MÜZİK KONUSUNDA TARTIŞMALAR

MÜZİK KONUSUNDA TARTIŞMALAR

ALPEREN GÜRBÜZER

Rasulüllah’ın flüt sesi duyduğu zaman kulaklarını tıkadığı nakledilir. Def‘in haricinde olan müzik aletleri yasaklanmış ama müziği nakleden ses, şiir ve def serbest bırakılmıştır. Müziğin haram olup olmadığı hususunda açık bir ayet yok çünkü. Zira İslam medeniyetinde müzikler incelendiğinde insan sesinin ön plana çıktığı aşikâr olup ritim için ise def esas alınmıştır. Müzik de sadelik tercih edilerek Allah’ı hatırlatacak bir usul yeğlenmiş. Hem ses tonunun meşru olmasına hem de müziğe aracılık yapacak aletlere dikkat edilmiştir.
Bizim en önemli müziğimiz Ezan-ı Muhammediye’dir. Dikkat edildiğinde ezanda çalgı aletinin yok olduğunu görürüz ve tamamen insan sesi söz konusudur. Anlaşılıyor ki ses ve def konusunda ihtilaf yoktur. Peygamberimizin cahiliye dönemine ait müzik aletlerini yasaklaması o dönemin şartları gereği çalgı araçlarına yönelik olduğunu, bugüne gelinen noktada ise çok çeşitli müzik enstrümanlarının yani modern diye tabir edilen çalgı aletleriyle eş değer muameleye tabii tutulamıyacağını beyan eden bilge görüşlerde var. Aslında bu ince konularda fıkıh kuralları iyi bilinmeli ki hükümler çok iyi analiz edilebilsin.
Osmanlı da müziğin lehinde ve aleyhinde tartışmalara rastlanmış, fakat Davudi Kayseri’nin aksine Ebussuud Efendi; şeriata ve sosyal hayata aykırı hareket etmemek kaydıyla sema ve musikiyi caiz gören fetva vermiştir.
Davudi Kayseri müziğe muhalefet olduğu gibi Şeyhül Ekber Muhyiddin Arabî’nin tasavvufi anlayışına da karşı çıkmıştır.
Davudi Kayseri Orhan Gazinin İznik’i fethetmesiyle birlikte Osmanlı medresesinin başına getirdiği bir müderristir. Osmanlı’da bu tür münazaralar olduğuna göre günümüzde de haydi haydi buna benzer tartışmaların yapılması gayet tabiidir.
Hz. Mevlana musiki ve semayı ilahi aşka giden yolda vasıta olarak görmüştür. Ki, müziğin müridleri vecde getirdiği bir gerçek. Mevlana’nın müridleri cezbe ile raks ettiği gibi resmede alakadar göstermiş ve Mevlana’nın müridi Aynüddevle şeyhinin ayakta yirmi kadar resmini çizmiştir (Bugünkü anlamda fotoğrafını çekmiştir).
Birinci Alâeddin Keykubat Konya surlarını hem ayetlerle süslüyor, hem de kabartma heykel ve resimlerle (tasvirler) donatıyordu. Fatih Sultan Mehmet’te İtalyan ressam G. Bellini’ye elinde gül ile kendisini resimleyerek tablo yaptırmıştır.
Resim yasağı vardır ya da yoktur, yasaktır veya mutlak yasaktır türden değerlendirmeler acelece yapılmış yorumlar olup, hatalıdır. Oysaki peygamberimizin tasvir yasağı ile ilgili hükmü putperestliğin önüne geçmek içindir. O halde çağımızda resmin yeniden putperestliği hortlatacağını düşünmek yanlış olsa gerektir. Eğer tasvir yasağı vardır konusunda ifrata varılırsa günümüzde fotoğrafçılıktan televizyona kadar bir sürü şey bir biçimde eleştirilerden nasibini alacak demektir.
İlahi kaynaklarımızı derinlemesine incelemediğimiz zaman sanki şairlik yasakmış gibi görünüyor, oysa bir bakıyorsunuz Hz. Ali ve Hz. Ebubekir şairlik özellikleri de var. Hatta Rasulullah (s.a.v)’in Hasan b. Sabit ve Kaab b. Zuheyr gibi şairleri var. Kur’anın zahiri olarak ayetlerde bir biçimde aleyhindeymiş gibi ayet olmasına rağmen şiire bu kadar önem veriliyorsa, hakkında ayet olmayan resim (tasvir) ve müzik mevzuunda peşin hüküm verilmemeli. Ehil insanların görüşlerini almadan hemencecik önyargılarla resim yasak, şiir yasak veya müzik haram deyip ahkâm kesmemeli.
İmam-ı Gazali Dinleme ve Vecd kitabında: “Şarkı dinlemek bazen haram, bazen mübah, bazen de müstehab olur. Şarkı dinlemenin haram olması çoğu gençler ve dünyaya yönelik arzuları baskın olan kimseler hakkındadır. Böyle kimseler şarkı dinledikçe kalplerini etki altına alan çirkin sıfatlar daha da azgınlaşır (Bu durumda haramdır). Şarkı dinlemenin mekruh olması şarkı dinlemekten az öncekiler gibi etkilendiklerinden fakat çoğu zaman eğlendirici bir alışkanlık haline girmiş olan kimseler içindir. Bunun yanında sırf güzel sesten haz duyduğu için şarkı dinleyenler olupta, iyi sıfatlar terennüm eden şarkıları dinlemek müstehap” (El- Munkuzi Mineddelal- Kitap Dünyası Neşriyat- S.35) diye beyan buyuruyor.
Görüldüğü gibi İmamı Gazali kişinin hal vaziyetine göre şarkı dinlemenin hükmünü ortaya koyuyor ve son noktayı koyuyor: “Müziğin mubah olduğunu gösteren deliller güneş gibi açıktır. Bu nedenle aşikâr bir surette ortaya çıktıktan sonra kimin görüşüne muhalif düşerse düşsün bu önemli değildir.’’ (İhya)
Peygamberimiz Kur’an güzel ses ve kaideye bağlı ahenkle okuyun teşvikiyle tecvid ve kıraat ilmi doğmuş, hatta bu ilimle hafızlarımız gönüllerimizi terennüm etmiştir adeta.
Mimar Sinan’ın elinde taş nasıl mana kazanıyordu ise, musiki de dergâhlarda sofileri cezbe ve raksa (semazene) motive ediyor, cenk meydanlarında askerleri coşturarak gaza ruhunu canlandırıyordu.
Hâsılı; Herkes sevdiği için dinler, gönül ferman dinlemez derler ya onun gibi bir şey müzik.