MAYMUN ADAMLAR İÇİN BİR HAYALİM VAR!
MAYMUN ADAMLAR İÇİN BİR HAYALİM VAR!
ALPEREN GÜRBÜZER
Nasıl ki evrimcilerin hayali resimleri ve hayali maketleri varsa benimde kendime özgü bir hayalim var. Şöyle ki:
Bir hayalim var;
Herhangi bir maymuna; “Al şu kalemi eline al, 12 harften ibaret ‘evrim teorisi’ yaz” dediğimizde vay o maymunun haline. Zira 29 harflik alfabede 12 harfi yan yana getirme ihtimalinin 29 rakamını 12 defa kendisiyle çarpma sonucunda çıkacak sayının arkasına 17 tane sıfır koymak demektir ki; değil maymun tüm canlılara ayakkabıyı ters giydirmek gibi anormal bir durum olsa gerektir. Öyle ki bir maymunun 15 milyar sene içerisinde aralıksız bir şekilde klavye tuşlarına basarak bu yazıyı yazma imkânının milyonda bir ihtimalle gerçekleşmesinin imkânsızlığı bile evrim masalını tek başına yıkmaya yeter artar da. Bakın bir yazı yazmada şimdiden tıkandığınızı görüyor gibiyim. Şimdi birileri çıkıp; şu çok güvendiğiniz seleksiyon metoduyla 1 milyon civarında hayvan ve 300 bin kadar bitki türünün kapladığı şu koca dünyada gel de pirinç taşlarını ayıkla derse, bilmem haliniz nice olur. Hadi doğal seleksiyondan vazgeçtik ya fosil kayıtlarına ne dersiniz. Belli ki orda da durumunuz parlak değil. Maalesef fosil kayıtlarına bakıldığında canlıların birbirlerinden türeyip büyük bir zaman diliminde bir diğerine dönüştüğünü gösteren en ufak bir delil bulunmamaktadır. İşte bu durum evrim teorisi açısından ikinci bir yüz karası olduğunu gösteren en büyük delil olup, bu yüzden evrim safsatasının bir daha dönmemek üzere tarihin çöplüğüne atılmasını hayal ediyorum. Çünkü Rabbül âlemin; “ Sizi (tekrar yaratmak mı (sizce) daha güç, yoksa göğü (yaratmak) mı? Ki onu Allah-ü Teala bina etmiştir” (Müminin,64) diye beyan buyurarak yaratılan her şeyin en güzel surette yaratıldığına işaret etmektedir.
Bir hayalim var;
Sineklerin saniyede 500 kez kanat çırpma yeteneğinin yanı sıra kanatlarını eşzamanlı çırpma maharetiyle dengesini sağladığını görmezden gelip onu hantal bir sürüngenin uçuşuna delilmiş gibi göstermeye çalışan evrimcilere insanlığa verdiği zararlardan dolayı doğrusu çok öfke duyuyorum. Dolayısıyla bu öfkemin dinmesi adına tüm sineklerin kendilerini hafife alıp onlara hantal gözüyle bakan tüm evrimcilerin yüzlerine ve bedenlerine üşüşerek devamlı ısırmalarını hem hayal ediyorum, hem de arzuluyorum.
Bir hayalim var;
Bir takım aklıevvellerin yarı maymun-yarı insan formu olabileceğini fosillerle ispatlayamayacaklarını anlayıp ellerine aldığı fırçayla hayal gücünü kullanarak evrim resimleri veya maket yapmaları karşısında hem ressamların hem de heykeltıraşçıların tepki göstererek mesleklerini kötü yönden kullananlar hakkında dava açmalarını hayal ediyorum. Umarız bilimsel hiçbir değeri olmayan hayali resim ve maketlerle ne aldanan oluruz ne de aldatan.
Bir hayalim var;
Hani Evrimciler tarafından orangutan çenesi ile insan kafatası bir araya getirilip maymun-insan arası süsü verilmeye çalışılarak adına Piltdown adamı dedikleri bir adam vardı ya. İşte o adamdan söz ediyorum. Şöyle ki; toplama fosillerin foyası çıkmasıyla birlikte ansızın 40 yıl boyunca British Museum’de sergilenen Piltdown adamının sırra kadem basması olayı karşısında tüm duyguları rencide olan ziyaretçilerin, bu işe alet olan müze yetkililerinden davacı olup onurlarının kurtarılmasını hayal ediyorum.
Bir hayalim var;
1904 yılında evrimci Samuel Verner insana en yakın ara geçiş formu diye Kongo’da yakaladığı Ota Benga’yı dünya gündemine taşımakla insanlığın bu olayı yutacağını sanıyordu. Oysa kazın ayağı hiçte öyle değilmiş. Gerçekler ortaya bir bir çıkmaya başlayınca masum insanların semaya yükselen eller eşliğinde; ‘Allah’ım bu ve buna benzer tip evrimcilerin şerrinden bizleri koru’ niyazları adeta gök kubbeyi çınlatıyordu. Hatta ‘galiba bunlar çıldırmış olmalılar’ diye içten içe hayıflananlar oluyordu. Baksanıza önce yakalayıp sonra kafese tıkayarak New York’un ünlü Bronx hayvanat bahçesinde ‘işte atanız’ diye sergiledikleri canlı, aslında evli ve iki çocuk sahibi Ota Benga isimli insandan başkası değilmiş meğer. Maalesef adamcağız kendisine yapılan bu kötü muamele karşısında ardından bıraktığı çocuğu ve eşine rağmen intihar etmek zorunda kalmıştır. İşte bu intihar eden adamın şahsında tüm insanlığın onurunu ayaklar altına alan bu gözü dönmüş tüm fanatik evrimci zihniyete sahip olanlardan hesap sorulmasını hayal ediyorum.
Bir hayalim var;
Tarih boyunca takriben 6000’i aşkın maymun türünün yaşadığı dünyamızda kala kala şuan 120 tür maymun türü kalmıştır. Anlaşılan o ki maymun türlerinin yüzde yüze yakın büyük kısmı nesli tükenmiş durumda. İşte nesli tükenmiş bu kadar zengin maymun türlerine ait fosil kayıtlarının bile evrimi çürütmesi dolayısıyla geçmişte ve halen yaşamakta olan tüm maymunların evrimciler üzerinde hakları olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla geçmişte yaşamış ve bugünde yaşamakta olan tüm maymunların ruz-i mahşerde evrimcilerin yakasına yapışıp boynuzsuz koyunun boynuzlu koyundan hakkını alacağı günün mizan terazisinde haklarını almalarını hayal ediyorum.
Bir hayalim var;
Biz insanlar iki ayaklı ve dik olarak yaratıldığımız halde, birileri tarafından ısrarla bir kalıba sokulmak istenilmektedir. Zira bizleri hem içerisinde eğik vaziyette koşan ve zıplayan dört ayaklı maymunların bulunduğu kategoriye sokmak istiyorlar, hem de insana ait üyelerin bulunduğu şu soyağacına dâhil etmektedirler:
1-Australopithecines(Australopithecuslar)
2-Homo habilis
3-Homo erectus
4-Homo sapiens(modern insan).
İşte kendilerince oluşturduğu bu soy ağacına göre; akıllarınca her bir basamaktaki türlerin bir sonrakilerin atası izlenimini vererek, güya homo (insan) diye tasnif edilenler Australopithecuslar’dan gelişerek neşvünema bulmuşlar. Üstelik bu görüşe itirazsız katılmamızı bekliyorlar. Oysa bu soy ağacının ilki olan Australopithecus gerçekte nesli tükenmiş dik yürüyemeyen maymundan başkası değildirler. Hatta Ramapithecus gibi bir zaman öve öve bitiremedikleri ara formun maymun olduğu anlaşılınca bu soy ağacı serisinden çıkarılmışta. Hakeza diğer basamaktakiler ise yeryüzünün farklı yerlerinde modern insanla beraber aynı devirlerde yaşamış bir kısım maymun türleri olduğu, bir kısmı ise değişik insan ırklarına ait canlılar olduğu anlaşılmıştır. İşte bu gerçeklerden hareketle birilerinin yerinden doğrulup; “Bırakın maymun maymunluğu ile kalsın, insanda insanlığı ile kalsın” demesini bekliyorum. Aynı zamanda evrimcilere bir atasözümüz olan; “Soyunu inkâr edenin soysuz, dinini inkâr edenin dinsizdir” sözünü suratlarına çarpmasını hayal ediyorum.
Bir hayalim var;
Atalarımızın bir güzel sözü var; zorla güzellik olmaz diye. Bilindiği üzere ‘homo’ insan veya insan grubu demek. Fakat evrimciler insanı insanlıktan çıkarmaya kafaya koymuşlar ya, acaba Homo erectusu geçiş formu takdim etsek mi etmesek mi diye kara kara düşündüklerinde, bu sefer Australopithecuslar’dan Homo erectus’un bugünkü insanla hiçbir farkı olmadığı meselesi kara kara düşündürmeye başlamıştı. O halde ne yapalım diye düşünüp taşındılar en sonunda bula bula Homo habilis’in bir ara form olduğunda karar kıldılar. Onlar karar kıla dursunlar bu arada Tim White 1984 yılında ‘OH62’ kodlu iskelet ve kafatası bulduğunda bu türün homo sınıfına (insan) değil, tam tersi Australopithecuslar (maymun) kategorisinde bir maymun olduğu anlaşılmıştır. Şimdi Homo habilis’in yerinden doğrulup kendisini zorla insan yapmak isteyen evrimcileri tam tersi bir yöntemle onları maymunlaştırmasını hayal ediyorum. Böylece evrimcileri zorlada olsa maymunlaştırarak intikamını almış olacaktır. Zaten ‘maymun atam, maymun atam’ diye etrafta habire dolaşıp duruyorlar, hiç olmazsa asıl kimliklerine kavuşmuş olacaklardır. Böylece maymunlaştıklarında aslına dönüp hayvanat bahçesinde görücüye çıkmış olacaklardır. İnanın onları bu halde görmeyi çok hayal ediyorum. Ümit ederim ki bu hayalim tez bir zamanda gerçekleşir.
Bir hayalim var;
Yüzsüz insanlar her devrin maskara tipleri olarak bilinmektedir. Kenya’daki Rudolf nehri civarında bulunan fosile büyük şaşaalarla Homo Rudolfensis adı verilmesi maskaralıklarına maskaralık katmaktan başka ne olabilirdi ki. Hatta bu fosil Richard Leakay tarafından antropoloji tarihinin en büyük buluşu olarak takdim edilir. Neyse ki Prof. Tim Bromage bilgisayar simülasyon yöntemi sayesinde fosil yüzün kafatasına daha eğimli olmadığını, tam aksine tamamen maymunsu yüz olduğunu belirterek yüzsüzlerin foyasını cümle aleme ilan etmiştir. Hakeza C.Lorin Brace de azı dişlerin kapladığı alandan hareketle Australopithecuslar’ın dişleriyle birebir örtüştüğünü yüzsüzlere duyurmuş oldu. İşte buna benzer hamlelerle Homo Hablis ve Homo rudolfensis gibi türlerin ara form olmadığı, tamamen maymun oldukları noktasında bir kez daha evrimci yüzsüzlerin annelerinden doğduklarına bin pişman ettirecek derecede yüzsüzlüklerinin ifşa edilmesini hayal ediyorum.
Bir hayalim var;
Hem çağdaşlıktan dem vuracaksınız hem de modern insanı silsilesini sırasıyla Homo erectus, Homo sapiens archaic, Neandertal adamı, Cro-magnon adamı tarzında sınıfa tabii tutup rezil rüsva edeceksin, olacak şey mi? Bunun neresi çağdaşlıksa. Oysa hayallerinde canlandırdıkları o silsile yeryüzünde yaşayan farklı ırklara sahip insan tiplemeleridir. Şurası muhakkak günümüz insanı ile Homo erectus insanı arasında büyük çapta zıtlık yok. Zaten Erectus dik yürüyen insan demek. Nitekim Kenya’da ki Turkana Gölü civarında bulunan Narikotome homo erectus (Turkana çocuğu) fosilinin 12 yaşında bir çocuğa ait olduğunun belirlenmesiyle birlikte günümüz insanı ile arasında hiçbir fark olmadığı ortaya çıkmıştır. Hatta Prof William Laughlin; Eskimolar ve Aleut Adaları insanları üzerinde incelemeler yaptığında Homo Erectus’un sanki birer kopyalarıymış gibi aynı olduklarını gözlemlemiştir. Kaldı ki Homo Erectus bile kendi içerisinde farklılıklar arz ettiğine göre ırklar arasında farklılık aslında ayrılık değil bilakis zenginliğin gereğidir. Dolayısıyla Homo silsilenin her ferdinin dik bir tavır sergileyerek; “Hepimiz insanız ve hepimiz aynı ortak ebeveynimiz Adem ve Havva’dan doğarak yeryüzüne aynı anda ortaya çıktık” diye haykırmalarını hayal ediyorum.
Bir hayalim var;
Ah Evrimciler Ah! Bu ayaklar nasıl ayak, hadi yorgana sığdı diyelim peki mezara nasıl sığacak doğrusu çok merak ediyoruz. Evrimcilerin şimdiye kadar insanlığa yapılan her türlü tahribatlardan tek farkları bilimsel maske altında çok daha tehlikeli bir şekilde cinayet işlemeye devam etmiş olmalarıdır. Homo serisindeki tüm üyeler yeryüzüne aynı anda çıkmalarına rağmen onları bir maymuna dayandırmak adına hayali soyağacı şeklinde kademelendirmek ne derece bilim etiği ile uyuşur doğrusu anlamak çok zor. Bu hayali silsileye baktığımızda;
Neanderthal adamı evrimcilere; “Artık bırakın yakamı, benim sizlerden tek farkım sadece asimilasyona uğramış birey olmamdır, sonuçta bende sizin gibi dik yürüyen bir insanım” diye meramını dillendirmek ister.
Homo Sapiens Archais’te evrimcilere; “Dört dörtlük adamlığımdan şüphe ediyorsanız beni bende arama, beni Avustralyalı Aborjin yerlileri veya Macaristan ve İtalya’nın bir kısım köylerinde ararsanız halen orda adam gibi adam olarak yaşadığımı anlarsınız” dercesine haykırmaktadır. Nitekim insaf sahibi bilim adamlarından bazıları araştırmalarıyla bahsi geçen ülkelerin o bölgelerini yerinde gezerek bu haykırışı teyit etmişlerdir.
Homo heilderbergensis ırkından olanlar ise evrimcilerden dert yanarcasına onları tarihe havale edip bundan 740 bin yıl önce yaşayan ve kendisini günümüz Avrupalı insanına benzeyen bir ırk türü olduğunu görmelerini arzulamaktadır.
Cro- mangon da Evrimcilere; “ Bendeniz Afrika ve tropik iklim insanlarına benzemenin yanı sıra aynı zamanda kardeşim Neanderthal adamı ile birlikte günümüzde pek çok ırkların mayasını oluşturan fertleriz” tarzında ince bir gönderme yaparak akl-ı selim olmaya davet etmektedir. Nitekim çok geçmeden Cro- mangon adamının Afrika kıtasının farklı bölgelerinde hala yaşayan Afrika ırkından insan olduğu belirlenmiştir.
Yukarda sıraladığımız homo grubundan değişik ırklara mensup bu insanlar ile maymunlar arasında derin uçurum olduğu gayet açık. Dolayısıyla homo üyelerini maymunla ilişkilendirilmiş kronolojik sıralama hayalî olmaktan öte bir anlam ifade etmeyecektir. Dahası Paleontolojik kayıtları bir milyon öncesinde günümüz insanıyla ayırt edilemeyecek derecede aynı olan Homo sapiens insanının bir arada yaşadığını tespit etmişlerdir. Hele hele İspanyol paleoantropolog kendi ülkesinde Atapuerca civarında 800 bin yıl öncesine ait Gran Dolina mağarasında 11 yaşındaki çocuğa ait bulduğu fosille kendini evrim bilimcisi olarak tanıtanların beklentilerini bir kez daha boşa çıkartmıştır. Çünkü onlar bu fosilin günümüz insanıyla tıpa tıp aynı olup kesinlikle ilkellikle yakından uzaktan alakası olmadığını görünce şaşkına döndüler. Düşünebiliyor musunuz 800 bin yıl önce modern bir yüzle karşılaşmak ne güzel bir duygu olsa gerektir. Hakeza 2.3 milyon yıllık modern insana (Homo sapiens) ait bulunan çene kemiği de öyledir.
Günümüzden 3.6 milyon önce modern insana ait ayak izleriyle örtüşen fosilin bulunması evrimcileri bir kez daha hayal kırıklığına uğratmaya yetti diyebiliriz. Şurası bir gerçek insan iki ayağı üzerine dik yürüyen bir varlık, ayı ve maymun türü hayvanlar ise eğik ve dört ayak üzerine yürümektedirler. Dolayısıyla bu durum evrim açısından bir çelişkiyi de ortaya koymaktadır. Şayet evrimleşme olsaydı bugün insanlar iki ayaklı değil dört ayaklı olmaları icap ederdi. Oysaki onlar tam tersini dillendirmekteler. Yani insan maymundan türemiştir diye. Üstelik maymunlar dört ayaklı halleri ile istedikleri hareketleri yapabiliyorlar, yani iki ayaklılık hiçbir zaman onlara avantaj getirmemektedir. Bir kez daha avazımın çıktığı kadar bu satırların karalayan biri olarak evrimcilere; “Ah Evrimciler Ah! Bu ayaklar nasıl ayak, hadi yorgana sığdı diyelim peki mezara nasıl sığacak” tarzında sitemimi duyurmak istiyorum.
Hadi ayaktan vazgeçtik, insanın başparmağı değişik türden aletleri tutmakta aktif rol oynamaktadır. Gerçi tüfek icat edildi mertlik bozulsa da, sonuçta tüfeği de en etkin bir şeklide kavrayan başparmaktır. Maymun ise başparmağı ile tüfeği tutmaktan acizdir zaten. Yani maymunda asla başparmak faal değildir, sadece yaşayışına uygun biçimde tahsis edilmiştir. O halde başparmak olayında bile maymundan ayrıldığımıza göre evrim buranın neresinde? Bir bilen varsa cevap versin.
İşte bu ve buna benzer günümüz insanından farkı olmayan homo (insan) sınıfına dâhil tüm üyeler(ırklar) kendilerine adamlık taslayanlara (Evrimcilere) Hasan Sağındık’ın seslendirdiği aşağıda sözleri verilen klibi şu şekilde uyarlayarak koro halinde yüzlerine karşı söylemelerini hayal ediyorum:
ADAMLAR (Maymun adamlar)
Müzik: Hasan Sağındık
Yorum: Alperen Gürbüzer
(adamlar-“adamlar”_1998)
Maymun adamlar bilirim sönük
Maymun adamlar bilirim çürük
Maymun adamlar bilirim rozetleri
Yüreklerinden büyük
Maymun adamlar bilirim yamuk
Maymun adamlar bilirim maskara
Maymun adamlar bilirim ki elleri
Eldivenlerinden kara
Ah Darwin Ah! bu ayaklar nasıl ayak
Yorgana sığdı diyelim mezara nasıl sığacak
“İçi boş bir evrim masalları
Binaenaleyh okullarımızda çocukların
Başında habire boza pişirdik
Fosil delilleri ortaya çıkarmak farz değildir
Nitekim hayali maymun atası resimler yapmak lazım
İnsanlık, vicdan, insan hakları boş ver ağam boş ver bunları
Çağdaşlığın ölçüsü maymun olmak yani
Bol maymunlu programlar
Maymundan da aşağı sözde bilim adamları
Tükür ağam tükür. Sözde bilim dünyasında bütün soytarılar”
Maymun adamlar bilirim coşkun
Maymun adamlar bilirim durgun
Maymun adamlar bilirim adları
Boylarından uzun
Maymun adamlar bilirim iri
Maymun adamlar bilirim ufak
Maymun adamlar bilirim ki
Sözleri eserlerinden parlak
Ah Darwin Ah şakirtler!
Bu ayaklar nasıl ayak
Yorgana sığdı diyelim mezara nasıl sığacak
“Oportünist ve pragmatist yaklaşımlar
Ali babanın çiftliğine dönen maymun yaratıkları
Maymun çiftliğin malı deniz, yemeyen…
Cici maymun, tombul maymun, seni yerim maymun
Benim maymununum işini bilir
Önce öv sonra maymununu maymunluktan çıkar
Ve gümlet
Gerçek bilime rot balans ayarı,
Darwin geldi ey öğrenciler
Bu yapılan sapına kadar bilimi katletmek,
Bırakın ağam bu ayakları
Bırakın insan insanlığıyla övünsün
Maymunda maymunluğuyla kalsın…
Zira Allah-ü Teala; “Kalpleri vardır bununla kavrayıp anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır” (Araf, 179) diye beyan buyurmaktadır.
Bir hayalim var;
Hepiniz bilirsiniz Alman bilim adamlarının şu meşhur gaz tabancalı mayıs böceğinin maharetlerini ortaya koyan keşfini. Bu hayvancağız kurda kuşa yem olmamak adına herhangi bir tehlike karşısında arka bölümündeki iki deposunda (iki kese) üretilen hem yakıcı hem de sıcak bir gaza dönüşebilen hidrojen peroksit (oksijenli su) ve hidrokinon (Benzole benzer bir hidrokarbon) karışımı hazır vaziyette bulundurmaktadır. Sonuçta bu iki karışımın reaksiyonu ile birlikte açığa çıkan oksijen patlaması sayesinde püskürttüğü tazyikli sıvı düşmanların üstesinden gelmeye yeter artar bile. Hatta düşmanını fark ettiği anda bu iki maddeyi yakıt tankına boşaltıp hemen yanı başında bir başka kesede bulunan peroksidaz denilen enzim yardımıyla albümin salgılarlar. Bir başka ifadeyle katalizör etki yapan bu enzim hidrojen peroksit ve hidrokinon’la birleşmesi sonucunda duyulabilen bir ses patlamasıyla birlikte kimyasal reaksiyon doğup 100 santigrat derecelik kaynar kinon gazı püskürtülerek zinde güçler bertaraf edilebilmektedir. İşte kompleks silahlarla donanmış böyle maharetli böceğin evrimin hışmına uğramadan biran evvel göz yaşartıcı gaz püskürterek insanlığı yalanla dolanla uğraştıran materyalistleri etrafımızdan uzaklaştırıp bombalamasını hayal ediyorum. Böylece bu sayede yalandan dolandan kurtulmuş olup, maymun maymunluğuyla, insan da insanlığıyla huzur bulacaktır.
Vesselam.
dedekorkut1
7 Kasım, 2011 - 08:37
Kalıcı bağlantı
bayram
Kurban bayramınız mübarek olsun.
http://www.facebook.com/pages/Selim-G%C3%BCrb%C3%BCzer/270156429678799?sk=wall
dedekorkut1
18 Ekim, 2022 - 22:41
Kalıcı bağlantı
MAYMUN ATA HAYALİ
MAYMUN ATA HAYALİ
SELİM GÜRBÜZER
Nasıl ki evrimcilerin çizdikleri resimler ve yaptıkları maketlerle kurgulanmış bir hayal dünyaları varsa, elbette ki yaratılış mucizesine inanmış bizlerinde kendimize özgü bir hayal dünyamız vardır. Nitekim bizlere habire ata olarak gösterilen herhangi bir maymuna;
-“Al şu kalemi eline al, 12 harften ibaret ‘evrim teorisi’ ibareli iki kelimelik bir cümle yaz teklifinde bulunduğumuzu varsayalım.
Bu durumda bir maymunun 29 harflik alfabede 12 harfi yan yana getirme ihtimalinin 29 rakamını 12 defa çarpma sonucunda ortaya çıkacak sayının arkasına 17 adet sıfır koymak anlamına gelen bir teklif olur ki, bu tamamen maymuna ayakkabıyı ters giydirmek türünden bir iş buyurması olacaktır. Nitekim bir maymunun 15 milyar sene içerisinde aralıksız bir şekilde klavye tuşlarına basaraktan 12 harflik evrim teorisi cümlesini yazmasının milyonda bir ihtimal dâhilinde bile gerçekleşmeyeceği besbellidir. Hatta bu noktada evrimcilerin şu çok güvendiği ayıklayıcı didikleyici ve seçiciliği ile meşhur seleksiyonu bile maymunun yanına yardımcı takviye kuvvet olarak vermiş olsak da sonuç yine değişmeyecektir. Tabii evrimcilerde gayet çok iyi biliyorlar ki şu koskoca dünyada 1 milyon civarında hayvan ve 300 bin kadar bitki türünün kapladığı bir alanda tüm pirinç taşlarını ayıklayıverecek güç ne seleksiyon da var, ne mutasyonda ne şunda ne bunda var. Hadi doğal seleksiyona bu işi yıkmaktan vazgeçtik diyelim, peki ya şimdiye kadar bulunan fosillerin ortaya koyduğu her türün kendi neslinden türediğini doğrulayan fosil kayıt delillere ne demeli? Belli ki ortaya konan fosil kayıtlarına baktığımızda bu noktada da evrimcilerin durumu hiçte iç açıcı parlak gözükmüyor. Kelimenin tam anlamıyla fosil kayıtlarına bakıldığında canlıların birbirlerinden türeyip büyük bir zaman diliminde bir diğerine dönüştüğünü gösteren en ufak bir delil ortada gözükmemekte. Zaten ortaya delil de koyamazlar. Çünkü Yüce Allah (c.c) Kur’an’da; “(Ey kâfirler, müşrikler, dinsizler ve Darwinistler, söyleyin!) Yaratmak bakımından siz mi daha zorsunuz, yoksa gök mü? (Baknız, Allah) Onu bina edip (böyle mükemmel ve muhteşem yaratmıştır)” (Nazi’ât suresi, 27. Ayet) diye beyan buyurarak yaratılan her şeyin en güzel surette yaratıldığına işaret etmektedir. İşte bu nedenledir ki yaratılış mucizesine inanmış bizler, her geçen gün adım adım tarihin çöplüğüne gömülmekte olan evrim teorisinin bir daha karşımıza çıkıp bizi içi boş safsatalarla oyalamamasını hayal ediyorum.
Evet, bir hayalim var;
Ne yazık ki, evrimciler sineklerin saniyede 500 kez kanat çırpma yeteneğinin yanı sıra kanatlarını eşzamanlı çırpma maharetiyle dengesini sağladığı bu mucizevi hadiseyi de görmezden gelebiliyorlar. Hadi mucizeye inançları olmamaları hasebiyle görmezden gelmelerini bir derece anlayabiliyoruz, peki ya onu uçamayan sürüngen varı bir yaratıktan evrimleşerek uçacak hale gelir şeklinde göstermeye çalışmalarına ne demeli. İşte bu tür zırva tevillerle evrimcilerin insanlığın aklıyla alay edercesine yaptıkları algı operasyonlarından dolayı doğrusu öfkelenmemek elde değil. İşte bu noktada öfkemin dinmesi adına tüm sineklerin kendilerini sürüngenlerle kıyaslayaraktan hafife alan tüm evrimcilerin üzerlerine üşüşerekten sinek ısırması diyebileceğimiz bir ısırmayla ısırmalarını hayal ediyorum.
Bir hayalim var;
Malum evrimciler maymundan insana yarı geçiş formda bir yaratık olabileceğini fosillerle ispatlayamayacaklarını fark ettiklerinde bu kez ellerine aldığı fırçalarla hayali resimler çizmek ya da hayali heykeltıraş maketler yapmak suretiyle işi kotaracaklarını sanmışlardır. Onlar var güçleriyle işi kotaracaklarını sana dursunlar, umarız bu arada ressamların ve heykeltıraş erbabının da mesleklerini kötü yönden kullanan bu evrimci hayalperestler hakkında dava açmalarını hayal ediyorum. Buna mecburlar da. Çünkü hem aldanmayanlardan hem de aldatanlardan olmamak için onların yakasına yapışıp davacı olmayı gerektirir.
Bir hayalim var;
Hani evrimciler tarafından orangutan çenesiyle insan kafatasını bir araya getirilerekten maymun ila insan arası bir varlık süsü verilip adına Piltdown adamı dedikleri bir adam vardı ya, biliniz ki o adam artık müzede ziyaretçilere açık bir şekilde sergilenmez oldu. Dolayısıyla bu durumda duyguları rencide olan ziyaretçilerin ordan burdan toplama fosiller olduğunun foyası çıkmasıyla birlikte 40 yıl boyunca British Museum’de sergilenen Piltdown adamının bir anda ortadan kaybolup sırra kadem basması olayı karşısında bu işe alet olan müze yetkililerinden davacı olup duygu sömürüsüne uğramaları hasebiyle manevi tazminat almalarını hayal ediyorum.
Bir hayalim var;
Tarihler 1904 yılını gösterdiğinde evrimci Samuel Verner insana en yakın ara geçiş formu diye Kongo’da yakaladığı Ota Benga’yı dünya gündemine taşımakla insanlığın bu olaya kanıp yutacağını sanıyordu. Oysa gerçekler bir bir ortaya çıkmaya başlayınca bu olayı baştan beri takip eden insanların artık ‘Allah’ım bu tip gözü dönmüş evrimcilerin şerrinden bizleri koru’ der hale gelip ‘galiba bunlar çıldırmış olmalılar’ şeklinde içten içe hayıflananlar bile oluyordu. Hem niye insanlar eseflenip hayıflanmasın ki, bu gözü dönmüş evrimci müsvedde kılıklı tayfanın önce yakalayıp sonra kafese tıkayarak New York’un ünlü Bronx hayvanat bahçesinde ‘işte atanız’ diye sergiledikleri ara form dedikleri o yaratık, meğerse evli ve iki çocuk sahibi Ota Benga isimli insandan başkası değilmiş. Öyle ki adamcağız kendisine yapılan bu kötü muamele karşısında ardından çocuğu ve eşini bırakacak şekilde intihar etmek zorunda kalmıştır. Ne diyelim, işte sizlerde görüyorsunuz ya, elbette ki “kimsenin ettiği yanına kâr kalmaz” atasözünün düsturunca intihar eden bu zavallı adamın şahsında tüm insanlığın onurunu ayaklar altına alan böylesi gözü dönmüş had hudut bilmez tüm fanatik evrimci tayfalardan hesap sorulup haddini bildirilmesini hayal ediyorum.
Bir hayalim var;
Tarih boyunca takriben 6000’i aşkın maymun türünün yaşadığı dünyamızda neredeyse kala kala 120 tür maymun türünün var olduğu gözüküyor. Üstelik şu an kala kalan, yani yaşmakta olan mevcut maymun türlerinin tamamına yakını da nesli tükenmiş durumda. Olsun nesli tükenmek üzere olsalar da bu demek değildir ki; her şey geçmişte kaldı, dolayısıyla onurlarının iadesine gerek yoktur. Bilakis ibretlik ders olsun diye geçmişten bugüne tüm maymun türlerinin evrimciler üzerinde kalan hakları alınmalı ki, hak hukuk adalet yerini bulsun, böylece bir daha böyle işlerle kalkışılmasın. Hele ki ortada tüm maymunları, eşrefi mahlûkat insanın atası olarak ilan etmek denen hazin bir manzara varken bu olayın üstü asla kapatılmamalıdır. Dolayısıyla geçmişten bugüne tüm maymunların her ne kadar nesli tükenecek hale gelseler de bari hiç olmazsa bu dünyada yarım kalan hak hukuk davalarını tamamlamak adına ruz-i mahşerde:
-“Kıyamet gününde boynuzsuz olan koyunun boynuzsuz olan koyunun bile kendisine vuran boynuzlu koyundan hakkı alınır” Peygamber kavlince evrimcilerin yakasına yapışıp hayvan hak ve hukuki kuralları gereği mizan terazisinin kurulup haklarına kavuşacağı günde cezalandırılmalarını hayal ediyorum. Nitekim biz biliyoruz ki; hayvan hayvanlığıyla şeref bulmakta, insansa insanlığıyla şeref bulmakta.
Bir hayalim var;
Malum tüm beşeriyet ben-i âdem olarak iki ayaklı ve dik olarak yaratıldığı halde, evrimciler tarafından habire tüm beşeriyet insan dışı bir kalıba sokulmak istenmekte. Dahası insanoğlunu hem eğik vaziyette koşan aynı zamanda zıplayan dört ayaklı maymunların bulunduğu kategoriye dâhil etmek istiyorlar hem de kendi kafalarınca oluşturdukları:
-Australopithecines (kendisine güney maymunu anlamında hominin gözüyle bakılan en eski Australopithecuslar),
-Homo habilis,
-Homo erectus,
-Homo sapiens (modern insan) bir soyağacına dâhil etmek istiyorlar.
İşte kendilerince oluşturdukları bu soy ağacıyla akıllarınca homo olarak adlandırdıkları insanoğlunu ilk başta Australopithecuslar’dan bir sonrakilerine basamak basamak güya atası olduğu izlenimini vererekten en nihayetinde modern insana terfi etmiş şeklinde göstermekteler. Yetmedi birde üstüne üstük kalkmışlar gelmiş geçmiş tüm insanlığın bu soyağacına sadakat gösterip bağlılıklarını göstermelerini arzulamaktalar. Oysa sadakatle bağlı kalmamızı arzuladıkları homo soy ağacının ilki olan Australopithecus, aslında nesli tükenmiş dik yürüyemeyen maymunundan başkası değildir. Şimdi ortada böylesi bir gerçeklik durum varken bizlerden sadakat ve bağlılık göstermelerini beklemeleri elbette ki abesle iştigal bir durum olur. Tabii evrimcilerin handikapları sadece bunla sınırlı değil, bir zamanlar ara form olarak öve öve anlatıp bitiremedikleri Ramapithecus da maymunun tâ kendisi bir yaratıktır. Tabii sonradan bu yaratığın maymun olduğu anlaşılınca apar topar insan soy ağacı serisinden çıkarmak zorunda kalmaları da bir başka handikap olarak karşımıza çıkmış durumda. Kaldı ki kendi kafalarınca oluşturdukları insan soy ağacı serisinin diğer basamaktakilerinde bir kısmının yeryüzünün farklı yerlerinde modern insanla beraber aynı devirlerde yaşamış canlı türleri olduğu, bir kısmının maymun türleri olduğu, bir kısmının ise değişik türden insan ırkından türler olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla bu noktada ümit ediyorum ki, tüm insanlığın bir an evvel gözünü dört açıp bu denli insanın şeref ve haysiyetiyle oynayan evrimcilerin yüzüne karşı “Bırakın maymun maymunluğu ile kalsın, insanda insanlığı ile kalsın” tepkisini ortaya koyup haykırmalarını hayal ediyorum. Bu arada yaratılış mucizesine inanmış müminlerinde boş durmayıp yüzlerine karşı “Soyunu inkâr edenin soysuz, dinini inkâr edenin dinsizdir” atasözünü suratlarına çarpıp haykırmaların hayal ediyorum.
Bir hayalim var;
Atalarımız ne de güzel ifade etmişler; zorla güzellik olmaz diye. Biyoloji literatüründe insan ve insan grubu ‘homo’ kavramıyla ifade edilirken müminler olarak bizler ise daha çok ‘ben-i âdem’ ibaresiyle ifade ederiz. Her neyse homo ya da insan hiç fark etmez. Fark eden sadece evrimcilerin insanı insanlıktan çıkararaktan hayvan kategorisine dâhil edip maymun olarak görmeleri, yaratılış mucizesine inananların ise tam aksine insanı ben-i âdem kategorisine dâhil edip eşrefi mahlûkat olarak görmeleridir.
Ne diyelim evrimciler bikere insanı insanlıktan çıkarmaya kafaya koymuşlar ya, acaba Australopithecus’un soy ağacının üçüncü basamağında yer alan Homo erectusu geçiş formu takdim etsek mi etmesek mi diye bir ara kara kara düşünmüşler de. Ama gel gör ki Homo erectus’un bugünkü insandan hiçbir farkı olmadığı ortaya çıkmıştır. Derken kara kara düşünmekten çıkmanın bir formülünü bu kez soyu tükenmiş arkaik türü insan benzeri ata dedikleri Homo habilis’i ara form olarak ilan etmekte karar kıldıklarını görüyoruz. Onlar karar kılıp bir formül bulduk diye avunadursunlar, oysaki bu arada onların heveslerini boşa çıkartacak Tim White adında bir araştırmacı, 1984 yılında ‘OH62’ olarak kodladığı iskelet ve kafatası bulduğunda bu türün homo sınıfından (insan sınıfından) değil, tam aksine Australopithecus kategorisinde bir maymun olduğu anlaşılmıştır. İşte tam da bu noktada Homo habilis’in yerinden doğrulup kendisini zorla insan yapmak isteyen evrimcilerin başlarına günümüzde yaşayan maymunların derisinden geçirerekten maymun siluetine dönüştürmesini temenni ediyorum. Hiçte fena olmaz elbet. Hem ne de olsa evrimciler koro halde ikide bir ‘maymun atam, maymun atam’ sloganlarıyla etrafta habire dolaşıp duruyorlar, hiç olmazsa başlarına geçirilecek olan maymun derisiyle birlikte böylece sokaklarda avaz avaz slogan ataraktan dolaşmaya gerek kalmaksızın asıl kimliklerine kavuşmuş olacaklardır. Madem öyle, bende kendi adıma onların sokaklarda dolaşmak yerine hayvanat bahçesinde başlarına geçirilmiş maymun derisi siluetiyle görücüye çıkmalarını çok hayal ediyorum. Dilerim maymun nesli tükenmeden bu hayalim tez bir zamanda gerçeklemiş olur da.
Bir hayalim var;
Malum, yüzsüz insanlar her devrin maskara tipleri olarak karşımıza çıkmaktalar. Baksanıza bir zamanlar Kenya’daki Rudolf nehri civarında bulunan fosil yaratığa büyük şaşaalarla Homo Rudolfensis adı verilmesi maskaralıklarına maskaralık katmalarına ziyadesiyle kat be kat yetmiştir. Öyle ki Richard Leakey tarafından sergilenen bu fosil yaratık antropoloji tarihinin en büyük buluşu olarak takdim edilmişti. Neyse ki insan yüzü anatomisi üzerinde çalışmalar yapan Prof. Tim Bromage bilgisayar simülasyon yöntemiyle şu gerçeği ifşa eder: “KNM-ER 1470’in rekonstüksiyonu yapılırken, yüz, aynı günümüz insanlarında olduğu gibi, kafatasına neredeyse tam paralel bir biçimde inşa edilmişti. Oysa yaptığımız incelemeler, yüzün kafatasına daha eğimli bir biçimde inşa edilmiş olmasını gerektirmektedir. Bu ise Australopithecus’da gördüğümüz maymunsu yüz özelliğini meydana getirir.”
Hakeza C. Lorin Brace de azı dişlerin kapladığı alandan hareketle Australopithecus’un yüz ve dişleriyle birebir örtüştüğünü yüzsüz maskara tiplere duyurmuş oldu. İşte bu ve buna benzer hamlelerle Homo habilis ve Homo rudolfensis gibi türlerin ara form olmadığı, tamamen maymun oldukları noktasında bir kez daha evrimci yüzsüzlerin yüzüne karşıda söylenip böylece bu dünyaya geldiklerine geleceklerine bin pişman olacak derecede ifşa edilmelerini hayal ediyorum.
Bir hayalim var;
Malumunuz, Evrimciler bir yerlerde çağdaşlıktan dem vurulduğunda bu hususta üstlerine hiçbir zaman toz kondurmazlar. Ancak bu nasıl çağdaşlıklarına toz kondurmamaksa bir bakıyorsun bilgi çağına gelmiş insanı köken olarak “Homo erectus, Homo sapiens archaic, Neandertal adamı ve Cro-magnon adamı” şeklinde sıraladıkları ara formlardan türedi şeklinde çağdışılık gösterimlerden hiçbir beis duymuyorlar. Oysa çağdışılık düşlerinde ara form olarak düşledikleri ‘adam’ tiplemeleri çağımızda ki insan ırklarının mevcut üye bireylerinden başkası değildir. Nitekim Homo erectus’a baktığımızda günümüz insanıyla hemen hemen aynı birey üyesi olduğunu görürüz. Kaldı ki Erectus dik yürüyen insan anlamında bir isimlemedir. Böyle isimlendirilmesi de son derece isabetli olmuştur. Çünkü Kenya’da ki Turkana Gölü civarında bulunan Narikotome homo erectus (Turkana çocuğu) fosilinin 12 yaşında bir çocuğa ait fosil olduğunun belirlenmesiyle birlikte günümüz insanıyla arasında hiçbir fark olmadığı ortaya çıkmıştır. Hatta Prof William Laughlin; Eskimolar ve Aleut Adaları insanları üzerinde incelemeler yaptığında neredeyse Homo Erectus’la benzer bireyler olduklarını gözlemlemiştir. Kaldı ki Homo Erectus’ta kendi içerisinde çeşitlilik arz etmekte. Dolayısıyla buradan hareketle tüm insanlığın ırk ırk, soy soy çeşitlilik arz etmesi birbirinden türeme ayrılık göstergesi değil bilakis kendi yaratılış kodları içinde çeşitliliğinin göstergesi bir zenginliktir bu. Madem yaratılış kodlarımız çeşitlilik arz etmekte, o halde Homo yaftasıyla insan soy ağacının kollarında dal budak salmış tüm insanlık ırk halkalarının dik duruş sergileyerekten; “Hepimiz insanız ve hepimiz aynı ortak ebeveynimiz Adem ve Havva’dan doğarak yeryüzüne aynı anda ortaya çıktık” diye haykırmalarını hayal ediyorum.
Bir hayalim var;
Ah Evrimciler Ah! Bu ayaklar nasıl ayak, hadi yorgana sığdı diyelim, peki ya mezara nasıl sığacak doğrusu çok merak ediyorum. Evrimcilerin şimdiye kadar insanlığın onurunu ayaklar altına alaraktan yaptıkları yetmezmiş gibi birde üstüne üstük bilimi de kendi çirkin emelleri doğrultusunda kullanmalarına ne demeli. Baksanıza Homo serisindeki tüm üyeler yeryüzüne aynı anda çıkmış olmalarına rağmen önümüze koydukları tüm homo üyelerin atasının güya maymun olduğunu dillendirmekle düpedüz bilim cinayeti işlemekteler. Oysaki ortaya attıkları hayali insan atalarına baktığımızda, mesela bunlar içerisinden değim yerindeyse Neanderthal adamına bu hususlarda artık kendisine gına gelmiş olsa gerek ki, evrimcilerin yüzlerine karşı kendi hal lisanıyla;
- “Artık bırakın yakamı, benim sizlerden tek farkım sadece asimilasyona uğramış birey olmamdır, sonuçta bende sizin gibi dik yürüyen bir insanım” demekten kendini alamaz da.
Yine değim yerindeyse bunlar içerisinden mesela Homo Sapiens Archais ise kendi hal lisanıyla evrimcilerin karşısına çıkıp adeta sitem edercesine;
-“Dört dörtlük adamlığımdan şüphe ediyorsanız beni bende arama, beni Avustralyalı Aborjin yerlileri veya Macaristan ve İtalya’nın bir kısım köylerinde ararsanız halen orda adam gibi adam olarak yaşadığımı anlarsınız” diye haykırmaktadır. Nitekim insaf sahibi bilim adamlarından bazıları yaptıkları araştırmalarıyla bahsi geçen ülkelerin o bölgelerini yerinde incelemelerde bulunup bu haykırışı teyit etmişler de.
Yine mesela bunlar içerisinden mesela Homo heilderbergensis ırkından olanlar da evrimcilerden dert yanarcasına onları tarihe havale edip bundan 740 bin yıl önce yaşayan ve kendisini günümüz Avrupalı insanına benzeyen bir ırk türü olduğunu görmelerini dilemişlerdir.
Yine bunlar içerisinden mesela Cro-mangon da Evrimcilerin yüzüne karşı kendi hal lisanıyla;
-“Bendeniz Afrika ve tropik iklim insanlarına benzemenin yanı sıra aynı zamanda kardeşim Neanderthal adamı ile birlikte günümüzde pek çok ırkların mayasını oluşturan fertleriz” tarzında çok ince bir gönderme yaparaktan akl-ı selim olmalarını dilemiştir. Nitekim üzerinden çok bir zaman dilimi geçmeden Cro-mangon adamının da Afrika kıtasının farklı bölgelerinde yaşayan Afrika ırkından bir insan olduğu belirlenmiştir.
İşte yukarda madde madde doğaçlama yapraktan sıraladığımız Homo-insan soy ağacının kollarında dal budak salmış halde konumlanmış değişik isimler altında değişik ırklara mensup birkaç adamın hal lisanıyla meramlarına kulak verdiğimizde gerçekten de kendileriyle maymunlar arasında doldurulamayacak derecede çok büyük boşluğun varlığı gayet net bir şekilde ortada zaten. Dolayısıyla homo üyelerini maymunla ilişkilendirilerek kronolojik sıralama çaba içerisine girmek boşa kürek çekmekten öte bir anlam ifade etmeyecektir. Hem kaldı ki Paleontolojik kayıtları bir milyon öncesinde günümüz insanıyla ayırt edilemeyecek derecede aynı olan Homo sapiens insanının bir arada yaşadığını tespit etmişlerdir. Hele hele İspanyol bir Paleoantropolog, kendi ülkesinde Atapuerca civarında 800 bin yıl öncesine ait Gran Dolina mağarasında 11 yaşındaki çocuğa ait bulduğu fosille kendilerini evrim bilim adamları olarak tanıtanların beklentilerini bir anda boşa çıkartmaya ziyadesiyle yetmiştir. Öyle ki evrimciler bu fosilin günümüz insanıyla tıpa tıp aynı olup kesinlikle ilkel bir yaratıkla yakından uzaktan hiçbir alakası olmadığını görünce adeta şaşkın ördeğe dönmüşlerdir. Bizim açımızdan ise hiç kuşkusuz 800 bin yıl öncesi böylesi modern bir yüzle karşılaşmakla yaratılış mucizesini doğrulayan bir duygu seli olmuştur. Hakeza gerek günümüzden 2, 3 milyon öncesi bir başka modern insana (Homo sapiens) ait bulunan çene kemiği olsun, gerek günümüzden yine 3,6 milyon öncesi modern insana ait ayak izleriyle örtüşen bir başka fosil olsun hiç fark etmez her ikisi içinde aynı duygu selini yaşamamıza ziyadesiyle yetmiştir diyebiliriz pekâlâ.
Evet, şu bir gerçek, insan iki ayağı üzerine dik yürüyen bir varlıktır, ayı ve maymun türü hayvanlar ise malum eğik ve dört ayak üzerine yürüyen canlı varlıklardır. Dolayısıyla evrimciler açısından bu durum çok büyük çelişkiyi gözler önüne sermektedir. Öyle ya, şayet ortada gerçekten evrimleşme denen bir hadise vuku bulmuş olsaydı bugün insanlar iki ayaklı olmak yerine tam aksine dört ayaklı olmaları gerekirdi. Üstelik maymunlar dört ayaklı halleriyle istedikleri hareketleri çok rahatlıkla yapabilmekteler. Yani bu demektir ki iki ayaklı olma hali herhangi bir maymuna asla avantaj sağlamamakta. Ne diyelim, sizlerde görüyorsunuz ya, bu noktadan sonra evrimcilerin yüzüne karşı “Ah Evrimciler Ah! Bu ayaklar nasıl ayak, hadi yorgana sığdı diyelim peki mezara nasıl sığacak” tarzında sitemimi arz etmek düşer bize
Hadi ayakların dörtlü oluşunu görmezlikten gelip sitemimizden vazgeçtik diyelim, peki ya insanın başparmağıyla çatal kaşığından tutunda silahına kadar değişik türden araç ve gereçleri tutmakta ki yeteneğinin ve donanımının hayvanlarda olmayışına ne demeli. Her ne kadar tüfek icat edildi mertlik bozulsa da, sonuçta tüfeği en etkin bir şekilde kavrayacak babayiğit varlık olarak yine insan gözükmekte. Her neyse evrimciler insanı maymunlaştırma hayalinin peşinden koşa dursunlar, şu bir gerçek ata gördükleri maymun adamların başparmağı ile bir tüfeği bile tutmaktan aciz hayvanlar olarak karşımıza çıkmaları, Yüce Allah’ın insanoğluna has kıldığı başparmak mucizesi gerçeğini değiştirmeyecektir.
Evet, maymunun başparmağı bizimki gibi asla aktif rol oynayan bir başparmak değildir, sadece yaşayışına uygun biçimde yaratılmış bir başparmaktır bu. Düşünsenize başparmak olayında bile maymundan farklıyız. O halde sormak gerekir başparmak evrim hadisesinin neresinde yer almakta?
İşte daha ne diyelim bu ve buna benzer sorular eşliğinde günümüz insanından hiçte farkı olmayan homo (insan) sınıfına dâhil tüm üyelerin (ırkların), kendilerine adamlık taslayan evrimcilerin Hasan Sağındık’ın seslendirdiği aşağıdaki klipi şu şekilde uyarlayarak koro halinde yüzlerine karşı söylemelerini hayal ediyorum:
ADAMLAR (Maymun adamlar)
Müzik: Hasan Sağındık
Yorum: Selim Gürbüzer
(adamlar-“adamlar”_1998)
Maymun adamlar bilirim sönük
Maymun adamlar bilirim çürük
Maymun adamlar bilirim rozetleri
Yüreklerinden büyük
Maymun adamlar bilirim yamuk
Maymun adamlar bilirim maskara
Maymun adamlar bilirim ki elleri
Eldivenlerinden kara
Ah Darwin Ah! bu ayaklar nasıl ayak
Hadi yorgana sığdı diyelim mezara nasıl sığacak
“İçi boş bir evrim masalları
Binaenaleyh okullarımızda çocukların
Başında habire boza pişirdik
Fosilleri ortaya çıkarmak farz değildir
Nitekim hayali maymun atası resimler yapmak lazım
İnsanlık, vicdan, insan hakları boş ver ağam boş ver bunları
Çağdaşlığın ölçüsü maymun olmak yani
Bol maymunlu programlar
Maymundan da aşağı sözde bilim adamları
Tükür ağam tükür. Sözde bilim dünyasında bütün soytarılar”
Maymun adamlar bilirim coşkun
Maymun adamlar bilirim durgun
Maymun adamlar bilirim adları
Boylarından uzun
Maymun adamlar bilirim iri
Maymun adamlar bilirim ufak
Maymun adamlar bilirim ki
Sözleri eserlerinden parlak
Ah Darwin Ah şakirtler!
Bu ayaklar nasıl ayak
Yorgana sığdı diyelim mezara nasıl sığacak
“Oportünist ve pragmatist yaklaşımlar
Ali babanın çiftliğine dönen maymun yaratıkları
Maymun çiftliğin malı deniz, yemeyen…
Cici maymun, tombul maymun, seni yerim maymun
Benim maymununum işini bilir
Önce öv sonra maymununu maymunluktan çıkar
Ve gümlet
Gerçek bilime rot balans ayarı,
Darwin geldi ey öğrenciler
Bu yapılan sapına kadar bilimi katletmek,
Bırakın ağam bu ayakları
Bırakın insan insanlığıyla övünsün
Maymunda maymunluğuyla kalsın…
Nitekim Yüce Allah (c.c); “Kalpleri vardır bununla kavrayıp anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır” (Araf, 179) diye beyan buyurmakla tüm hakikati ortaya koymakta zaten.
Bir hayalim var;
Alman bilim adamlarının mayıs böceğinin adeta gaz tabancalı diyebileceğimiz donanıma haiz olduğunu ortaya koyan keşfi sayesinde, kendisi bir böcekte olsa kendi kaderine baş başa bırakılmayıp savunmasız olamayacağını idrak etmiş olduk. Öyle ki mayıs böceğinin (topçu böceğinin) olası tehlikelere karnındaki iki ayrı kese haznesinde stok edilen yakıcı ve sıcak gaza dönüşebilir özellikte ki hidrojen peroksitle (oksijenli suyla) birlikte benzole benzer bir hidrokinon maddesinin üçüncü bir odada su ve katalitik enzimlerle girdiği kimyevi reaksiyon sayesinde neler yapabileceğini herkese gösterebiliyor. Ve böylece bu iki maddenin reaksiyona girmesi neticesinde oluşan sıcaklık, karışımı suyun kaynama noktasına yükselterekten sıvıyı püskürttürmesini sağlayan hidrojen gaz basıncını üretmesiyle birlikte çok rahatlıkla kendini düşmanlarından koruyabiliyor. Nitekim düşmanının saldırısına maruz kaldığını fark ettiği anda bu iki maddeyi yakıt tankına boşaltıp hemen yanı başında bir başka kesede bulunan peroksidaz enzimi katalizörlüğünde albümin salgılar da. Derken katalizör etki yapan bu enzim etkisi hidrojen peroksidin hidrokinonla (hidrokarbonla) karışım hale gelmesini tetikleyip beraberinde büyük kimyevi tahribat etkisi oluşturan 100 santigrat derecelik kaynar kinon gazı püskürterekten düşmanlarını bertaraf etmiş olur. İşte Yüce Allah tarafından böylesi gaz tabancalı püskürtücü savunma sistemiyle donatılmış mayıs böceğinin evrimci tezleri çürüten bu haliyle sadece kendisini savunmak için değil, yaratılış mucizesine şeksiz şüphesiz inanmış insanlara etrafına üşüşen evrimcilerin saldırılarına karşı da, yani bizim içinde biran evvel göz yaşartıcı gaz bombasını kullanaraktan püskürtülmelerini hayal ediyorum. Derken bu sayede yalanlardan dolanlardan kurtulmuş olup, maymun maymunluğuyla, insan da insanlığıyla huzur bulup evrimcilerin şerrinden kurtulmuş olacaktır.
Vesselam.
https://www.enpolitik.com/yazar/selim-gurbuzer/maymun-ata-hayali-6138-kose-yazisi