Bid'at Ehli
Bunlar Kitap ve Sünnet'e ve Ümmetin, ashabın yolunu ve metodunu izleyen selefinin anlayışına aykırı görüşler ortaya koyan kimselerdir.
Bid'at ehlinin kullandıkları deliller ile bid'atlerin ortaya çıkış şekillerini şöyle özetlemek mümkündür:
1. Senedi oldukça zayıf ve Rasûlullah'a yalandan uydurulan hâdislere güvenmeleri ve bunları delil almaları: Hz. Peygamber (s.a.s)'ın cübbesi omuzlarından düşünceye kadar sema edip harekete gelmesini delil göstermeleri buna misaldır.
2. Maksat ve mezheplerin uygun olmayan şekilde vârid olmuş olan hadisleri reddedip bunların akla uygun olmadığını ileri sürmeleri, kabır azabını inkâr edenler gibi.
3. Allah ve Rasûlünden gelen buyrukları anlamak için gerekli olan Arap dili ilmine sahip olmamakla birlikte Arapça olan Kur'ân ve Sünnet hakkında zan ve tahminlere dayanarak söz söylemeleri ve böylelikle kendi anlayış ve kanaatlerini şerîatın önüne geçerek geçmiş ve ilimde derinlik sahibi olan "Râsihûn"a muhalefet etmeleri.
4. Açık nasları bir kenara bırakarak muhkem nassların ışığında ele alınması gereken müteşabih naslara tâbi olmaları ve muhkem olanları da kalplerindeki eğrilik sebebiyle tevile kalkışmaları. Meselâ taklid edici lâfızları tetkik etmeden mutlak lâfızları delil almak. Tahsis edici lâfızları var mı yok mu düşünmeksizin umûmî lâfızları kabul etmek gibi. Sahih hadislerin Kur'ân-ı Kerîm ile çelişki teşkil ettiğini veya bu Hadislerde çelişki olduğunu, akla aykırı olduğunu söylemeleri bid'atlere
düşmelerinin sebepleri arasındadır.
5. Delilleri yerli yerince kullanmamak. Meselâ delilin herhangi bir illet sebebiyle bir hüküm hakkında vârid olmasına rağmen onların bu delili o hüküm hakkında değilmiş gibi ele almaları ve bu hükmün illetinden uzaklaştırarak her iki illetin de bir olduğu vehmini vermek suretiyle başka bir hükme tahvil etmeleri.
6. Bid'at ehlinden bazı grupların şer'î açık hükümleri aklın kabul edemeyeceği şekilde tevil edip asıl maksat ve muradın bu olduğunu ileri sürmeleridir ve Arap dilinden anlaşılan manânın kasdedilmediğini söylemeleridir. Bu tür şeyleri ise ancak geneliyle, özeliyle şerîatı iptal etmek isteyenler yaparlar. Bunlar ise Bâtınî fırkalarından İsmailiye ve Nusayriye ile hulûl görüşlerini kabul edenlerdir.
7. İmam ve şeyhlerin ta'ziminde aşırıya giderek onları hak etmedikleri makam ve mevkilere çıkartmak. Meselâ filân kişinin Allah'ın en büyük velisi olduğunu ileri sürmeleri, yahut bunların fazilet itibariyle Peygamberle (s.a.s) eşit olduğu, ancak onlara vahiy gelmediğini aradaki tek farkın bu olduğunu ileri sürmeleri, hattâ bazı hurafecilerin şeyhin kimi zaman bizzat
tanrı olduğunu söylemeleri bu türdendir. Meselâ Hallâc'ın mensupları onun hakkında bu tür iddialarda bulunmuşlardır. Bazı Şiî grupların imamları masum kabul etmeleri, sûfilerin şeyhleri hakkındaki görüşleri bu türdendir.
8. Âlim ve şeyhleri körü körüne taklit etmek ve bu konuda yine kör bir taassub ile onlara bağlanmak. Bunların ileri sürdükleri en büyük delil ise şudur: "Biz, filan salih adamı gördük de, o da bize şunu yapmayın bunu yapın dedi." Hattâ kimileri: "Ben rüyamda peygamberi gördüm, bana şöyle dedi, şunu emretti" diye söyleyip buna dayanarak amel etmesi ve bazı şeyleri terketmesi. Bunu yaparken de şeriatla bulunan sınırlardan yüz çevirir. Bu ise apaçık bir sapıklıktır.
9. Bid'at sebeplerinin en büyüğü olan sünneti iptal etmek: bid'atin başlangıcı zan ve hevâ ile sünneti eleştirmeye kalkışmaktır. Zu'l-Huveysira'nın birtakım ganimetleri dağıttığı esnada Peygamber (s.a.s)'in sünnetini tenkid ve ta'n ederek: "Allah'a yemin ederim bu paylaştırmada adalet gözetilmedi ve Allah'ın rızası nerededir de bulunmak istenmedi." (Buhâri, Humûs 19; Müslim, Zekât 140) sözünü söylemesi de bu türdendir. Yine İblîs kendi görüş ve havâsını esas alarak Rabbi'nin emrine karşı çıkıp tenkid etmiştir. Halbuki aslolan sünneti seniyeye tâbi ve teslim olmaktır. Allah'tan gelmiş olan risâlete uymak ve ona teslim olmak işte budur.
10. Sünneti, yani şeriâtı ve maksadlarını bilmemek. Şeriatın gösterdiği yolu bilmeyen kimse onun yerine bid'atçilerin yolunu izler.
11. Ashâb-ı kirâmı ve onlara tâbi olan selef-i sâlihin'i izlemeyi terketmek. İmam Ahmed b. Hanbel der ki: "Bize göre sünnetin esası Hz. Peygamber (s.a.s)'ın ashabının izlediği yola sıkı sıkıya yapışmak demektir."
12. Zındıklık ve ilhad. Büyük bid'atin pek çoğunun menşei Râfizîlik bid'ati gibi ilahı sıfatları reddetmek ve bâtıl tasavvufa meyletmek gibi zındıklar olmuştur.
Velev ki bu bid'atler imân ve İslâm'a bağlı fakat şerîatı bilmediği için ve hevâsına bir dereceye kadar tâbi olduğu için iman ve İslam'a tâbi kimselere intikal etmiş olsun.
13. Can ve mallar üzerinde egemen olan yöneticilerin şerîatı Muhammediye'den sapıp uzaklaşmaları. Nitekim Ahmesli bir kadının: "Cahiliyyeden sonra yüce Allah'ın bize göndermiş olduğu bu doğru yol üzerinde biz ne kadar süre kalmaya devam edeceğiz?" şeklindeki sorusuna Hz. Ebu Bekir: "Sizin yöneticileriniz şeriat üzerinde dosdoğru oldukları sürece" diye cevap vermiştir (Buhâri, Menâkibu'l Ensâr, 26).
Ebûbekir es-Sıddık (r.a)'ın bu sözleri söylemesinin sebebi şudur:
Yöneticiler dosdoğru oldukları sürece insanlar da dosdoğru olurlar. Hz. Ali (r.a)'ın halifeliğinin son dönemlerinde bid'atler zuhur etmeye başlamıştır ki, bu da Haricilik ve Rafızilik bid'atidir. Bu bid'atler ise imâmet, hilâfet ve buna bağlı diğer İslâmî hükümlerle ilgilidir.