HENDEK SAVAŞI VE KUREYZA YAHUDİLERİ
HENDEK SAVAŞI VE KUREYZA YAHUDİLERİ
ALPEREN GÜRBÜZER
Uhud sonrası Ebu Süfyan Hz Ömer’e; gelecek sene buluşma yerimiz Bedir olsun sözü vermişti, ama O günler yaklaştıkça içine korku düşmeye başlamıştı. O sözü verdiği zaman zafer sarhoşluğu ile ağzından çıkmıştı bir defa. Üstelik bu yıl kuraklığın olması, şartların geçen yıldan farklı olması onu daha da içten düşündüren gerçeklerdi.
Bir gün Kâbe’yi tavaf etmekte olan bir adamı gördü. Adı Nuaym, Yesribden gelmişti. Ebu Süfyan adama:
— Yesribde neler oluyor? diye sordu.
Nuaym:
—Bedir de buluşma günü için Müslümanlar büyük bir çalışma ve gayreti içerisinde çalışıyorlar dedi.
Aldığı cevap memnun etmese de bir kere söz vermişti. Ancak Müslümanları vazgeçirebilir miyim düşüncesiyle Nuaym’a maddi bir servet karşılığında teklifte bulundu:
—Yesrib’e vardığında kalabalık bir ordu ile Bedire geldiğimizi propaganda etsen kâfi.
Ebu Süfyan’ın maksadı bu haberle Müslümanlara gözdağı verip korkutmaktı.
Nuaym aynen denileni yaptı, herkese abartılı abartılı anlattı, fakat Müslümanlar hiç oralı olmadı, aksine hazırlıklar daha da hız kazandı. Hatta Müslümanlar çekinmediklerini göstermek içinde Bedir’de panayıra mallarını dökerek normal alışverişlerini bile yaptılar. Böylece Nuaym’ın girişimleri suya düşmüştü. Bedir de Müslümanlar sekiz gün kadar kaldılar, baktılar ki müşrikler gelmeyecek geri dönmek mecburiyetinde kaldılar. Allahü Teala : - ‘’Onlar Allah’tan bir nimetle ikramla döndüler. Kendilerine fenalık dokunmadı. Allah’ın rızasına da uymuş oldular. Allah büyük ikram ve ihsan sahibidir. Bu haberi getiren adamı, sizi dostlarınızdan korkutmada olan şeytandır. O halde siz gerçekten müminler iseniz ondan korkmayın, benden korkun.’’ (Ali İmran: 174–175)
Bu arada Yahudiler Ebu Süfyanın iki bin kişilik orduyla Bedir’e doğru geldiği haberini işitince sevinmişlerdi. Bu sevincin üzerinden fazla zaman geçmeden Ebu Süfyan Bedire varmadan Mecenne denilen bölgeden geri döndüğü haberi yüzlerinin solmasına yetmişti.
Ebu Süfyan Mekke’de geri dönüş gerekçesini arkadaşlarına kuraklığı bahane gösterse de itiraz edenler oldu; böyle yapmakla Müslümanların ekmeğine yağ sürdüğün gibi bizim haysiyetimizi de beş paralık ettin gibi serzenişlerde bulundular.
Nadir Yahudileri düşündüler taşındılar Ebu Süfyanı tahrik edip yeni bir Uhud zaferine benzer bir zaferin gerçekleşmesi için Mekke’ye gitmeye karar verdiler.
Ebu Süfyan gelen heyeti ayakta karşıladı, hoşbeş sohbetin ardından Yahudiler geliş maksatlarını dile getirdiler. Özetle; son kez Müslümanlara öyle ders vermeli ki bir daha bellerini doğrultamayacak hale getirmeli kararı alındı. Kararlar doğrultusunda Mekke müşrikleri ve Yahudi heyeti Kâbe’nin örtüsü altına girerek savaşmaya yemin ettiler. Böylece Yahudiler ektikleri kışkırtma tohumları ile başarı elde etmenin sevinciyle Mekke’den ayrıldılar.
Müşrikler cephesinde bunlar yaşanırken Medine’de Selmani Farisi bir fikir ortaya attı:
— Ya Rasulüllah! Bizim acem diyarında şehrin çevresini müdafaa için hendek kazılır, dedi. Allah Rasulü Bu fikri güzel bulmuştu. Derhal kazı işlemlerine başlattı, bizatihi Hendek kazı işlemlerine Efendimiz de iştirak etmiş, hatta bir keresinde ashabdan biri kazdığı yerde kayayı parçalıyamamıştı. Allah Rasulü eline aldığı külünge ile ilk vuruşla Allah tarafından Yemen tarafları, İkinci darbede Şam, en nihayet üçüncü vuruşta ise İran tarafları gösterildi ve derken kaya parçalanarak ufaldı. Maneviyat âleminde gösterilen bu ülkeler aslında kayanın parçalanmasının ötesinde ince manalar içeriyordu. Sözkonusu yerlerin ileride fethedileceğinin mihenk taşları anlamına geliyordu.
Ebu Süfyan Müslümanların Bedir’de hiç korkmadan gayet sakin bir şekilde panayırda sekiz gün alışveriş yaptıklarını kendilerini bekleyip gelmediklerini anlayıp Medineye gittiklerini öğrenmişti. Medineye dönen Müslümanların şimdi ne yaptıklarını öğrenmek için gönderdiği haberciler vasıtasıyla da; Hendek kazı işlemlerine tüm şehir halkın seferber olduğunu duyunca küplere bindi, telaşı daha da artmıştı ama çare yoktu, ikinci kez dönüş kararı alamazdı, onur kırıcı durum olurdu ki bunu göze alamazdı. Savaş kaçınılmazdı. Derken Yahudi kabilelerin iştirakiyle büyük bir kalabalık ordu, Hendek önlerine geldi. Onların gelmesiyle de kazı işlemleri son buldu nihayet.
Heyacan dorukta idi. Hendeği geçmek zor olacağına göre ne yapmalıydı? Savaşın ilk günlerinde karşılıklı uzaktan ok ve taş atışlarıyla mücadeleye sahne oldu. Mücadele devam ettikçe Araplar şimdiye kadar hiç alışık olmadığı bir savaşla karşı karşıya olduklarını farkına vardılar. Karşılıklı taş atmalarla bu işin sonuçlanacağını tahmin etmiyorlardı. Nitekim savaş başlayalı yirmi gün olmuştu ki artık usanılacak noktaya gelmişlerdi, savaş uzadıkça hem heyacanları sönüyordu hem de mühimmat kaybına uğruyorlardı. Baktılar uzaktan uzağa manevralarla güç kaybına uğruyorlar, müşriklerden Amr, artık dayanamadı, sabrı tükenmişti hemen atıyla birlikte atlayarak Hendeğin öte tarafına geçerek meydan okudu. Hz. Ali genç yaşına rağmen ben varım dediyse de Allah Rasulü:
— Ey Ali! Dikkat et bu Amr diyerek çıkmasına müsaade etmedi.
Amr tekrar; yokmu karşıma çıkan diye avaz avaz bağırıyordu, Ali yine atıldı. Allah Rasulü her defasında:
- Ali bak bu Amr! Dedi.
Hz Ali dayanamayıp:
— Ya Rasulüllah1 O Amr ise bende Ali dedi.
Bu kararlığı gözlerinde parlayan ışıkla fark eden Habib-i Kibriya Zülfikar isimli kılıcını ona vererek meydana çıktı. Ali Amr’ın yanın da çocuk gibiydi. Kılıç sesleri şakırdatıkça Amr Ali’nin kolay lokma olmadığını anlamıştı, ama artık çok geç, Allah’ın Arslanı Ali çoktan başını gövdesinden ayırmıştı bile.. Hendeğin öte tarafında izleyen müşrikler şaşkına döndüler, Müslümanlar ise Allahü Ekber tekbiri ile inletiyordu gökkubbeyi.
Ebu Süfyan Amr’ın anlık bir kararla Hendeğin ötesine geçmesinin aleyhine olduğunu anlayarak sinirlenmişti, ama olanlar olmuştu, artık iştişare ettikten sonra yirmi günü aşan mücadelenin sonunda umumi taarruz için harekâta geçti.
Bu arada Nuaym Allah Rasulünün yanına varıp Müslüman olacağını belirttikten sonra:
— Ya Rasulüllah Emrine emadeyim ne emredersen hazırım dedi.
Allah Rasulü:
— Harb hiledir, onları bizden uzak tutman bizim için yeter dedi.
Nuaym Birzamanlar müşriklerin adına çalışıyordu, şimdi ise Habib-i Kibriya’nın hizmetinde..
Nuaym birzamanlar Ebu Süfyan adına yaptıkları taktikleri geçmiş günahlarına kefaret olur düşüncesiyle emri yüklendikten sonra şereflendiği din adına önce Kurayza Yahudileri ile sonrada Ebu Süfyanla görüşerek birbirlerine düşürme stratejisini uygulamaya koyuldu.
Kurayza Yahudileri ile görüşmede; savaşa girmeden evvel Ebu Süfyanın sağı solu belli olmaz, son anda yüzüstü sizleri bırakıp Muhammed’in ordusuyla karşı karşıya kalabilirsiniz, bu bakımdan garantiye almak bakımdan rehin istemelerini önerdi. Bu fikir kabül edildi ve Nuaym uğurlandı.
Ordan Ebu süfyanın yanına vardığında; Kurayza ve Yahudilerin Müslümanlarla yaptığı anlaşmayı bozduklarına pişman olduklarını tekrar anlaşma zemini aradıklarını ve senden de rehin isteyebileceklerini söyledi.
Nuaym ordanda Gatafan kabilesinin ileri gelenleri ile görüştü, onlara da Kureyş’e söylenenlerin aynısını söylendi.
Birbirlerinden habersiz görüşmeler meyvelerini vermeye başladı. Ebu Süfyan Yahudilerin rehin isteklerini geri çevirince Yahudiler kendi aralarında:
— Nuaym haklıymış dediler.
Ebu Süfyan cenahı da:
— Zaten Yahudilerin böyle yapacağı belliydi. Onlar oldum olası kalleştirler diyerek kurdukları ittifak bozuldu böylece.
İkindi namazının ardından Allah Rasulünün ellerini semaya açtığı görüldü, güneş batmaya yakın ansızın çıkan kasırga ortalığı kasıp kavurdu, öyle ki şiddetli fırtınadan develerini bile oradan alamadan tüymeye başladılar müşrikler.
Allah Rasulü namazın ardından:
— Yokmu Müşriklerden bana haber getiren?
Kimseden ses çıkmayınca bu sefer Allah Rasulü:
— Ey Huzeyfe!
Huzeyfe ancak bu sesten sonra kendine gelebildi:
— Buyur Ya Rasulullah!
Habib-i Kibriya:
— Neden ilkin ses vermemiştin?
Huzeyfe:
—Ya Rasulüllah! Soğuktan vücudum titriyordu benzim sararmıştı, titremeden dolayı ses çıkaramamıştım. Emrine amadeyim.
Huzeyfe haberi getirmek için Ebu Süfyanın bulunduğu yere geldi. Ebu Süfyan konuşuyor yanındakiler dinliyordu. Öyle ki o konuşmalardan en can alıcı sözlere dikkat kesildi Huzeyfe.. Ebu Süfyan:
- Görüyorsunuz Kurayza’lılar ihanet ettiler, çıkan kasırga hepimizi savurdu, eşyalarımız yok oldu, ocaklarımız söndü, çadırlarımız savruldu, yurdumuza dönmekten başka çareyok.. Konuşmasının ardından yurtlarına döndüler.
Huzeyfe sessizce oradan ayrıldı ve işittiklerini harfi harfine Allah Rasulüne aktardı. Bunun üzerine Nebiyi Ekrem Medine’ye dönüş emri verdi ve Ashabına:
- Artık bundan böyle Kureyş sizin üzerinize gelecek cesareti bulamıyacaktır, beyanıyla ashabına morel verdi..
Medineye vardığında Allah Rasulü ilk evvela Hane-i Saadetine girdi yorgunluğunu üzerinden atmak için. Nebiyi Ekrem kılcını çıkarıp yıkandıktan sonra öğle namazını kıldı, O sırada Cibril Emin Dihye gibi güzel bir adam suretinde seslendi Allah Rasulüne:
- Görüyorum ki silahını erken bırakmış gibi gözüküyorsun, oysa bizim silahımız hala kınımızda, Rabbül aleminin emri var ; Haydi yeniden sefere!..
Cibril Emin’in seferden kast ettiği Kurayza’ya karşı savaş açmaktı.
Allah Rasulü ayağının tozuyla geldiği Medine’ den ikindi namazını kılmadan yola çıkılmasını ilanı Bilali Habeş vasıtasıyla duyuruldu.
Ashap bu ne acele deme fırsatı bulmadan apar toparda olsa epey yol katettiler. Yahudiler kale kapılarını kilitlemişlerdi.
Kale dışardan da olsa günlerce kuşatma altına alınmıştı. Artık içerde erzak tükenmek üzere idi. Zor durumda kalan Yahudiler Kays b. Nebbas vasıtasıyla Efendimize isteklerini bildirdiler. Kurayza’lılar; gerekirse buralardan gitmeye razı olduklarını, izin verildiği takdirde mallarımızı bırakabileceklerini ilettiler Fakat Allah Rasulü şarta bağlı olmayan yani kayıtsız şartsız teslimiyet istedi onlardan.
Kuşatmanın onbeşinci günüydü Yahudiler iyice bunalmışlardı, ambarlar sıfır noktasına gelmişti. Bu durumda Ka’b b. Esed arkadaşlarına çıkış yollarını sıraladıktan sonra en nihayet felaha ulaşmanın çaresi bu dine teslim olmaktan geçer dediyse de fikrini kabül ettiremedi.
Sabah olunca Kurayza’lılar Allah Rasulünün şart ileri sürmeden teslimiyet isteğini yerine getirmek mecburiyetinde kalarak teslim oldular.
Kale teslim alındıktan sonra Evs kabilesinin Müslümanları; esirlere yumuşak davranmasını talep ettiler. Efendimiz bunun üzerine;
—Yahudiler hakkında hükmün içinizden birinizin kara vermenize razı mısınız? Diye sual buyurdu.
Evsliler:
— Evet dediler.
Allah Rasulünün talimatıyla Sa’d b. Muaz getirildi ve Sa’d kararını açıkladı:
— Erkekler öldürülsün, kadınlar ve çocuklar köle yapılsın. Malları taksim edilsin.
Hüküm aynen uygulandı Allah’ın da razı olduğu hükümdü. Allah Rasulü bu karardan sonra şöyle buyurdu:
— Allah’ın zail kıldığı her ne olursa olsun o zail olur. İsrailoğulları hakkında bu yazı geri dönülemez bir yazıydı, kaçınılmaz bir savaştı… İşte hepsi bu..’’
Habib-i Kibriya bu sözleriyle Kurayz’ın başına gelenlerin hikmetini ayen beyan ortaya koydu. Kureyza’lıların kadınları ve çocukları gazilere paylaştırıldı ve böylece Kureyzalılar meselesi burada kapatılmış oldu.