzanacak ve onu okuyacak talipliler arıyor adeta, ama gerçek anlamda kitapların dilini anlayacak ne insan, ne de aydın var.
Ziya Gökalp kültür kavramı yerine hars’ı kullanır ve şöyle der: “İngilizleri ileri götüren gelenekçiliktir. Bizi geri bırakan geleneklerimizi bir tarafa atarak geleneksiz bir takım kaideleri almamızdır… Barbarlık medeniyete galebe çalmaktadır. Uygarsız bir kültüre sahip olan millet sağlamdır. Fakat buna karşılık kültürsüz uygarlığa sahip bulunan bir millet hastadır.”
Gökalp’ın ifadelerinde kültür ve uygarlığın dengede tutulmasında sıhhatli bir toplumun var olalabileceğini anlıyoruz. Tekniğin, sporun, lüks hayat standardının dini ve kültürel olan her şeyi dışlamamalı. Halk genelde kültüre, aydın kesim ise uygarlığa sahiptir. Halk ile aydın arasındaki yabancılaşmanın giderilmesi için aydın kesimin halka tepeden bakmayıp bizatihi ayağına kadar giderek hemhal olmalı ki; toplum dayanışması ve bütünleşmesi denilen olay gerçekleşebilsin. Bu yapılabilirse kültür-uygarlık ikilisi dengeye kavuşup, diyalog kanalları ardına kadar açılmış olacaktır. Böylece uygarlığın halka daha sıcak geçiş yapması sağlanacak ve kültür değerlerimizi inceleme fırsatı doğacaktır.
Kültürümüzün hammaddesini köyler, zarafet (incelik) yönünü de şehirler sağlar. Türkiye’nin talihsizliği ilim ve teknikte tam ilerleme kaydedememesidir. Bundan dolayı halk avam kültüründen öteye geçememiştir. Kültürün de bir maden gibi işlenmesi incelmesi gerekiyor. Ne kadar kültür işlenirse medeniyete paralel bir seyir takip ederek kimlik krizinden kurtulma imkânı yakalayabiliriz pekâlâ. O halde yeniden özümüze dönmek bugün değilse ne zaman?
Velhasıl; Zihnimizde iki kültür öğesi mevcut; bunlardan biri şahsi kazanılmış kültür, yani kitap okumak ya da okulda öğrenilerek elde edilen kültür, diğeri de sosyal ve milli kültür. İşte kültürümüzün gelişmesinde bu ikili unsura çok önem vermemiz gerekiyor. Gerek eğitim gerekse toplumcu politikalarla meseleye eğildiğimizde sanatı, estetiği, dini, sosyolojiyi ve kültürü anlamış olacağız demektir.
Vesselam.