ALLAH RASULÜNÜN ŞEB-İ ARUSU

AYRILIŞ VE KAVUŞMA

ALPEREN GÜRBÜZER

Allahü Teala Fetih süresi ile Hudeybiye anlaşmasının fetih olduğunu beyan etmiştir. Nitekim bu anlaşmayla mü’minler rahat nefes almış ve Hayber kalesi gibi zengin bir kaleyi fethetmek nasib olmuş, derken civarda irili ufaklı emirliklere İslam’ın daveti ulaşmıştır. Hepsinden en önemlisi de Mekke fethedilmiş, böylece Feth-i Mübinin açılımını sağlayan Tebuk’a kadar uzanan Rum diyarlarına seferler gerçekleştirilmiş ve ardından hiçbir Müşriğin Kâbe’yi tavaf etme cesareti bulamadığı bir döneme girilmiştir.
Fetih açılım demekti, öylede oldu, tüm Arap kabileleri yollara dizilerek İslam’ın şemsiyesi altına girmenin mutluluğuna erdiler.
Zilkade ayı gelip çatmıştı, Allah Rasulü Medine’den Mekke’ye gitme kararını tüm kabilelere bildirdi. Belli ki bu geniş kapsamlı duyuru Allahın Habibi’nin son yürüyüşü idi.
Bu yürüyüş diğerlerinden farklı idi, sevgiliye kavuşma niteliğinde bir yürüyüş.
Sefer çağrısına icabet eden yediden yetmişe herkes Efendimizin önderliğinde ‘AllahümmeLebbeyk..’ nidalarıyla yürüyüş aldı. Yolda Ebvea Köyünde bir müddet duruldu, hatıralar tazelendi. Bu topraklarda, Peygamber annesi vefat etmiş kısa süreliğine de olsa arkadaşlarından ayrılıp biricik annesinin mezarında dökülen nur damlalarıyla yad edildi.
Kâbe’ ye varıldığında önce Hacer’ül Esved selamlandı, sırasıyla; tavaf, iki rekat namaz, kana kana zemzem içilip, Merve ile Safa arasında yedi defa say, derken Hac Arafattır denilen kıyam günü gelip çattı.
Arafat’ta zeval vakti yaklaşıp güneş tam batıya yöneleceği zaman Fahri Kâinat Efendimiz Kusva adlı devesinin üzerinde Evrensel nitelikte hutbe irade etti. Hutbenin son cümlelerinde:
— Şahit ol Ya Rab, Şahit ol Ya Rab! İfadeleri insanları kendinden geçirmeye yetti. Ardından Cem-i Takdimle öğle ve ikindi namazları kılındı, daha sonra Arafat’taki Cebeli Rahme denilen kayalıkların eteklerinde Kusva adlı devesine binip kıbleye yöneliş ve Lebbeyk telbiyesi getirilişine sahne oldu Arafat sahrası.. Akşama doğru mübarek yüzü solmaya başladı, belli ki vahiy hali sarmıştı, gülyüzünden akan nur damlaları eşliğinde Kusva adlı devede vahyin ağırlığına dayanamayıp çökmek zorunda kaldı. Vahiy hali sıyrılınca gelen ayetler devenin üzerinde tane tane okunuverdi:
—Bu gün size, dininizi mükemmel hale getirdim, size olan nimetimi tamamladım. Size din olarak İslam’ı seçtim razı oldum’’(Maide süresi:3)
Bu ayetlerle can dostu Ebubekir Sıddık(R.anh.), getirilen dinin kemale erdiğinden hareketle ötelere yolculuğun olduğunu sezdi, ister istemez akan gözyaşlarını tutamadı.
Arafattan Müzdelifeye, Müzdelifede Cem-i Tehirle yatsı ve sabah namazları kılınıyor, ardından Mina’ya yürüyüş, İbrahim ve İsmail’in hayatında yaşanan şeytanı taşlama sünneti icra edilip, üç cemrenin akabinden saç-baş- tıraş, en nihayet Mekke’ye veda ziyareti ve dönüş gerçekleşiyor.
Dönüş yolculuğunda Gadiri Hunım gölünün kenarında içten gelen bir konuşma:
-‘’ Ey İnsanlar! Benden sonra iki şey bırakıyorum; biri Allahın kitabı Kur’an, İkincisi Ehli Beytimdir. Her kim bu ikisine sarılırsa felah bulur beyanında bulunduktan sonra üç kez Ehl-i Beytimi unutmayın! Diye hatırlatması tekrarlandı ve Hz.Ali’nin elinden tutarak:
— Ben kimin dostu isem Ali’de benim dostumdur. Allah’ım kim Ali’ye dostsa ona dost ol, kim düşmansa ona düşman ol. O’na yardım edene yardım eyle Ya Rab! diye dua eyledi.
Zincirleme gelen konuşmalar ve dualar ayrılık rüzgarlarının estiğine işaret ediyordu, tekrar yürüyüş emri ve uzaktan görünen Medine semaları..
Mekke ve Medine ikisi arasında nice yaşanan hatıralar ve bu iki kutlu şehrin Muhacir ve ensar kardeşliği eşliğinde koca asra sığmayacak acı ve tatlı hatıraların filim şeridi gibi canlanıldığı Medine’ye varıldı, iki rekat namaz, ardından hane-i saadetine çekiliş, derken gece yarısında sadece Ayşe validemizin şahit olduğu Baki Kabristanına son kez ziyaret, o ziyarette hayattayken beraberce oldukları Ashab-ı güzine sesleniş ve Allah’tan onlar için mağfiret dileyişi ve böylece yakında yanınızdayım sinyalinin verilişine şahit oldu ervah-i Güzin..
Safer ayının ortalarında on yedi yaşında Usame komutanlığında Mute’de şehit edilenlerin öcünü almak için sefer düzenlenmesi emri, emrin üzerinden bir gün geçmişti ki Allah Rasulü’nün ansızın başına giren ağrı ve hastalanış.. Habib-i Kibriya hastalandığı için sefere gitmek olmazdı, öyle de oldu. Hastalık ilerledikçe Allah Rasulü, ancak ashabın kolları arasına girerek destek vermesiyle namaza çıkabiliyor, perşembe günü geldiğinde iyice yorgunluk amarelerini gösteren hal ve ayağa kalkmak isteyip de kalkamayıp kendinden geçişi yürekleri dağlar. Uyandığında:
— Namazlarınızı kıldınız mı sorusuna karşılık,
Verilen cevap:
— Hayır, Ya Rasulüllah! sensiz namaza duramadık..
Rasulüllah(s.a.v):
— Ebubekir kıldırsın emrini verdi.
Gözyaşları içinde Ebubekir mihraba geçti, namaza başlandı, bu sırada Efendimiz kendinde namaza gitme gücü bulunca mescide vardı, Ebubekir namazda iken geldiğini hissetti, geri çekildi, Efendimiz yanında durdu ve Efendimiz eşliğinde namaz tamamlandı.
Namazın ardından minbere çıktı veda hutbesini irade etti. Veda hutbesinin son cümleleri:
-…Biliniz ki Ondan geldik O’na gideceğiz. Vuslat yerimiz Kevser havuzudur. Kevser havuzunda buluşmak isteyenler eline diline sahip olsun, her türlü günahdan uzak dursun’’
Son ifadelerde ölümden bahsetmesi, yüreklerde ister istemez acaba ayrılışmı var soruları zihinlere yerleşti.
Rebiül Evvel ayı, bir pazartesi günüydü, mübarek yüzünün solduğu gözlerden kaçmadı. Son demleriydi, gelenlerle son konuşmalar, en son Fatma ve Ayşe validemizle son veda cümlelerinin ardından Şehadet parmağı ile gözünü Arşı Alaya çevirerek:
— Ya Rab! Sana dönmek istiyorum, dönüş sana Ya Rab! İçten gelen haykırışın işaretiyle Yüce Mevlasına Şeb-i Arus eyledi.
Şeb-i Arus’un ardından hıçkırıklar, ağlayışlar dinmedi. Hz.Ömer:
— Kim Muhammed öldü derse kılcımla başını vururum diye bağırmaya başladı.
Ortamı sakinleştirecek bir usta el gerekti, nihayet hayatteyken can yoldaşı Ebubekir Sıddık devreye girerek:
— Dikkat edin, içinizden kim Muhammed’e taparsa bilsin ki O ölmüştür, Her kim Allah’a ibadet ederse bilsin ki O bakidir asla ölmez, sözleriyle aşırılıklara sonverilir.
Bu sözler ortamı yatıştırmaya yetti, bu seferki ağlayışlar Hz. Ömer’in öfkesini dindirmeye kâfi geldi bile.
Artık nur Hz. Ebubekir’in alnında. Peygamberlik son buldu ama, varisi hükmünde olan Rabbani âlimlerin alınlarında intikal eden nur ile Muhammed-i yoluna devam edecekti. Habib’in nuru bugünde var, yarında olacak ve kıyamete kadar da devam edecek. Allahın vaadi var: Allah nurunu tamamlayacaktır buyuruyor çünkü.