ERMENİ MESELESİ

ERMENİ MESELESİ
ALPEREN GÜRBÜZER

Ermeniler Osmanlı şemsiyesi altında Millet-i sadıkamızdı ne güzel. Osmanlı tarih sahnesinde çekilince batılıların truva atı rolüne bürünmüş, kimi zaman piyon, kimi zamanda dış politika kulvarında kullanılan ucuz santraç malzemesi olarak karışımıza çıkıyor.
Ermenilerde Fransız ihtilali sonrası esen Milliyetçilik rüzgârlarından etkilenerek kanayan yumuşak karnımız olmuş adeta. Birinci dünya savaşında müttefiklerle beraber Osmanlıya karşı savaşarak sadakatına sonvermişti, ama hevesleride kursaklarında kaldı, çünkü destek gördüğü müttefiklerde yenilince artık biraraya gelemiyecek şekilde dağılıp parçalandılar. Osmanlı’ya nankörlük yapmanın bedeli ağır olmuştu, vatansız birşekilde dünyanın değişik yerlerine dağıldılar. Ermeniler dünyada yanlızlık girdabına düşmüşse bunda en büyük pay kendilerinin bilinçsiz reflekslerinde aramalılar. Çözüm de kendilerinde aslında, nasıl mı? Önce kendilerini sorgulasınlar çözüm kendiliğinden doğar elbette. Tüm bunlara rağmen tarihten yeterince ibret alamamış olsalar gerek ki, birtürlü iflah olmuyorlar, huylu huyundan vazgeçmiyor maalesef. Bugün gelinen noktada sadece ABD’de ve batı ülkelerin bir kısım yerlerinde lokalize olmuş üçüncü kuşak dediğimiz Diaspora Ermenilerince her fırsatta Ermeni miti canlı tutulmaya çalışılıyor..
Ermeni soykırımı iddiaları 24 Nisan 1965 den itibaren sürekli kaşımaları yetmemiş gibi, bu uğurda özellikle 1973–1985 arası ASALA’yı kullanarak terör eylemine dönüştürmüşlerdir. 1990–2005 arası ise Diaspora merkezli faaliyetler sahne almaya başladı. Diaspora Ermenilerinin amacı uluslar arası platformda tezlerinin kabülünü sağlayarak Türkiyeyi köşeye sıkıştırmaktır.
Aslında Ermenilerle tarihi süreç içerisinde birarada acı ve tatlı hatıralarımız sözkonusu, heptende herşey güllük gülistanlık değildi tabii, ama şu gerçekleri de gözardı etmemekte yarar var, birkere Ermeniler küresel güçler tarafından politik malzeme olarak kullanıldığının kabül edilmesi gerekir, bu bir sır değil, Milleti-i sadıkamız Ermeniler Ortadoğu üzerinde birtakım hesap içerisinde olan ülkelere eğer alet olmasaydı Osmanlıyı arkadan hançerlemeyeceklerdi elbette.
Netice itibariyle yıllardır süren dostluğumuz törpülenip savaş şartları gereği Ermeniler Ortadoğuya zorla göç etmesini sağladığımız işleniyor hararetle. Tehcir hadisesinin soykırım noktasına getirecek kadar her alanda seslendirmekten geri durmuyorlar. Oysa tehcir başka, soykırım başka. İkisi aynı şeyler değil, sapla saman birbirine karıştırılıyor maalesef. Kavram kargaşalığının yolaçtığı hengâme ürkütücü boyutlara taşınıyor üstelik. Nasıl mı? İşte özellikle 12 Eylül öncesi Ermeni ASALA örgütünün döktüğü kanlar ortada, hala o yaşanan acılar sinemizde. Üstelik bu kanlı terör örgütünün dünyanın değişik yerlerindeki eylemlerine, gerek ABD, Gerek Almanya, gerek İngilter, gerek Rusya, gerekse Fransa gibi gözde devletler seyirci kalmakla yetinmedikleri gibi sözde Ermeni soykırımının amigoluğuna bile soyundular.
1990 soğuk savaşın bittiği yıllar.. Bu noktadan sonra dünya yeni bir yörüngeye girmesiyle birlikte Ermeniler yanlızlaşmışlardı, onların bu durumuna çare olarak düşünülmüş olsa gerek ki yine bu yıllarda Ermeni devletinin ilan edildiğine şahit oluyoruz.
Öyle görülüyor ki; Ermeni meselesi küresel bazda çözülmesi gereken bir konu. Çünkü Diaspora Ermenileri lobi faaliyetleri ile ün salmış, aynı zamanda Yahudilerin de desteğini de alarak diş biliyorlar. Uluslar arası lobi faaliyetlerinde Ankara’nın zorlandığı muhakkak. Ancak Tayyip Erdoğan hükümeti her konuda olduğu gibi bu meselede de statükocu çizginin aksine yaraya neşter atarak, sözde Ermeni soykırım iddialarını çürütmeye yönelik batı dünyasındaki sağduyulu aydınların görüş ve beyanlarını gündeme taşıyarak Türkiye’nin elini güçlendirme yollarını açmış, nitekim uluslararası platformda sonderece olumlu sinyaller gelmesine neden olmuştu.. Bununla da yetinmeyerek, gelin beraber bir ortak komisyon kurup ekonomik işbirliği yapalım çağrısında bulunmuşuz, Böylece Ermenilere karşı herhangi bir önyargımızın olmadığımızın izlenimini verdik tüm dünyaya, ama Koçaryan hükümetinin Türkiye’nin kapıları açma şartını ileri sürmesi red anlamına geldiği için bu yöndeki olumlu adımlar ister istemez sekteye uğradı.
Hala Ermeni meselesi uluslar arası arenada hız kesmiyor, başta Fransa olmak üzere birçok ülke parlementolarında hep onların dile getirdiği meseleler kabül görüyor, hatta muhalif fikirlerin söylenilmesinin yasak olması bile kanunla kayıt altına alınıyor. Avrupada en büyük Ermeni nüfusu Fransada. Bugün Fransada yarı yarıya Türk ve Ermeni nüfusu var. Yani beşyüzbini Türk bir o kadar da Ermeni sözkonusu. Ermeniler buralarda lobi faaliyetleri bakımdan bize fark atsalarda iş hacmi potansiyeli bakımdan güçlü biziz, dolayısıyla lobicilik faaliyetlerinden tam manasıyla verim alamıyorlar. Yine de Fransada Ermeni yılı ilan edilmesi onlar için büyük bir başarıdır. Zaten daha önce Fransız alt parlementosunun Ermeni soykırımını yok saymanın suç sayan, hatta bir yıl hapis cezasını öngören yasayı onayladığını hatırlarsak bu durum bizi hiç de şaşırtıcı gelmedi desek daha isabetli olur.
Maalesef uluslar arası güçler bu konuda sınıfta kaldılar, üstelik hala ödün vermeye devam ediyorlar ve Türkiye’nin önüne her defasında Ermeni meselesini koz olarak kullanmaktan en ufak hicap duymuyorlar.
Batı Avrupa cenahında durum bu vaziyette iken Sam amcanında Büyük Ortadoğu projesinde Türkiye’yi kendi ekseninde tutmak adına ya da Ortadoğuda çıkarları uğruna konuyu temsilciler meclisinde görüşmeye dahil etmesi düşündürücü. Hem stratejik ortaklıktan bahsedeceksin hemde bizi yumuşak karnımızdan vuracaksın, bu ne perhiz bu ne lahana demezler mi?
İşimiz zor olsa da Ankara’nın bugüne kadar bu meseleye karşı sürekli cevap üretmekle geçiştirdiğinin farkına vararak geçerli politikalar üretme zaruri gözüküyor. Yine de Ermeni meselesini İçten dışa doğru taşıyacak manevralara yönelmesi ümidimizi tümden boşa çıkarmıyor. Umarız Ermeni iddialarını Türkiyenin lehine çevirecek politikalarla küresel oyunları bozarız. Hem çok zor hemde kolay aslında. Yeter ki uyanık olalım gerisi kolay..