BİRUNİ

BİRUNİ
ALPEREN GÜRBÜZER

Biruni; Harizm bölgesinin başşehri Kas’ta dünyaya geldi. Onun en belirgin özelliği hayatı boyunca karşılaştığı hükümdarların her birine ayrı ayrı ilmi eserler takdim etmesidir. Dönemin cebir ve fen bilimlerin hocası olan Emir Ebu Nasr Mansur bin Ali bin Irak’ın gözetiminde yetişmiş, böylece hocaları sayesinde bir zamanlar batıya rehber olan astronomi alanında ki Batlamyus’un eserlerini okuma şansı elde etmiştir.
Aynı zamanda Abbasi Halifelerin tercüme faaliyetlerine hız verdiği dönemden kalan eserler ona ufuk açmış, böylece eski Yunanca’dan ve Süryanice’den yapılan tercümelerle adından söz ettirmiştir. O bu eserleri tercüme etmekle kalmamış yorumlamıştır da. Nitekim O İslam’ın batıya açılan penceresi olmayı başarabilmiştir. Belki de o müthiş tercüme faaliyetleri olmasaydı İslam âlemi bu denli batıya açılamazdı. Hem almışız hem de vermişiz. Hem alırken hem de verirken kimliğimizden hiç bir şey kaybetmediğimiz gibi batı kültürüne de vakıf olmuşuz. O ilmi faaliyetler adına İspanya hariç tüm Müslüman ülkeleri gezmiş ve gezdiği şehirlere de renk katmıştır..
O aynı zamanda çağdaşı Tıpta adından söz ettiren İbni Sina ile de mektuplaşarak, aralarında karşılıklı söz düellosuna benzer bir metotla fikir alışverişinde bulunma şansı yakalamıştır. Hatta bir keresinde İbni Sina Biruni’ye parçalarda oyalanman, yani tekçi analizler üzerinde durmanın bütünü görmeye mani teşkil ettiği eleştirisine maruz kalır, ama verdiği cevap enteresandır. O; hakikatin ayrıntılarda ve teklerde olduğunu beyanıyla ince bir gönderme yapmıştır. Sanki bu ince göndermesiyle İbni Sina’ya Allah birdir, bir’i sever mesajını vermek istemiştir. Ona değer katan bir diğer özellikte tüm medeniyetlerin kronolojisinin yanı sıra astronomi trigonometri gibi ilim dallarında ki buluşlardan elde ettiği derlemeleri ile hem batı’ya hem de İslam âlemine soluk aldırmıştır. Hakeza jeolojiye ilişkin ilk analitik yaklaşım şerefi ona aittir. Her ilim adamlarımız ilkleri olduğu gibi onunda ilk eseri Asarul bakiyedir. Hâsılı o yıldızlardan tutunda her zerre veya kürelere kadar, hatta ta özgül ağırlıklarına varıncaya kadar karekök ve geometrik gibi çok karışık zihni yorucu konuların ispatını sunarak anlaşılır kılmıştır. Matematik onunla hafiflemiş, öyle ki birleşik kaplar teoreminden hareketle kaynak suların ve artezyen kuyuların sırrını çözer hale getirmiştir. O bununla da yetinmemiş uğraşıverdiği bütün pozitif ilimlerden bir fırsatını bulup felsefeye de zaman ayırmış, ama felsefenin o akıl döngüsüne haps olmadan. Hâsılı o Allah’ın razı olacağı ilme sarılmış ve bu hususta da Allah’tan dua ve niyazda bulunmayı ihmal etmemiştir.
İlk eğitimini Harzemşahların sarayında alıp, gördüğü eğitimin semeresini buraya yakın bir köyde 17 yaşında ilk rasadını bina ederek ispatlar. Bir süre doğup büyüdüğü ülkesinde karışıkların yaşanmasıyla Rey şehrine giderek Büveyhid sülalesinin sarayında ilmi çalışmalarını yürütür ve daha sonrasında tekrar Kas’a dönüş yapar. Dönüşü de muhteşem olur Ebu’l Vefa el Buzcani ile buluşmuş, buluşmakla kalmamış kendinden 33 yaş büyük bir deha ile birlikte gökyüzünde ayın tutulması gözlemlenerek sıla hasretinin yorgunluğunu üzerinden adeta alınmıştır. Onun için her buluş ve her ilmi faaliyet yeniden doğmak gibidir zaten. Ardından Samani hükümdarın daveti üzerine Buhara’ya yol alır, buradan da Curcan da ikinci defa tahtına geçen Kâbus bin Yaşgir’in sarayına konuk olsa da pek hoşnut olmaz sultandan. Yinede onun ilme değer vermesinin yüzü suyu hürmetine yanında ilmi çalışmalarından yılmamış, üstelik mevcut hükümdarı sevmese de birde ona el-Asaru’l Bakiye eserini ona ithaf etmekle kalmamış takdim de etmiştir. Ancak hükümdarın katılığına bir noktaya kadar dayanabilmiş, tahammül sınırlarını zorlayınca Gürgenç’te Eb’ul Hasan Ali b.Me’mun’un davetine icabet etmiş, derken burada ilmi faaliyetlerini sürdürmüştür. O da ölünce yerine geçen kardeşi Harizmşah Ebu’l Abbas Me’munla yola devam etmiş. Fakat Gazneli Mahmut, Harizm ülkesini fethedince bir süre nezaret altında tutulmuştur. Neyse ki Gazneli Mahmut geçte olsa böyle bir ilim adamının varlığını fark edip sarayında ona özel yer ayırarak, o bizim en değerli hazinemizdir diyebilmiştir. Gazneli Mahmud’tan sonra oğlu Mesud zamanında Hindistan kadar giderek Sanksritçei dilini öğrenip, Hindistan’ın o zengin medeniyetini onla tanıdık, tanımakla kalmadık oralarda astronomik çalışmalarıyla göz doldurmuş ve rasatlar da inşa etmiştir. Hindistan’daki çalışmaların ürünü diyebileceğimiz el- Kanunu eserini de sultan Mesuda ithafla ona takdim etmiştir. Sultan Mesud’tan sonra yerine geçen Mevdu’da Kitabu’s-Saydala takdim edilir. Bu eserin ilginç kılan yönü daha önceki eserlerde var olan astronomi, jeolojik enlem boylam hesaplardan ziyade tıp ve eczacılık üzerine olmasıdır. Gerçekten Biruni için Gazne açılımdır, bu yüzden doğup büyüdüğü Harizm’den sonra ikinci vatanım dediği bu topraklarda seksenin üstünde bir yaşta hayata veda eder.
Velhasıl O doğu-batı medeniyetini en iyi yorumlayan bir deha idi. Vesselam.