İLK ANAYASA
İLK ANAYASA
ALPEREN GÜRBÜZER
Günümüzde en çok tartışılan konulardan biri de Anayasa meselesidir. Anayasa kavramı kullanıldığında ister istemez akla, yazılı metinler geliyor..İnsanoğlu ilişkilerinde daima kanunların müsaade ettiği ölçüde davranabilmiştir. Her ne kadar Anayasa kavramının batıya ait olduğu söylenilse de gerçekte bize aittir. Nasıl mı?
Rasulüllah(s.a.v)’in Hz. Enes’in evinde gerek Müslüman, gerekse gayri Müslimlerle yaptığı istişare sonucu yazdığı ilk metin, bütün dünyada ilk Anayasa olarak kabül görür. İslam farklı kültürlere sahip topluluklarla bir arada nasıl yaşanabileceğinin uygulamasını Peygamberimizin öncülüğünde dünyaya ilan etmiş, bu metin günümüze kadar gelmiş ve insanlığa ışık saçmıştır.. Kıblesini batıya çevirmiş olanların bu metinlere bakıp da ibret almaması düşündürücüdür. Dinimize çöl dini olarak bakan zihniyetin ön yargılı yaklaşımlarını bir kenara bırakıp da, biran evvel gerçeği görmelerinde fayda var, aksi takdirde kendilerine has avuntuları ile oyalanmak zorunda kalacaklardır.
Medine site devletine ait Anayasa ilginç resmi ve siyasi bir belgedir. Bu vesika incelendiğinde özellikle yirmibeşinci maddesin de din hürriyeti ile ilgili açık ifadelere şahit oluruz:
-‘’ Beni Avf Yahudileri müminlerle birlikte bir ümmet teşkil ederler. Yahudilerin dinleri kendilerine, müminlerin dinlerin kendilerine..’’
Özgürlük havarisi kesilenlerin başlarını önlerine eğip de, bir düşünseler de gerçek hürriyet şuurunun temellerini kim atmış bir göz atsalar. Rasulüllah(s.a.v)’in hayatında cereyan eden vesikaların dili, hürriyet fikrinin İslam’a ait olduğunu gösterir. Üstelik fikir olarak vesikalar da kalmamış, bilakis Fahri Kâinat Efendimiz pratik olarak hayatta da uygulamışlardır. İslam hoşgörüyü öne çıkarttı. İslamiyet etnik ayrımcılığı meşru görmez.
Habib-i Huda (s.a.v) ömrünün son demlerinde bile insanlığa en büyük evrensel beyannemesini sunmuş ve bu beyannemeye İslam toplumu; Veda Hutbesi demiştir. Veda Haccında Kâinatın Efendisi(s.a.v), Kusva adlı devesi üzerinde:
‘’ -Cahiliye devrine ait her şeyi çiğniyorum!
— Ne Arabın Aceme, ne Acem’in Arab’a üstünlüğü yoktur! Hepsi insanoğlu, insansa topraktandır.
—Sizi irşat edecek (idare edecek) insan kesik burunlu bir zencide olsa ona itaat ediniz.
—Kölelere yediğinizden yedirmeli, giydiğinizden giydirmelisiniz.
— Cahiliye devrine ait kan davaları kökünden kaldırılmıştır.(Nitekim ilk kaldırılan Harisoğullarının davasıdır, yani amcazadeleri)
—Cahiliye devrine ait riba, faizcilik, topyekün kaldırılmıştır!(İlk kaldırılan Abdülmuttalib oğlu Abbas’ın ribasıdır, yani amcası)
—Allah’dan korkun, sizin onlar üzerinde hakkınız var, onlarında sizin üzerinizde hakları var.(kadın bahsi)
—Borç eda olunur, ariyet alınıp geri verilir. Hediye hediye ile karşılık görür. Başkasına kefil olan, kefaletin sorumluluğunu yüklenir.’’ beyan buyurarak İnsan hakları Evrensel beyannamesini ilan etmiştir. Görüldüğü gibi İslamiyet hep yapıcı ve yıkıcı olmayan hakikatlerdir. Din çatışma kaynağı değildir çünkü. Bilakis hoşgörüye davettir.
İslam toplumunda gerek yazılı vesikalar, gerekse sözlü beyanlar Anayasa ve insan hakları konusunda bugünkü insanlığın zihni idrakinin önünde olduğunu gösteriyor. Çağları aşan mesajlarıyla, insanlığın özlediği düzeni sağlayacak metinler olduğu gayet açık bir şekilde ortada duruyor. Nitekim Medine vesikası değişik ve farklı kimlikteki toplumlarla bir arada nasıl yaşanılacağının belgesi niteliğinde olması bakımdan bunu doğruluyor zaten.
Avrupada Anayasa denemelerinin su yüzüne çıkması 1789 Fransız ihtilali müteakibinde gerçekleşebilmiştir. Fransız İhtilalinin ardından ‘’Anayasa dostları Cemiyeti’’ (Jakobenler) kurulur. Aydınlar tarafından; Jakobenlerin Kurucu meclis içerisinde meclisin solunda
Bulunanlara ‘solcu’ ismi verildi, sağın da oturanlara ise ‘sağcı’adını aldılar.
1 Ekim 1791 den günümüze kadar uzanan bu hareket, Fransa’ da başlayan bir akım olarak dünyanın her tarafına yayıldı. İhtilalden sonra, Kurucu Meclisin kabül ettiği Anayasa’yı uygulayacak; yeni meclis-i mebusan, ilk toplantısını 1 Ekim 1791 günü yapmıştır. İşte Avrupada gerek meclis bilinci, gerekse Anayasa şuuru bu tarihten sonra gelişebilmiştir. Bizde ise 1400 yılı aşkın bir tecrübemiz söz konusu.. İnsanlığın ilk Anayasa şuuru ve İnsan Hakları Beyannamesini sunan anlayış, İslam toplumuna aittir. İnsanlık bugünde bizim soluğumuza muhtaç. Çünkü çağları aşan bir idrak hazinelerimiz mevcut.
Fransız ihtilali sonrasında aydınların kurduğu Anayasa Dostlar cemiyeti kurulmasına kuruldu ama, tartışmaları da beraberinde getirdi. Solda oturanlar her şeye itiraz ediyor, eskiye ait her ne var ne yok baştanbaşa değiştirilmesini, yeni bir rejimin kurulmasını taleb ediyorlardı. Hiristiyanlığı ve papazları yok etmek, büyük yenilikler getirmek, hatta bu reformların gerçekleşebilmesi için gerekirse şiddet kullanmayı öngörüyorlardı. Bu yüzden solda oturanlar anarşist ve ihtilalci olarak addedildi..
Batı da Anayasalar Fransız ihtilali sonrasında netlik kazanmaya başlamış, din ve vicdan hürriyeti gibi temel ilkeler Anayasalarında yer almıştır. Gerek ABD, gerek İsviçre, gerek Almanya ve gerekse İtalya’da dinle ilişkiler güvence altına alınmıştır.
İslam toplumu ile batı toplumunun Anayasa hususunda bariz farkın, O sevinci ilk tadan Müslümanların olmasıdır. Öyle ki İlk Anayasa İslam Devletinin Anayasası olmakla kalmayıp, aynı zamanda Hz. Enes’in(R.a) evinde ilan edilen bütün dünyaya ışık veren ve ilk yazılı metin olarak anlam kazanacak nitelikte Anayasa olmasıdır.
Medine ile Mekke, Rasulüllah’ın uygulamaları açısından bize ışık veren iki kutlu şehir. Medine Müslümanların azınlık, gayri müslümlerin ise çoğunlukta olduğu mekândı, Mekke ise yüzde yüz Müslümanların hâkim olduğu bir yerdi. İşte bu noktada Allah Rasulü yüzde on diyebileceğimiz Müslümanlar ile yüzde doksan oranında farklı kimliklere sahip topluluklar ile Medine de bir arada nasıl yaşanabileceğinin Medine Vesikasıyla ispatlamıştır.. Mekke’nin Fethi müteakip Müslümanların yüzde yüz bulunduğu Mekke’de müminlerin kendi aralarındaki ilişkilerinin tanzimi hususunda da Fahri kainat Efendimiz Kur’an ,sünnet, örf ve ictihad hükümlerini göstermiş ve yürürlüğe koymuştur..
Velhasıl, Medine; farklı kimliklere sahip topluluklarla birada nasıl yaşanacağının formülü, Mekke ise aynı kimliğe mensup olan unsurlarla münasebetlerin nasıl olacağının uygulamasıdır. Onun için Medine Vesikası incelemeye değer manzumeler olarak dikkat çekmektedir. Hâsılı İhtiyacımız olan hak ve hukuk öğretileri kendi kaynaklarımızda mevcut. Yeter ki almasını bilelim. Vesselam.