HALKIN SİVİL İNİSİYATİFİNE AÇIK MEDYA ŞART

HALKIN SİVİL İNİSİYATİFİNE AÇIK MEDYA ŞART
ALPEREN GÜRBÜZER

Her ne kadar dördüncü kuvvet olarak takdim edilse de uygulamalarıyla ülke gündeminde birinci kuvvet gibidir medya. Bazen haber alma kaynağımız, bazen yerine göre yargıç, bazen ise savcı hükmünde hareket eden iletişim ağı.
Düşünce özgürlüğü adına zihinleri şaşkına çevirecek kadar acımasız olan medyamız halkın sesi olmayı bir türlü düşünemiyor. Yanlış yönlendirmeler, doğru yönlendirmenin önünde seyrediyor. Aldous Huxley; ‘Şimdiye kadar bunca çok, bunca azın elinde kalmamıştı’ derken medyayı (yazılı ve görsel basın) kastetmiştir.
İletişim çağında elbette medya çok büyük öneme haiz, ama asli görevini bırakıp haddini aşarak değil. İnsanlar doğru haber almanın hevesiyle medyayı takip ederken ansızın hayal kırıklığına uğrayarak iç dünyaları biranda altüst olabilmektedir. Bu durum tabi olarak güvensizlik doğuruyor. Aslında medya belirli güç odaklarının kontrolünde olması dolayısı ile özgür yayıncılık yapamıyorlar. Her şey patronun iki dudağı arasında olan yayıncılık anlayışı kitlelere doğru haber iletilmesinin önüne set çekmektedir. Katılımcı medya anlayışı yerine medyatik sultanın ikame edilmesi yarınlarımızı karartıyor. Medya denetimini evvela her yayın kuruluşu kendi içinde yapmalı ki genel manada medya denetimi gerçekleşebilsin. Medyatik sultaların cirit atması iç denetimi kendiliğinden ortadan kaldırmaktadır. Hür düşünemeyen yazar ve yayıncı okuyucusuna ne verebilir ki? Sansürün alabildiğine işlediği bir ülkede hür basından bahsedilebilir mi?
Medya bir kere bağımsız faaliyet gösterebilmeli. Belirli sermaye odaklarının istekleri doğrultusunda faaliyet gösterenlere göz mü yumacağız hep? Devlet-sermaye-medya üçgeni el ele verip kamu vicdanını sızlatmasına daha ne kadar tepkisiz kalacağız? Yanlış yönlendirmelerden kurtuluş yolu yok mu? Elbette bu soruların bir cevabı olmalı.
Madem insanız, doğup büyüdüğümüz yerlere damgamızı ya susarak ya da nefret ederek tepki gösteriyoruz. Madem tavır gösterme ihtiyacı duyuyoruz o halde düşünce ve duygularımızı başkalarının emellerine alet etmemek adına biraz da kendimiz gibi olmayı hiç düşünüyormuyuz acaba? Biraz gayretle önce evimizi, sonra sokağımızı, daha sonra iş alanlarımızı ve bir dizi mekanlar dahil her şeyi biçimlendirme gücünü kendimizde görebilmeliyiz. Yeter ki bu şuura sahip olmasını bilelim.
Medyayı birkaç patronun tekelinden kurtarmak gerekiyor. Halkın bizatihi denetimi medyanın patronu olmalı. Taban tarafından yönlendirilen medya, o zaman hem bağımsız hem de hür yayıncılık yapmanın keyfini çıkaracaktır. Masa başı haberler yerine, yerinden inceleme ve en son derece teknik imkânlarla donatılmış medya esas alınmalı. Sivil toplum kuruluşları bu konuda devreye girmelidir.
Güç merkezleri halkı koyun gibi gördükleri için, kamuoyunun düşüncelerine pranga vurmaktan hayâ duymamaktadırlar. Kendilerini toplumun üstünde akıllı üyeler takdim ederek halkın düşüncelerini denetleme hevesine giriyorlar. Kapılarını halka kapatarak onlar adına ahkâm kesmek meziyet addedilmiş. Çoğulculuğun azınlığın gerisinde seyirci kalması hazin bir tablodur. Demokrasi kılıcı birkaç patronun keyfince kitleleri şaşkına çevirmekte ve çoğunluğun bunca az elitist tabaka eline terk edildiği bir dünyada her şeye yön vermek oldukça kolay olsa gerek. Toplumun değer yargılarına yönelik propagandalar gücünü, malum çevrelere sırtını dayayarak gerçekleştirilir. Totaliter sistemlerde baskılar ne ise, demokrasilerde de propagandalarda yalan yayıncılık odur. Şaşkına çevrilen halkın sivil inisiyatifi köreldiği için sultaların hareket manevraları da geniştir. Halk ara sıra şaşkınlığını atacak gibi refleks gösterdiğinde, anında bastırılma metotları devreye girerek uyanmalarına fırsat verilmez halkın.
Fakat insanlarda sivil toplum şuuru geliştikçe yavaşta olsa eski şaşkınlıklarını atmaya başlıyorlar. Analitik düşünce toplumun bütün katmanlarına yayıldıkça medya patronlarının da keyfi kaçmakta, aba altından sopa gösterme devirleri artık bir bir dökülmeye yüz tutuyor. Sivil toplum gerçeği, insanların inisiyatifini harekete geçirerek, medyaya bağımlı kalmaktan kurtarıyor. Medya olayları çarpıtsa da sivil toplum örgütlerinin ayak sesleri onları bir gün hizaya sokacağı muştusunu veriyor.
Medya uyanan kitleleri bastırmak için aynı taktikleri üretme yoluna gidiyor, birbiri sıra hayali senaryolar üretmeye devam etmektedirler. İnsanları ekran başlarında tutmak için hayali düşmanlar icat edebiliyorlar da. Nitekim CNN gibi meşhur televizyon kanalları dünya gündemini elde tutmak için önce Saddam’ı şişirip sonra da birinci tehdit unsuruymuş gibi dünyaya lanse etmeleri yeni taktik arayışlarının bir göstergesi olsa gerektir. Hakeza Irak için seferber olanlar İsrail’e göz yummaları medyanın içerisine düştüğü çifte standart örneğidir. İşte bu noktada insanlar, olayları yansıtılış biçimine kapılmadan iyi bir gözlemci olarak medyanın yönlendirmelerinden sıyrılarak aklını çalıştırabilmeli. Üzerimizden oynanan bu oyuna gelmemek için hür düşünmeye mecburuz.
Yalan makinesinin gırla çalıştığı dünyamızı, birkaç güç odaklarının oyuncağı haline dönüştürülmesine kimsenin sessiz kalmasını tasvip etmiyoruz. Uyutulmamak için sivil inisiyatifimizi seferber ederek medyatik baskılara son verebiliriz. Her sağduyulu insan bu olup bitenlere artık dur diyecek feraseti kendi içinde başlatırsa, işte o arzuladığımız halkın denetimine tabii medya anlayışı vuku bulacağına inanıyoruz. Fakat kendi kabuğumuza çekilip boş ver mantığına sarılırsak bütün olup bitenleri seyretmekten başka yapabilecek hiçbir şeyimiz kalamaz.
Medya zihnimizde canlandırdığımız ideal medya, her türlü sultaların hâkimiyeti altından sıyrılmış, kendi hür iradesiyle halkı aydınlatan ve halkla barışık olanıdır. Bugün medyamızın birçoğu birkaç patronun inisiyatifi istikametinde faaliyet göstermektedirler. Metotları ilim olmaktan çok yalan üzerine kurulu. Aynı zamanda tümdengelimcidirler. Yani olayları kritik ederken birtakım genellemelerden hareket yaparlar. Oysa özelden genele bir yol takip eden medyamız olsaydı masa başı haberler yerine olayları yerinde inceleme dediğimiz objektif habercilik doğacaktı. Zihinlerini patronların genellemelerine endeksleyenler haberlerini ve yorumlarını da bu tarz ortaya koyması günümüzde geçer akçe olmuş. İşimden olurum kaygısı, medya mensuplarını patronların istek ve taleplerinin emrine amade kılıyor. İnisiyatifini yitirmiş medya ister istemez araştırmacı ruhunu yitirerek bütünden parçaya metodunun cenderesine düşmektedir.
Özelden genele izlenen uygulamalar gerçek haberciliği, gerçek yorumu ve gerçek medya anlayışını meydana getirecektir. Çünkü böyle bir anlayışta üstünlük medya patronunun elinde değil, bilakis hem çalışanların hür iradesi, hem de halkın istekleri doğrultusundadır. Ayrıca medyatik gücün amaç olmayıp, toplumu aydınlatma ve ona hizmet açısından bir vasıta olduğunun idrakine varmak ancak ve ancak medya sultalarının inhisarından kurtulmakla mümkün. Analitik yorum, analitik haber olayları yerinde izlemek kaynağına inmek ve hislere kapılmadan objektif biçimde değerlendirilerek yapılır. Güneydoğu meselesini Ankara’da masa başında oturarak yorumlamak mı daha sağlıklı, yoksa bizatihi oralara gidip halkın içerisine karışıp yerinde görüp meseleyi açıklığa kavuşturmak mı? Elbette ki olay mahallinde bulunarak yapılan habercilik daha gerçekçi ve doğruya daha yakındır.
Velhasıl, Türk medyası halkın sivil inisiyatifini nazarı itibara alarak yarınlarımızı aydınlığa kavuşturacak misyonu üstlenebilir.