HUDEYBİYE SEFERİ

HUDEYBİYE SEFERİ

ALPEREN GÜRBÜZER

Rasulüllah(s.a.v) rüyasında gâh tıraş olmuş, gâh saçını kırpmış insanların Mescid-i Haram’a akın akın girer olduklarını gördü ve rüyayı ashabına anlattıktan sonra ihrama girerek yürüyüş emri verdi.
Mekke civarından gelen Bişr b. Süfyan Allah’ın Rasulüne; Kureyş’in Mekke’ye doğru geldiğinden haberdar olduklarından dolayı seni ve ashabını Mescid-i Haram’a yaklaştırmayacaklarına yemin ettiklerini bildirdi.
Bu durumda ashab değişik görüşler ileri sürdükten sonra Ebubekir kendine yakışan fikri ortaya attı:
—Ya Rasulüllah! Senin amacın Kâbe’yi tavaf etmek, eğer tavaf etmene mani olurlarsa canımızı vermeye hazırız.
Habib-i Kibriya:
— O zaman haydi ileri, sefere devam dedi.
Mekke’ye yakın Hudeybiye’ye geldiklerinde Rasulüllah’ın Kusva adlı devesi huysuzlaşıp çökmesi buradan ileri gidilmeyeceği şeklinde yorumlanıp orda konaklandı. Konaklanan yerde su yoktu, sadece Allah Rasulünün kabında bir abdestlik su vardı ki, O ashabın bakışlarında ki ince manayı sezer sezmez mübarek ellerini kaba daldırınca su kaynamaya başladı, ordu kana kana su içti böylece. Susuzluklar giderildikten sonra mübarek elini kaptan çıkarınca su eski halini aldı. Bu açık bir şekilde Allah tarafından ashabına verilen bir mucizeydi. Bununla da kalmayıp o gece yağan rahmet yağmuruyla yorgun düşen bedenler de rahmetten payını almıştı..
Kureyşliler Hudeybiye’de Müslümanların konakladığını duyduklarında elçiler göndermeye başladılar, her defasında gelen elçilere Rasululah(s.a.v); buraya harb için gelmediklerini beyan buyursa da ikna olmadılar. Rasulullah bu seferde Müslümanlar adına görüşmek üzere Saleb adlı devesini Ümeyye’ye vererek Mekke’ye gönderdi. Mekke’ye girer girmez saleb adlı deveyi acımasızca biçip katlettiler. Ümeyye şaşkın bakışlar arasında araya insanların girmesiyle canını zorda olsa kurtarıp, huzurda durumu anlattığında, Rasulüllah(s.a.v) çok üzüldü..
Hz. Ömer:
— Ya Rasulüllah! Osman b. Affan’ı bu iş için gönderirsen O’nu dinlerler, Kureyş o’na karşı daha ölçülü davrınır, dedi.
Rasulüllah bunun üzerine Hz.Osman’ı gönderdi. Maalesef Hz Osman’ın teklifleri de kabül görmedi. Osman’a sadece saygı duyulan esir muamelesi reva görüldü. Bu arada Hz.Osman gelmeyince ashab arasında endişelere yol açtı. Rasulüllah’ın tek dileği Beyt-i ziyaretti, bu işin yokuşa sürülmesi onu derinden üzmüştü, bu durum ashabın gözünden kaçmadı. Sonunda Habib-i Kibriya Rıdvan adında bir ağaca sırtını vererek gölgelenmeye başladı ve ashabın içinden gelen mahzun duyguyu dile getirdi:
- Düşmandan yılmamak, ölmek pahasına da olsa söz birliğine davet etti..
Ashab o ağacın altında; uzat elini Ya Rasulüllah diyerek:
— Senin yolundan dönmemek üzere ölümüne de olsa düşmandan her an, her zaman savaşmaya, seninle var olmaya hazırız sözünü verdiler. Ashab bu vermiş olduğu sözü ile kendilerini tarihe ‘Beyat-ı Rıdvan’ diye geçen ve kıyamete kadar anılacak altın sahifeye adını yazdırmış oldular. Beyat merasımının sonuna geldiğinde Allah Rasulü sağ eliyle sol elini tutarak ashabıyla ahidleştiği aynı sözleri bu seferde kendi kendine zikrederek:
Bu elde Osman’ın yerinedir diyerek gıyabında da olsa O’da bu beyattan nasibi olanlar arasına dahil oldu.
Ölümüne söz veren Beyat-ı Rıdvandan haberdar olan Kureyş’ lileri telaş aldı, bu işin ciddiyetini nihayet anladılar, Süheyle bin Amr’ı anlaşma için görevlendirmek mecburiyetinde kaldılar. Ashabın gözü önünde cereyan eden görüşmelerin ardından varılan mutabakatın yazılı hale gelmesi için Hz.Ali görevlendirildi. Allahın Rasulü Hz. Ali’ye:
Besmele ve Rasulullah ifadeleri ile başlayan ibareleri ile yaz deyince itiraz edildi.
Bu sefer Efendimiz(s.a.v):
— Bismillahirrahmanirrahim yerine ‘Bismikellahümme’, Allahın Peygamberi ibaresinin yerine de ‘Adullahın oğlu Muhammed’ oğlu ibaresini yaz dedi.
Hz. Ali yazmak istemedi. Allah’ın Habib-i:
— Ya Ali yaz, bir gün sende aynı durumla karşılaşacaksın, hem Abdullah oğlu Muhammed yazılmakla elçiliğimiz inkâr edilmiş olmuyor ki diye beyan buyurdu. Aynı zamanda Allah Rasulü; Ya Ali! ben Kur’anın tenzili üzerine sen ise tevili üzerine mücadele edeceksin hadisi şerifinin mana ve ruhuna dikkat çekmiştir. Yani Tenzil ve tevil günlerini vurgulamıştır.
Böylece Efendimiz yazdırdı, varılan anlaşmaya göre;
— İki taraf on yıl müddetle savaşmayacak. Süheyl bu maddeye şu ilaveleri eklettirmek istedi:
— Her kim bizden size katılan olursa akrabası istediğinde onu bize geri iade edeceksiniz, sizden bize katılan olursa iade etmeyiz. Allah Rasulü bu metnide kabul edince Hz Ömer içine sindiremedi:
— Ya Rasulullah! Bu ifadeleride mi yazdıracaksın?
Habib-i Kibriya:
— Evet, Allah Kadirdir, elbet bir hayır gösterecektir.
—Kâbe ziyareti gelecek yıla kararlaştırıldı ve bu maddede yazıldı.
— Dileğen herhangi bir kabile her iki taraftan birinin himayesine girebilecek.
Böylece anlaşma çerçevesi tamamlandı ama, Ashab buruktu hala.
Çünkü Mekkeye bu yıl gidilemiyeceği kesinleşmişti, ümitler gelecek bahara kalmıştı. Fahri Kâinat efendimiz:
— Haydi, kalkın kurban kesin ve tıraş olun dediyse de kimse yerinden kıpırdamadı. Efendimiz üzüntülü halde çadırına döndüğünde annemiz Ümmü Seleme yüzündeki solukluğu fark edip:
— Ya Rasulullah! Ashabın amacı sana muhalefet değil, Kâbe’yi ziyaret edememenin ezikliği. Varsın onlar kurban kesmesin, varsın saç tıraşı olmasın, tek başına çık kimseye bir şey kelam etmeden kurbanını kes ve tıraşını ol diyerek teselli etti. Öylede yaptı. Ashab Rasululahın tek başına vecibeleri yaptığını görünce kurbanlarını kestiler, traş oldular, bir kısmı gönülsüzde olsa hafif saçlarından kırptılar.
Rasulüllah ellerini açtı dua etti:
— Allah, saçlarını tıraş edenlere merhametle muamele buyursun, dedi. İlk duasında saçlarını kırpanların yer almaması Allah Rasulünün hala gönlünün burukluğunun silinmediğinin göstergesiydi. Dördüncü defa ashabın ricası üzerine ellerini açtığında:
— Saçlarını kısaltanlara da merhamet eyle diyerek dua buyurdu.
Dönüş yolculuğu başlamıştı. Yolda bile hala Allah Rasulü mahzundu. Öyle ki Hz Ömer bir şeyler sormuştu cevabını alamamıştı. Çok geçmedi birazdan Ömer çağrıldı, huzura vardığında Allah Rasulü O’na ‘İnne fettahna leke fethan’ ayetlerini okudu:
- ‘’… Hakikaten Allah, ağacın altında sana biat ettiklerinde o müminlerden razı oldu… Andolsun ki.. rüyada sadıktır.. Hem emin bir halde kimimiz başlarınızı tıraş etmiş, kimimiz kısaltmış olarak korkusuz halde. Allah sizin bilmediğinizi bilmiş ve onun berisinde de yakın bir fethi takdir etmiştir’’
Hz.Ömer gelen bu ayetlerle Rasulullahı fazlaca üstüne gittiğinin farkına varıp, hep ömür boyunca Rabbinden bağışlanması umudunu taşıdı. Fetih süresi; şer gördüğümüzün altında hayır, hayır gördüğümüzün altında da şer olabilir prensibini hatırlatarak Hudeybiye’deki anlaşmanın sıradan bir anlaşma olmadığının, içinde binbir türlü hikmetlerin gizlendiği ileriki günlerde fetih için sıçrama tahtası olduğu kanaati zihinlerde yerleşerek asla mağlubiyet olmadığı anlaşıldı.