HABEŞ YURDUNA HİCRET
HABEŞ YURDUNA HİCRET
ALPEREN GÜRBÜZER
Müslümanlar için her geçen gün hayat dayanılmaz hale gelmişti. Bu yüzden Habib-i Kibriya Efendimiz:
— Habeş ülkesin de adaletli bir hükümdar var, umulur ki orada felah bulursunuz, sözleri üzerine inananlar doğup büyüdükleri topraklardan gizli gizli Habeşistan’a gittiler. Müşrikler sonradan farkına varsalar da epey uzaklaşmışlardı. Gerçekten de Peygamberimizin buyurduğu gibi adaletli hükümdardı, artık özgürce ibadet edebiliyorlardı, gurbet hasretinin dışında her şey yolunda gidiyordu.
Kureyşin ileri gelenleri Habeş’e göç eden Müslümanları rahatsızlık etme adına iki kişilik heyet gönderdiler. Gelen heyet Habeş Kralı Necaşi’nin huzuruna eğilerek ve yere kapanarak geliş maksatlarını dile getirdiler:
- Ülkenizde barındırdığınız insanları başınıza dert açmadan onları bize teslim ederseniz huzur bulursunuz ..
Habeş Hükümdarı Necaşi:
—Ülkeme gelen her kim olursa olsun, bana eman dileyen insanlar benim misafirimdir, onları sizlere veremem, yine de onları çağırayım neymiş mesele sorayım.
Emrindeki memurlara onları getirmesini istedi, Müslümanlar huzura eğilmeden ve selam vererek çıktılar.
Necaşi:
— Şimdi bana anlatın, sizi geri almak için gelmişler, nedir aranızda ki mesele?
Huzura çıkanlar adına Cafer b. Ebi Talip söz alarak:
— Ey Hükümdar! İsterseniz onlara sorun, biz esir alınmış kölemiyiz ki bizi ülkenizden alıp götürmek istiyorlar?
Necaşi bu sefer Müslümanları geri götürmek için gelen iki kişilik heyet adına Amr b. As’a sordu:
— Ne buyurursun?
Amr:
— Evet, onlar köle değil.
Cafer b. Ebi Talip:
—Ey Hükümdar yine sorun biz cinayet işleyen birer cani miyiz?
Hükümdan Amr’a sorunca Amr:
— Hayır, onlar katil değiller, dedi.
Cafer sözlerine devam etti:
— Yine sorun Ey Hükümdar! Bizler dolandırıcı mıyız, herhangi bir kişiye borcu olan insanlar mıyız?
Amr iyice sıkışmıştı mecburen:
— Hayır, onların kimseye borcu yok, deyince Habeş Kralı:
— O halde derdin davan ne Ey Amr? Bu kadar problemsiz insanları neden geri götürmek istersin?
Amr:
Ey Hükümdar! Onlar atalarının dinlerini terk edip Muhammed’e tabii oldular.
Habeş Kralı Cafer’e yöneldi:
— Ne dersin bu konuda?
Cafer b. Ebi Talip:
— Ey Melik! Muhammed (s.a.v) peygamber olmadan önce cahiliye içinde yüzüyorduk, O’nu gördük ve Tek olan Allah’ a ibadet eder olduk. Haram ve helali bildiren bir dine mensup olmakla hayatımız nizama giriverdi. İşte tüm suçumuz cehaletten kurtulmamız… Ardından baskılar gelmeye başladı, kendi öz yurdumuzda parya olunca ülkene hicret etmek zorunda kaldık.
Necaşi:
— Peki, sizleri çağırdığımda huzuruma geldiğinizde neden eğilmediniz?
Cafer:
— Bizim dinimizde Allah’tan başka kimseye secde edilmezde ondan.
Necaşi Amr’a döndü:
—Bana sığınan insanları ve hakkımda hüsnü zan besleyen bu insanları size teslim etmek için geçerli bir neden bulamıyorum, dedi. Böylece Amr ilk hamlede amacına erişemedi ama işin peşini bırakmak niyetinde değildi. Ertesi gün aklına bir plan geldi hemen harekâta geçti, Necaşi’ye Müslümanların dinlerine iyi gözle bakmadıkları haberini uçurdu. Bunun üzerine Habeş Kralı Müslümanları tekrar huzura aldı ve şöyle dedi:
— Sizler Hz. İsa hakkında olumsuz laflar ediyormuşsunuz doğru mu?
Cafer müminler adına söz alıp Hz İsa ile Peygamberimizden öğrendiklerini aktardıktan sonra Meryem suresini okuyarak konuyu açıkladı:
Ey Habibim kitapta Meryem’i de zikret. Hani O ailesinden ayrılıp doğu tarafa bir yere çekilmişti… Bizde O’nu ruhumuz Cibril’i gönderdik, O bir insan şeklinde göründü. Meryem dedi ki: …benden uzaklaş, rahat bırak.
Dedi ki:
- Ben sana tertemiz bir oğlan çocuğu bağışlamam için Rabbin tarafından gönderildim..
Nihayet Cibril’in üfürmesiyle Meryem gebe kaldı… Sonra Meryem doğduğu çocuğu yüklenip kavmine geldi. Dediler:
— Ey Meryem! Babasız oğlan doğurup getirdin, anan da iffetsiz bir kadın değildi.
Meryem çocuğa işaret etti:
— Çocukla nasıl konuşalım dediler.
İsa dedi ki:
— Ben Allah’ın kuluyum, bana kitap verdi ve Peygamber yaptı.
— İşte Ey Habibim, Meryemoğlu İsa hakkında gerçek söz budur’’( Meryem 16–36)
Cafer b. Ebi Talip ayetleri okurken bu arada Habeş Kralının gözlerinden inen yaş damlaları gözden kaçmadı. Necaşi yere eğilerek yerden bir çöp aldı ve bomba etkisi yapan son nokta vuruşu diyebeleceğimiz tarihi sözü söyledi:
—İsa sizin anlattıklarınızdan bir ufacık çöp kadar sapma yoktur, diyerek Amr’ın hevesini ve planlarını boşa çıkardı.
Habeşistan da bunlar olurken Mekke de Allah Rasulü Necm suresini okuyarak tilavetini secde ayetleriyle bağladı. Secde ayetlerini işiten kâfir Müslüman herkes secde etti. Müşrikler Kur’anın belagatı karşısında etkilenmiş olsa gerek ki secde etmekten kendilerini alamamışlardı. Bu durum döne dolaşa Habeşistana göç etmiş Müslümanların kulağına geldi. Bir kısım Müslümanlar işin aslını sorup soruşturmadan Müslüman olduklarına kanaat getirerek yola çıktılar, Nihayet Cidde’ye kadar vardılar. Kardeşlik duygularıyla bağırlarına basacakları sandılar kendilerini, ama nafile. O kadar yol katetmişlerdi, himaye bulanlar rahatça Mekke’ye geçebiliyordu, himayesiz geçenler ise rahatsız edilerek her türlü baskılara hakaretlere maruz kalıyorlardı. Osman b. Mazum’da himaye bulup rahat rahat Mekke sokaklarında dolaşanlar arasında idi ama içine sinmedi. Kardeşleri tekme dayak dövülürken gezip dolaşmak ağır geliyordu Ona.. Nitekim karar verdi Osman b. Mazum, Velid b. Muğire’nin yanına varıp himayeyi geri almasını istedi. O da:
— Peki, sen bilirsin, dedi.
Böylece Osman b. Mazumda sadece Allah’ın himayesini tercih ederek Mekke sokaklarında gezmeyi yeğledi. Yani çileli hayata devam dedi. Ne kadar çile o kadar ecir…