KENDİ İMAJINI KENDİN OLUŞTUR VE KENDİN GİBİ OL

KENDİ İMAJINI KENDİN OLUŞTUR VE KENDİN GİBİ OL

ALPEREN GÜRBÜZER

Aynalar yalan söylemez sıkça duyduğumuz nakarat. Nitekim çocuk dünyaya geldikten ancak 6–8 ay sonra aynada kendisi olduğunu fark eder. Öylece ilk tanıma aynayla başlar. Dolayısıyla çocuk kendine aynada görmekle imajıyla buluşmuş olur. Daha sonra sırasıyla aile, arkadaş, okul, çevre ve iş hayatı kişiye yeni imajlar katar. Böylece insan ne yaptığıyla değil, neye sahip olduğuyla fark edilip hayat imajı ortaya çıkar. Anlaşılan imaj bir kerelik olmayıp süreklilik arz eden bir kavram olarak adından söz ettirir. Tabi bu arada imaj sadece kişi ile sınırlı değil, kendi içerisinde öz imaj, algılanan imaj, ideal imaj gibi çeşitleri var. Mesela “Kişinin ayinesi iştir, lafa bakılmaz” sözü aslında kişinin öz imajını ortaya koyan bir kelam.
Günümüzde imaj daha çok üretim sektöründe kullanılan bir kavram olarak karşımıza çıkar. Dolayısıyla ürününü pazarlamaya gittiğinizde kendiniz başta olmak üzere iyi bir imaj sergilemeniz gerekir. Aksi takdirde ürününüz kabul görmez. Yani şahsiyetinle pazarlayacağın ürün özdeşleşmeli ki ürünün pazarda yer bulabilsin. Sadece şahsiyet mi, elbette hayır, bunun yanı sıra üretilen ürünlerin toplam kalitesi, performansı, güvenirliliği, standardizasyona uygunluğu, dayanıklılığı, estetiği, markalaşması gibi unsurlarda önem arz eden kriterlerdir.
Bir kere ürün tanıtımı yaparken kesinlikle göz temasında kaçınılıp, yüz kısmın dik tutulması icap eder. Mesela kaşları 1–2 saniye kaldırmak dostluk işaretidir. Burun ucundan bakmak üstünlük anlamında bir tavır olup, müşteriyi soğutan bir davranıştır. Keza el sıkma, kucaklaşmak, dost eli uzatmak gibi eylemler karşı taraf için birer jest örneklerdir. Kulak çekme, ense kaşımak, kâğıtları küçük parçalara ayırmak türünden bilinçsiz tavırlar ise asla karşı tarafı hafife alan ve hiçe sayan davranışlardır. O halde hal ve hareketlerimize dikkat etmek gerekir. Şunu unutmamak gerekir ki konuşma adabı da kişinin fotoğrafını ele veren unsurdur. Dedikodu yapmak mutsuzluğun bir işareti sayılıp, müşteri nezdinde kendine güvensizlik, menfaat gözetlemek çağrışımı uyandırır. Müşteriyi tedirgin eden birçok irrite davranışlar daha vardır. Şöyle ki;
—Kollar göğsün üzerinde ise kapalılık, kızgınlık, olumsuzluk çağrıştıran ruh halini yansıtıp savunmaya geçme imajı oluşturur.
—Kafayı kaşımak ise zor durumda olma, tereddüt, karar verememe halidir.
—Elleri kenetleme; iletişime kapalılık ifade eder.
—Ellerin önde birleşik tutulması; suçluluk, mahcupluk imajı verir.
—Gözün elle ovuşturulması; yalancılık alametidir.
—Parmakların ağzın içine alınması, heyecan, panik, korku manasınadır.
O halde bu ve buna benzer davranışlardan kaçınmalı ki müşteri memnuniyeti oluşturabilsin. Kurbanlık hayvan alımında uzaktan pazarlık yapılırsa, satış işlemi gerçekleşmez. Ne zaman ki taraflar el sıkışıp kollarını sallarsa satış işlemi gerçekleşir. Ayrıca iş ortamında mümkün mertebe kısa ve öz ifadeler kullanmakta fayda var. Konuşmaya başlamadan önce kendinizi 30 saniyelik de olsa tanıtın. Yani tanıtım konuşmanız birinci basamak olsun. Her halükarda yapıcı konuşmalardan kaçınmayın. Hatta renkli ve canlı ifadeler kulanınki imajınız artsın. Dikkat çekici konuşma hızlı da olsa, her daim takip edilebileceğinden emin olabilirsiniz. Yeter ki konuşmanıza argo ifadelere yer vermeyin. O halde kaba saba lisan kullanmakta sakının ve basmakalıp sözlerden uzak durun. Hatta konuşmalarınıza uygun anılar, anekdotlar ve espri katın. Asla konuşma süreci içerisinde “Eee, şey, yani, falan, filan” gibi asalak ifadelere yer vermeyin.
Vereceğiniz mesajlarda etkili söz, ses akıcılığı ve beden dilini iyi kullanın. Sözünüz, sesiniz beden diliniz ne kadar etkili olursa insanlar üzerinde o kadar etki bırakırsın. Meramını anlatırken başınızı hafif yan yatırın ki dinleme dikkatini artırmış olasın. Hatta bu tip davranış yakınlık doğurur. Mümkün mertebe göz teması kurun, aksi takdirde dinleyiciyi kendisini kale alınmadığı sonucunu çıkarır. Havaya bakarak konuşmada öyledir. O halde dinleyici ile aranda göz teması yaparsan değer verdiğinin göstergesi. İnsana değil de başka tarafa bakarsan o kişi saygısızlık algılayıp sırtını dönmek zorunda kalacaktır.
Satıcının imajı olduğu gibi alıcının da imajı var. Şöyle ki; genellikle devlet parasıyla bir şeyler alacaksak pahasına bakmaz kalite imajı ararız. Derler ya bedava mal baldan tatlıdır, aynen onun gibi buna devlet sırtından geçinen bedava imaj dersek yeridir. Şayet kendi paramızla kendimize bir şey alacaksak önce etiket tutarına bakar sonra kalite imajı ararız. Ya da kendi paramızla birisine bir şey alacaksak ucuza kaçar, başkalarının imajına önem vermeyiz.
Peki, ya sahiplenmek imajı? Malum; her insan da insanda sahiplenmek duygusu vardır. Mesela bir düğün veya toplantı merasimine gittiğinizde ortamda bayanlar varsa eşinizin biranda ceketinizin üzerindeki kepek veya tozu silmesi, kravatını düzeltmesi gibi tutum sergilemesi sahiplenmeyi gösterir.
Düşünün ki bir adam araba almış fotoğraf çektiriyor, tam o sırada yoldan gelen bir başka biri arabanın diğer tarafında aynı pozu verse, ister istemez araba sahibinin tavrı değişip ayağını indirin bakışı atacaktır. Zira başkasının mülkünde hava atmayı kim sever ki. Dolayısıyla sahiplik imajı doğuştan gelen bir duygu olup, kimse mülküne toz kondurmak istemez.
Bir makama ziyaret ettiğinizde dirseğini masaya yaslarsan makam sahibinin sahiplenme duygusunu artırır. Ayrıca öyle makam sahipleri var ki; geçmişte bir şekilde merhabalaştığı arkadaşlarına bile görüşme randevusu vermiyor. Maalesef tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan makamlar belirli insanlara açılıyor. Biliyorum bazı üst seviye makamda oturan yöneticilerin yoğun programlarından dolayı görüşme talepleri geri çevirmek zorunda kalabiliyorlar, ama bir şekilde geçte olsa o insana dönüş yapılmalıdır. Aksi takdirde sözkonusu randevu talebinde bulunan insan duygu seline kapılıp, bir an kendisini bu dünyada kapısını çalabileceği, meramımı dinleyecek bir dost elinin uzatılmayacağı hissine kapılacaktır. Ki, bunun adı gönül incinmesidir. Şayet o yöneticinin kapısına gelen bir insanın gönül incinmesi umurunda değilse o makamda oturmaktansa dağda eşkıyalık yapsa daha iyi olur. Zira hiç kimsenin kapısına gelen insanı dışlama hakkı yoktur. O halde siz siz olun bu tür devlet mülkünde sahiplenme imajına sahip yöneticilerden uzak durun. Çünkü hiç kimse şah değil, padişah değil. Kaldı ki Osmanlı padişahları reayanın mutluluğunda kendi mutluklarını görüyorlardı.
Yurtdışında iş yapıyor veya uzak bir memlekette tatil yapıyorsanız, ya da o bölgenin insanı ile bir şekilde diyaloga giriyorsanız, diyalog esnasında kendi kültürün gereği yapacağınız birtakım davranışların farklı gözle bakılması son derece doğaldır. Çünkü kültür farkı vardır. İşte burada akılda tutulması gereken bazı etkileşim kurallarını iyi bilmek gerekir. Yabancı insanlarla iletişim kurma esnasında sabırlı olmakta fayda var. Mesela Amerikalılar iletişimde son derece resmidirler. Bazı yabancı uyruklu insanlar omzuna veya sırtına dostça sarılmayı hoş karşılayamayabilir. Amerikalılar gözleri vasıtasıyla etkileşimde bulunduklarından onların bakışlarından kendinize bir hisse payı çıkarıp yüzyılın etkileşimine yaklaştığını sanabilirsiniz. Oysa o bakışlar kendi yaşadığı toplum ile ilgili iletişim aracıdır. Amerikan kültür gereği asla “Ne haber Joe” deyip omzuna dokunmayın. Dokunmak daha çok doğu toplumuna özgü bir iletişim modelidir. Keza yine bir takım bedeni hareketlerde öyledir. Mesela Asya kültüründe baş sallama ‘evet’ veya “kabul” olup sizi duyuyorum anlamındadır. Şayet bir insan kafa sallıyorsa sizi duyduğu manasına gelir. Kelimenin tam anlamıyla doğu kültüründe dokunma samimiyet diğerlerinde yanlış anlamalara sebebiyet veren bir algılamadır. Doğuda daha söze başlamadan “Selamün aleyküm” dediğinde yakınlaşmayı beraberinde getirir. İngiltere’den bir insanla tanışacağınız bir insana ilk etapta mesleğini sormak doğru değildir, nasılsın diyerek diyaloga girmek daha uygundur. Türkiye’de parmaklarınızla sayı saymaya başlanıldığında işaret parmağıyla başlanılır İngiltere’de ise başparmaktan başlanılır. Belli ki kültür farkı söz konusudur. Bizim kültürümüzde parmak işareti aynı zamanda kelime-i şahadeti hatırlatır. Anadolu insanına yemeği nasıl buldun sorduğunda cevaben “Very good” demek panik oluşturur. Fakat dudağınla şaklatıp ‘baç’ ses çıkarmak veya parmak üçgen şekli ile işaret edersen memnun olduğunun anlamını verecektir. Yani Türkiye’de mükemmel olduğunu belirtmek parmakların birleşip üçgen haline gelmesi yeterli olabiliyor. İtalya’da tam tersi durum söz konusudur. Aynı zamanda Türklerde “hayır” demek dudak çıtlatmaktır. “Evet” ise baş eğmektir.
O halde kültürü ne olursa olsun başka bir insan takdim edildiğinde nezaket kurallarını gözetmek en doğrusu. Mümkün mertebe konuşma tonunuzu düşürün, sesinizi yükseltmeye gerek yoktur. Bir şahsın sizi anlamadığını düşünüyorsanız daha yüksek sesle konuşmayın. Zira ses tonu sanılanın aksine anlaşılırlığı artırmaz. Biliniz ki dili yabancı olan bir insan işitme engelli değildir. O halde siz siz olun bağırarak konuşmayın, aksi takdirde adap dışı bir imajınız olur.
Berlusconi avucunu açtığında halka güvendiği mesajının verir. Aynı hareketi çocuklara yaptığında sevgi çağrıştırır. Avucunu çevirdiğinde etrafa otentik duygu yüklü bir imaj oluşturur.
İletişim doğal olmalı, tokalaştığında bile samimi iletişim görebiliriz. Mesela Hasan Celal güzel tokalaşması samimi bir iletişim örneği olup, karşı taraf içinse iyi bir imaj oluşturan bir davranıştır.
Eller kadar parmaklarında karşı tarafa verdiği mesaj var. Avucunu açtığında samimiyet var. Parmak işaretiyle konuştuğunda tehdit imajı verir.
Başparmak işaretiyle iletişim ego çağrıştırıp, garsona “oğlum bana çay getir” bunun tipik bir misalidir.
Özenti imajı da toplumuza sirayet eden bir hastalığımız. Nitekim “Amerika’da yapılan bir araştırmada” diye söze başlanıldığında hemen dikkat kesiliriz, söz konusu araştırma “Anadolu’da yapılan bir araştırma” denildiğinde dikkatimizi odaklamayız. Bu tipik bir yabancı hayranlığının bir göstergesidir. Aynı zamanda kendi insanımıza güvensizliğin bir işaretidir.
Eşler arasında imajda çok önemli. Zira mahrem kalmak kaydıyla en mutlu çift birbirine dokunan, en mutsuz ise dokunmayandır.
Evlilik öncesi ise farklı imaj profilleri söz konusudur. Mesela hanımlar erkeğin her türlü imajını görme yetenekleri vardır. Çünkü onların altıncı hisleri erkeklere nazara daha baskındır. Dolayısıyla duygusaldırlar. Biz erkekler bir hanımda hoşlanırsa genelde saçını düzeltir. Hanımlar ise estetiğe çok dikkat ederler. Bir hanım bir erkekten hoşlanmışsa parmağıyla yavaş yavaş saçıyla oynamaya başlayaraktan arkasına atıp spral yapar. Günümüz de bir bayan size doğru ayak ayaküstüne atmışsa sevgi gösterisidir, hatta göz bebekleri bir anda büyür de. Şu da bir gerçek eskiden hanımlar asla ayak ayaküstüne atmazlarmış, doğru olan da bu zaten.
Galiba yukarıda verdiğimiz birtakım imaj örneklerinden sonra en doğrusu “kendi imajını kendin oluştur ve kendin gibi ol” tavrı olsa gerektir.
Vesselam.

http://www.facebook.com/pages/Alperen-G%C3%BCrb%C3%BCzer/141391522610124