İSMAİL YILDIZLI NE DEDİ?
İSMAİL YILDIZLI NE DEDİ?
--------------------------------------------------------------------------------
63 YAŞINI GEÇMEYİ HÂYÂ ADDEDEN GÖNÜLLER SULTANI; ŞEB-İ ARUZ MİSALİ SEVGİLİSİNE, VUSLATA ERDİ...
araştırmacı yazar.ALPEREN GÜRBÜZER
Bismillahirrahmanirrahim.
Sine-i insafla, nazar-ı hak ve hakikatle, Seyda-ı Sultanı (k.s.) görebilmek, acizâne bir nebzecik anma ve anlatma arzusu ile mebdeinden (s.a.v.) itibaren ifade etmek istiyorum.
Takvimler, milâdî 20 Nisan 571 yılı, hicri Rebiülevvelin 12. gecesini gösterirken kâinatı zulmet bulutlarının kapladığı bir zamanda, işte o bulutları yırtıp, bir güneş gibi Mekke-i Mükerreme'den bütün arza yayılan nûru Muhammed'in nûrundan, yaratılan bütün beşeriyetin nur-i asli, kürre-i arza teşrif etti... Ve nur-i aslının ziyasından nur damlaları halka halka günümüze kadar uzanarak aynı vazifeyi vekâleten tevdi eden bir evlâdı teşrif ediyor. Bu evlat ki, fuhuşun, kumarın, içkinin kısacası bütün kötülüklerin zirveye ulaştığı bir zamanda bir irşad göreviyle insanları dâlaletten hidayete, zulmetten nûra davet ederken, bu daveti ''İslâm'ı öyle sağ ve diri yaşa ki, seni öldürmeye gelen sende dirilsin'' nokta-i nazarında yaşantısıyla bir davetçi nazarıyla bir lazer ışını gibi bütün melekût âleminin güzelliklerini gönüllere nakşeden bir cezbe-i rahman mümessili... O mümessil ki, kendisine suikast teşebbüsünde bulunan kişiye ''O korkmuştur, süt içirin...'' diyecek bir cezbe-i rahman merkezi. Evet... 22 yıllık irşad postunda sultan-ı müslimin olmak, ilimlerin anahtarı olmak ve sonunda ''Her nefis ölümü tadacaktır'' ilahi fermanı mucibince bir sür'at tahdidi gibi 63 yaşını geçmeye hâyâ addeden gönüller sultanı, Şeb'i Aruz misali sevgilisine, vuslata erdi ve Hakk'a doğru yürüdü.
Seyda (K.S.) Hazretleri birgün buyurdular:
''Şeriat bir dağ gibidir. Fırtına ne kadar kuvvetli eserse essin, ondan birşey koparamaz. Şeriata uymayan ince bir kavak gibidir. Kuvvetli bir rüzgâr onu söküp atar. ''
''İman amelle kuvvetlenir, bu amelde amel-i salih olursa kemâle erdirir.''
İsmail YILDIZLI
KAYNAK.KAMER VAKFI BÜLTENİ
dedekorkut1
27 Aralık, 2018 - 12:43
Kalıcı bağlantı
Hepimiz aynı kıbleye yönelmiş hizmetkârlarız
Hepimiz aynı kıbleye yönelmiş hizmetkârlarız
SELİM GÜRBÜZER
Basın mesleğine önce Milli Gazetede musahhih olarak başladı, yetmedi Birikim Dergisi çıkartır da… İşte medya yolculuğu bu ya, kendisi hiç dur durak bilmeyip IHA Tokat muhabirliğinden Akit Gazetesinin Dış ilişkiler Müdürlüğüne, Cuma Dergisinin Genel Yayın Müdürlüğünden Yeni Şafak Gazetesinin Ankara temsilciliğine, Sağduyu ve Yeni Mesaj Gazetesinin Haber Müdürlüğünden Manejer Dergisi Yayın Koordinatörlüğüne, IHA Haber Redaktörlüğünden Başkent Tv. Genel Koordinatörlüğüne kadar daha pek çok alanda görev üstlenmiş bir medya emekçisidir. Gerçektende iyi bir basın emekçisi olduğu şundan belli ki onca koşuşturma içeresin de ‘Bir Kent Bir Adam Bir Yorum” ve “Şafak Operasyon” isimli kitaplarıyla damgasını vurur da. Aynı zamanda kendisi Tokat Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığını da yapıp değim yerindeyse Tokat’ın sesi olur da. Hatta kendisi bir dönem Merhum Tokat Valisi Recep Yazıcıoğlu’nun Basın Danışmanlığına, yine bir dönem İskilip Belediye Başkan Yardımcılığına, keza bir başka dönemde ise Denizli ve Mamak Belediyelerinde Basın Danışmanlığına layık görülmüş bir gazetecidir.
Şimdi, kimdir bu basın emekçisi denildiğinde, elbette ki Tokat’ın sesi denilince akla gelecek ilk isim Cemal İncesoyluer olacaktır. Onun diğer bir özelliği de hiç kuşkusuz Seyda Hz.leri hakkında basında çıkan lehte ve aleyhte haberler karşısında sessiz kalmayışıdır. Nitekim bu özelliğini hem Cuma Dergisine verdiği röportajla hem de Tokat Haberde yazdığı makalesiyle ispatlar da. Madem öyle, bir bakalım Cemal İncesoyluer, Seyda Hz.leri ile ilgili meramını nasıl dile getiriyor, hep birlikte bir izleyip görelim:
SEYDA HZ.LERİ, AYNI KIBLEYE YÖNELEN BÜTÜN İNSANLARA AYNI MESAFEDEYDİ
-Sayın İncesoyluer, Seyid Muhammed Raşid Erol Hazretleri'ni ne zaman tanıdınız?
-Bir arkadaşımın vasıtasıyla 1986 yılında Menzil'e gidip tanıma imkânı buldum. Tokat'ın Pazar ilçesinde Ali Doru isminde bir arkadaşımın vesile olması ve beni götürmesiyle bu şerefe nail oldum. Daha önce tasavvufla ilgili ne bir bilgim ne de o yönde bir talebim vardı. Hatta tarikat olayına karşıydım diyebilirim. Arkadaşımın yol boyunca sohbeti, Seyda Hazretleri'nin Evlâd-ı Resul olması beni etkilemişti. Menzil'e gittiğimde gerçekten manevi bir hava buldum. Hele hele öğlen namazında Seyda Hazretleri'nin camiye girişi ve namaz kıldırışı, tamamen ruh iklimimde depremler oluşmasına sebep oldu. Dertliydim, bir sürü maddi ve manevi problemlerim vardı. ''Adapta üstün'' dediğimiz, bizden önce giden usta sofilerin tavsiyesi üzerine, Seyda Hazretleri'ne olan bütün problemlerimi anlattım. Çok yakından ilgilendiler. Zaman zaman da sorular sordular. Kendisine son olarak işsiz olduğumu da söyledim. Seyda Hazretleri, Tokat'ta iş olup olmadığını sordu. Ben de bulamadım dedim. Kendileri, ''Tokat'ta inşallah iş bulursun, Tokat'a git'' dediler. Menzil dönüşünden iki gün sonra, şu anda Erzincan Valisi olan o zamanki Tokat Valisi Recep Yazıcıoğlu beni yanlarına çağırdı, basın müşaviri olarak çalışıp çalışmayacağımı sordu, kabul ettim ve işe başladım. Ondan bu yana ne zaman kendisini ziyarete gittiysem, vali nasıl diye sordu ve selam söyledi.
-Seyda Hazretleri kendisine müracaat eden herkesle ilgilenir miydi? Yoksa referansınız olduğu için mi size bu derece alaka gösterdi?
-Oraya giden insanlar için referansa ihtiyaç yok. Kim giderse gitsin ziyaret eder, derdini açıkça söyleyebilirdi.
-Şeyh Hazretleri'nin şifa dağıttığı söyleniyor. Gazetelerde bu yolda haberler vardı.
-Gazetelerin yazdığı gibi değil... Ama ben birçok olaya şahit oldum. Hasta geliyor, derdini anlatıyor, Seyda Hazretleri dikkatlice dinliyor ve doktora gidip gitmediğini, film çektirip çektirmediğini, hülasa tıp ilminin yapılmasını gerekli gördüğü işlemlerin yapılıp yapılmadığını söylüyordu. Doktor tavsiye ediyordu. Hasta için dua ediyorlardı. Bazı akıl hastaları getirmişlerdi. Onlara direkt müdahale etti. Akıl hastalarının yaptığı anormal hareketler, sofilerin tepkisini çekiyordu. Seyda Hazretleri ise normal karşılıyor, sofilere sinirlenmemelerini söylüyordu. Sabırla, hoşgörüyle, sevgiyle anormal hareketleri yapan delileri teskin ediyordu. Nitekim ertesi sabah, o delinin büyük bir şekilde değiştiğini, düzelme yönünde olumlu adımların gerçekleştiğini gördüm.
-Bir de meşhur çorba var...
-Tabii, çorba ile ilgili gerçekten ilginç şeyler var. Mesela bazı sofilerin ellerinde kaşık, aynı çorbayı sahan sahan dolaştırdıklarını görürsünüz. Aynı kazanda pişmesine rağmen, aynı ölçüde tuzu ve acısı olmasına rağmen, aynı anda sahanlara doldurulmasına rağmen, kimisinin sıcak, kimisinin soğuk, kimisinin tuzlu, kimisinin tuzsuz, kimisinin acılı, kimisinin de acısız olduğuna şahit olmuşuzdur. Oraya gidenlerin hemen hepsi de buna şahittir. İki öğün çorba verilir. Bir kuşluk vakti, bir de ikindi namazından sonra. Ziyarete giden kim olursa olsun ne aç, ne açıkta kalır. Sofi olan da olmayan da çorbadan içebilir. O gün kişi başına ayrılan ekmek kaç taneyse ondan alabilir. Aslında bu sistem yaklaşık bin yıldır süregelen bir sistemdi. Yani, dergâh sistemidir. Bir dergâhta aş evi, iş evi ve fırın evi olmalıdır. Menzil'de bu öğelerin tamamını görebilirsiniz.
-Bu cemaatin Türkiye'deki yaygınlığı nedir?
-Bütün cemaatlerin liderlerinin de ifade ettiği gibi, Menzil cemaati, Türkiye'nin en kalabalık cemaatidir. Seyda Hazretleri'nin Almanya'da, İngiltere'de, Hindistan'da, Suudi Arabistan'da, Lübnan'da, Mısır'da dergâhları vardır. Kendisini temsil eden vekiller vasıtasıyla irşatlarını sürdürür. Örneğin, İngiltere'de bulunan dergâhın vekili İngiliz asıllı kızıl sakal namıyla tanınan bir Müslüman’dır. Almanya'da Yarbay Mehmet namıyla Seyda Hazretleri'nin vekili vardır. Her gün sohbet halkaları oluşturulur, her gün irşad görevi sürdürülür.
-Seyda Hazretleri'nin, Müslümanların vahdeti konusundaki düşünceleri hakkında bilgi verir misiniz?
-Seyda Hazretleri, ömrü boyunca İttihadı İslâm fikri üzerinde olmuştur. Siyaset olarak İslâm birliği veya çizgisi üzerinde olan bütün insanları bu çatı altında kucaklamıştır. Hiçbir sofisini parti tercihi ile değerlendirmemiştir. Ancak, Türkiye ve dünyadaki İslâm ayrılıklarına karşı, yegâne kapının Allah Teâlâ’nın kapısı olduğu, bu kapıda da ayrılığın, gayriliğin olamayacağı görüşündeydiler. Kendileri Şafii Mezhebi'nden olmasına rağmen sofilerin Seyda Hazretlerine aşırı sevgilerinden dolayı, zaman zaman gidip, ''Efendim, biz Hanefi Mezhebi'ndeniz, siz de Şafii Mezhebi'ndensiniz. Biz de sizin mezhebinizden olmak istiyoruz'' şeklinde arzda bulunmuşlar Seyda Hazretleri buna asla onay vermemiş, ''Herkes kendi mezhebinde kalsın'' buyurmuştur.
-Şu anda cemaatte irşad görevini kim üstlendi?
-Seyda Hazretleri'nin bildiğim kadarıyla dört tane halifesi vardı. Bunlardan kardeşi Şeyh Seyyid Abdulbaki Hazretleri, Seyda Hazretleri'nin vasiyeti üzerine irşad görevini üstlenmiştir. Nitekim cenaze ve sonrasında sofilerin büyük şoktan kurtulmasında, Şeyh Seyyid Abdulbaki Hazretleri ile Seyda Hazretleri'nin büyük oğlu Seyyid Feyzeddin Efendi'nin büyük rolleri olmuştur. Böylece sofiler, belirsizlikten ve tedirginlikten kurtulmuşlardır. Kısaca, bizim için 1993 yılı hüzün yılıdır. Aynı kıbleye yönelen bütün insanlara, aynı mesafede olan Seyda Hazretleri'ne Cenab'ı Haktan rahmet dilerim.
Tabi bitmedi dahası var, Cemal İncesoyluer, 15 Temmuz Darbe girişimi sonrası Menzil’i hedef tahtasına koymak isteyen bir takım karanlık çevrelere karşı net tavır ortaya koymayı da ihmal etmez. Nitekim 5 Eylül 2017 tarihinde Tokat Haber de “Şimdi de Menzil, Öyle mi?” başlıklı yazısında bu tavrını pekâlâ net görebiliyoruz. Ve kalemini şöyle döktürür:
70‘li yıllardan bu yana, Menzil ismini hemen herkes duymuştur. Ailesinden veya birkaçının mutlaka bağı olmuştur.
Seyyid Abdülhakim El Hüseyninin Kasrik’ten hicret edip bu köye yerleşmesiyle birlikte başlayan Seyyid Muhammed Raşid Efendi ve kardeşi Seyid Abdulbaki Efendiyle zirveye ulaştı. FETÖ’nün bir türlü yanına alamadığı bir aile ve tarikattır.
Zaten 4 yıl önceki bir fotoğraftan şimdi servis edilmesi de FETÖ’cü kriptolarının maharetidir. Durmuyorlar, duramıyorlar. Gerek itikadı gerekse ameli anlayışımız noktasında ayrılıklarımız olmasına rağmen, bu Seyyid ailesinin hizmetlerinin iyi niyetinden hiç kuşku duymadım.
80’li yıllarda Seyyid Muhammed Raşid Efendi tutuklandı, sürgüne gönderildi, eline zehirli iğneyle suikast tertip edildi. Terör örgütü PKK tarafından hedefe konuldu. Menzil ve geniş hinterlandında, PKK tutunamadı, yaşayamadı. Aynı şekilde Şeytan-ül kebir el Pensilvanya, Menzil ve Seyyid ailesini yanına almak için çok çaba göstermesine rağmen asla bu oyuna gelmediler.
Menzil, Nakşibendî tarikatının Halidiye kolu mensuplarıdır. Sofilerine bu tarikatın tertibi üzerine ders verir, ameli vazife yükler. Devletine, bayrağına, vatanına bağlı bu insanlar ve grup, hem PKK için hem de FETÖ için tehdit unsurudur. Okuma ve sohbetlerindeki menkıbe temelini tasvip etmem. Lakin irşada yönelik hizmetleri ve bölgede en önemli denge unsuru olması, bu ülkede ve bu millet için yeterli referanstır. Bölgede, çimento görevinin yürür. Irkçılık illetine karşı ciddi mücadele sürdürür.
Seyyid Muhammed Raşid Efendi, irşad emanetini verdiği bir diğeri de Konya’da ikamet etmekte olan Seyda Muhammed Konyevi’dir ki, 25 hacimli kitaplarının yanı sıra onlarca risale yazmış ve yayınlanmıştır. Hem Hanefi fıkhı, hem de Şafii fıkhı üzerine yazdığı kitapları altın kıymetindedir. Menzil Ocağı aynı zamanda ilim ve irfan ocağı olmuştur. Bunu anlatmaya çalışıyorum.
Bu güne kadar hiçbir siyaset bulaşmamış; Menzil cemaati profilini incelediğinizde görürsünüz ki, her siyasi partiden insanları bağlıları olmuştur. Seyyid Abdulbaki Efendi; devletine, ülkesine, bayrağına bağlı temel ilkelerin yanı sıra, devlet ve hükümet adamlarıyla diyalogu da en üst düzeyde ve seviyeli bir mesafe içerisinde olmasına özen göstermiştir. Hükümetten, kendi şahsı için tek bir talebi dahi söz konusu değildir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yanında tavır aldığı doğrudur. Devletin içinde, hep yanında olduğu doğrudur. PKK ve FETÖ’ye karşı net bir tutum içerisinde bulunduğu da doğrudur. Peki, Menzil cemaatine saldıranların profilini hiç incelediniz mi? Sözcü, Oda Tv, Cumhuriyet Gazetesi, Birgün Gazetesi… Evet, bu cenahın Menzil cemaatine saldırmaları da kendileri açısından haklıdır. Çünkü emperyal güçlerin yönettiği PKK ve FETÖ bölgede başarı sağlayamadıysa, bunun en önemli sebebi Menzil cemaati ve lideri Seyyid Abdulbaki Efendidir, nokta…
Kötüyü örnek gösterip insanların kafasına şüphe salmanın bir faydası yok. Değerli arkadaşım Abdülkadir Türk, gönderdiği bir notta çok önemli bir tespit yapıyor ve diyor ki: Zihin egzersizi bağlamında bir çapa atmak isterim sevgili okuyucuların zihnine. Tüm cemaat, ya da tarikatlar neden denetlenebilir, hesap verebilir bir hukuki statüye dâhil edilmezler? İradesini icraya kadir bir devlet, kendini koruyacak, geliştirecek dinamizmden yoksun mudur ki, tarikat ve cemaatlerin ilgi etkisine açık kalabiliyor? Devletin ve milletin vesayeti dışında hiçbir yapılanma alternatif, güç ve irade olmamak lazım gelir.
İşte bunları konuşalım. Alevi-Bektaşilerin Cemevlerinin statüsünü, tarikatların yasal zemine oturtulmasını konuşalım. Bu düşüncelerimi okurlarım bilir, daha öncede yazdım. İllegal ve merdiven altı faaliyet, devlet için sorun teşkil eder. Tarikatlar, bu ülkenin fiili gerçeğidir. Tarikatları denetlenebilir, takip edilebilir ve faaliyet müfredatları devlet tarafından izlenebilir hale getirmenin ne sakıncası var?
Diyanet İşleri Başkanlığında, bir Tarikat Dairesi Başkanlığı olsa, Alevi Bektaşi vatandaşlarımız için de benzer bir başkanlık oluşturulsa, bunda ne kötülük var? İyi niyetli ve samimi olarak faaliyet gösteren Menzil cemaati gibi diğer cemaatler de; Ali Kalkan gibiler bahane edilerek mengene altına alındılar.
Beğeniriz, beğenmeyiz, ancak yüz binlerce insan bu merkezlere gidiyor. Birçok insan önceki süfli yaşantısını bırakıp yeni bir hayata başlıyor. Adeta bir rehabilitasyon merkezi gibi işlev üstlenmiş Menzil kültünü, bir tezgah ve kumpasa kurban edilmemelidir.
Bugün Menzil’in hedefe konması, tesadüfî değildir. Bu cemaatle ilgili iftira, yalan ve hezeyanların sosyal medyada servis edilmesi, yeni bir soğuk savaş ve algı operasyonlarının işaret fişeğidir. Devletin yanında, ülkesi ve milletini seven bir büyük cemaati koparmak demek, terör örgütlerinin bölgede hayâsızca, alçakça cirit atması anlamına gelir.
Menzil cemaatinin hedefe konmasının sebebi bunlarda değil. Saldıranlara baktığımızda, perde arkasındaki güçlere ulaşmanız zor olmayacaktır.
Evet, Cemal İncesoyluer’in tespitlerinde tek katılmadığım “Okuma ve sohbetlerindeki menkıbe temelini tasvip etmem” hususudur ki, malum o durum daha çok muhabbetin dorukta olduğu yıllarla alakalı bir durumdur. Şimdi gelinen noktada ise muhabbetten ziyade daha ağırlıklı olarak ilim, akıl ve fikir ön planda gözüküyor gibi. Nitekim başlangıçta tasavvufta daha gözünü yeni açmış sofiler menkıbeyle adeta ısındırılmaya çalışırlarken sonrasında gerek Semerkand Dergisi ve Semerkand Tv kanalı yoluyla, gerekse ikindi ve yatsı hatme halkalarının ardından verilen Kur’an tilaveti, akaid ve ilmihal gibi dersler sayesinde ilmi eksikliklerinin giderildiğini müşahede ediyoruz. Sofiler böylece kazanımlarına kazanım katarak düne nazaran epey daha mesafe kat etmiş konumdalar. Öyle ki artık kendilerini geniş bir ufku yüreklilikle hem cemaatten cemiyete geçişte, hem cemiyetten millete geçişte, hem de milletten ümmete sıçrayışta aynı kıbleye yönelmiş Ümmet-i Muhammed’in hizmetkârı olarak görmekteler. Bunun dışında Cemal İncesoyluer’in o müthiş tespitleri ne ilave edebiliriz ki, bize ancak “Allah bu kardeşimizin yüreğine sağlık ve kalemine güç versin” demek düşer.
Vesselam.
http://www.enpolitik.com/kose-yazisi/2703/hepimiz-ayni-kibleye-yonelmis-hizmetkrlariz.html