HAYBER FETHİ
HAYBER FETHİ
ALPEREN GÜRBÜZER
Hendek savaşı Yahudilerin Mekkelileri kışkırtması sonucu gerçekleşmişti. Habib-i Kibriya Hudeybiye anlaşmanın ardından üç ay geçmişti ki bu meseleyi kökünden çözmek için Hayber kalesinin fethine karar verdi. Muhtemeldir ki Yahudiler tekrar müşriklerle anlaşır güç kazanabilir diye. Bu gerçekler ışığın da Allah Rasulü; hedef Hayber dedi.
Hayberliler tarlalarında çalışırken ansızın Medine’den gelen orduyu görünce kalelerine kaçtılar. Hayber son derece donanımlı, zengin v e toplam üç beş kaleden ibaret bir belde idi. Hayber’in ileri gelenleri gelen orduya nasıl karşılık vereceğini masaya yatırdılar. Nihai kararla savunmaya dayalı strateji belirlediler.
Kuşatma başladı, ama iki üç gün kale dışardan karşılıklı ok ve taş atışlarıyla devam etti. Kuşatmanın dışardan böyle devam etmesi Yahudileri canından bezdirmiş, Müslümanlarda ise yiyeceklein tükenme noktasına gelmesi dolayısıyla açlık ve bitkinlik belitilerinin doğmasına neden oldu. Üstelik kuşatma sırasında toz ve toprak içerisinde kalan Hz. Alin’in gözleri rahatsızlandı, neredeyse göremez oldu etrafı, ister istemez istirahata çekilmek zorunda kaldı. Kuşatma ilerledikçe açlıktan ashabın takatı kalmayacak hale geldiği gözlerden kaçmadı. Bu durumda Rasululah açtı ellerini semaya:
— Ya Rabbi Sana malum, Mü’minlere güç ver, Hayberin en varlıklı ve erzakı bol kalenin fethini nasibi müesser eyle, diye dua eyledi.
Birgün Rasulüllah hastalandı, sancağı Hz. Ebubekir’e devretti, ama o gün fetih gerçekleşemedi. Birgün sonra sancak sırasıyla Hz. Ömer, Ensar’dan birilerine teslim edildi yine sonuç elde edilemedi. Rasulüllah(s.a.v) bu sefer dedi ki:
— Yarın olduğunda sancağı öyle bir kişiye vereceğim ki fetih onun elinde müessir olacak.
Ashab merak etti:
— Ya Rasulüllah! O kim?
Habib-i Kibriya Efendimiz:
— Ali’dir.
Ashab:
— Ya Rasulüllah! Ali’nin gözleri kuşatma esnasında rahatsızlandı, o artık sancağı taşıyamaz dediler.
Rasulüllah(s.a.v):
— Ali’yi çağırın yanıma.
Ali geldi, Allah Rasulü tükrüğünü çalarak gözüne sürdüğünde ağrıdan sızıdan eser kalmadı, bundan böyle Ali hayatının sonuna kadar gözlerinden şikâyeti olmayacaktı.
Gözlerinin feri yerine geldiği gibi, gaza ruhu Ali’de yeniden canlanmaya başladı bile. Öyle ki, sancağı alır almaz hücuma kalktı, indirdiği ilk kılıç hamlesiyle Hayber’in kapısında bekleyen Merhab’ın kalkanına isabet etti, ardından başını gövdesinden ayırdı. Böylece Hayber kalesininin kapılarını birdarbede hızla açan Allah’ın arslanı Ali’nin hamleleriyle Yahudiler şoka uğrayarak kuşatmanın yedinci gününde en büyük hezimete uğradılar. Bu vaziyette Ali’nin komutasında Hayber zafere dönüştü, Allah Rasulü’nün yarın olduğunda fetih müessir olacaktır sözü gerçekleşti. Derken Yahudilerin en meşhur kalesi fethedildi. Bu arada savaş diğer kalelerde hızla devam ediyordu, artık Yahudilerin direnme güçleri kalmamıştı, nihayet pes etmek zorunda kaldılar, bu arada Yahudiler; kaleden pek az miktarda olan eşyalarını alıp çıkmak üzere anlaşmak istediklerini bildirdiler, Allah Rasulü bu tekliflerine hayır demedi..
Hayber Kalesini terk edecekleri sırada Yahudiler ikinci teklifte daha bulundular;
—İsterseniz fethettiğiniz toprakları bizlere verin emrinizde çalışarak ekip biçmeye ve elde edilen ürünün yarısını sizlere vermeye razıyız dediler.
Bu teklifte kabül gördü, yalnız Allah’ın Habib-i şerh düşerek; dilediğimiz zaman Hayberden tekrar çıkarmak hakkımızın mahfuz tutulması şartını da anlaşmaya ilave ettirdi.
Anlaşmanı ardından tam yola çıkılacağı sırada uzaktan görünen kafilenin tozbulutları belirmeye başladı, biranda gözler o tarafa çevrildi, yaklaştıkça gelenlerin bir zamanlar müşriklerin baskıları yüzünden öz yurdunu terk etmek zorunda kalan Habeş Yurdun’a hicret edipde dönenlerden birkaç kişi olduğu anlaşıldı. Caferi Tayyar da aralarında idi, hasretle kucaklaşıldı, müminlerin arasına dâhil oldular, onlarda ganimetlerden pay almaya hak kazandılar.
Artık Hayber fethiyle dönüş emri verildi. Efendimiz yolda konakladıkları yerde Hendek savaşına sebep olan Nadir Yahudilerinin reisi Huyeyy b. Ahtab’ın kızı Safiyye ile evlendi. Fakat ordu içinde Safiye müminlerin annesi olarak mı, yoksa cariye olarak mı kalacak tartışmaları başladı. Derken mesele Efendimiz yola çıkarken devesine Safiyye’nin yüzünü örtmesi ile tartışmaya son verilmişti, yani o müminlerin annesidir mesajı verildi.
Allah Rasulü Medine’ye girdiğinde iki rekât namazı kıldıktan sonra evde Ayşe’ye;
— Safiyye’yi nasıl buldun?
Ayşe annemiz kıskançlık duygusunun ağır basmasıyla olsa gerek;
— Nasıl bulacağım, eninde sonun da bir Yahudi kızı değil mi? diye karışlık verdi.
Efendimiz(s.a.v)
— Öyle konuşma ya Ayşe! O İslamiyet’i tereddütsüz kabül eden bir hanım beyanıyla ırkçı söylemlere geçit vermedi.