ABD ABD’YE KARŞI

ABD ABD’YE KARŞI
ALPEREN GÜRBÜZER

Amerika Amerika’ya karşıdır artık. Bu ülkede doğmak bir zaman onur kaynağı idi. Fakat 11 Eylül tufanından sonra her türden çeşitlilik rafa kaldırıldı. Bundan böyle bu ülkede yaşamak işkence olsa gerektir.
Demek ki; alın yazısında özgürlüğü ile övünen bir ülkede dışlanmakta varmış. Bu durum ‘Ah nerde o eski günler!’ dedirtecek cinsten acı verici, bir o kadarda onur kırıcı. Bush yönetimi şimdiye kadar gelen iktidarların nevi şahsına münhasır en berbatı cinsten sayılır. İşbaşına geldiğinden itibaren tüm yapıp ettikleri yıkıcılık üzerine kurulu, kendi ülkesini bile korkulu rüya haline getirmede mahir biri. Hele hele Afrika kökenli Amerikalılar ve Müslüman ırklar için bu dönemde yaşamak adeta bir kâbus. Ki; siyah adam dedikleri Afrikalılar kuzey - güney savaşı ile bir takım haklarını çok çetin mücadeleler sonucu elde edebilmişlerdi. Öyle ki; bir zamanlar köle muamelesi bile görmüşler ve önlerine bir dizi aşılmaz engeller konulmuştu. Bütün bunlara rağmen yılmadan, usanmadan hor görülüp çiçek açarak sonunda ötekileşmekten kurtuldukları gibi, seçilme hakkını kazanmayı da başarmışlarda. ABD, bir kere derilerinin siyah olmasının asimilasyon açısından engel olduğunu, dolayısıyla Kızılderililer örneğinde olduğu gibi ehilleştirilmelerinin mümkün olamayacakları kanaatine geçte olsa fark edebildi nihayet. Bu gerçekler ışığında ülke içinde zencilerin üvey evlat muamelesi görmelerine son verildi. Şüphesiz bu Amerika adına güzel bir gelişmeydi.
Ne varki; tarih tekerrürmü ediyor sanki ne. Bush bu seferde Meksika ile ABD arasında set çekmeyi planlıyordu. Oysa bu duvarlar çözüm olsaydı Çin Seddi ile Berlin duvarı uzun seneler asırlara meydan okuyabilirdi. Hani ne oldu o övündükleri duvarlara? Berlin duvarının yıkılmasıyla birlikte görüldü ki; yer yerinden oynamadı, aksine Almanya gücüne güç kattı. Bush ise ülkesi içerisinde korku saldığı gibi habire dünyanın dört bir yanını turlayıp bomba yağdırmakla oyalanıyor. Kendi kişisel egosuna bir nebze yararı olsa da tarih onu asla affetmeyecektir. Bir yandan kimlikleri yok ediyor, diğer yandan kültürleri kuşatmaya çalışıyor, herşeyden öte insan faktörünü hiçe sayıyor. Hakeza Bush eşyaya verdiği değeri insana vermiyordu.
İkiz kulelerin yıkılmasıyla halkın her unsuru kendiliğinden Newyork’u kurtarmak için ülkeleri ve insanlık adına seferber oldular. İşçisi, kaynakcısı, her türden meslek sahibi elinden ne geliyorsa yardım için koştular. Peki, Bush ve yönetimi ne yaptı acaba? Maalesef bu yardımsever insanlara yurtlarınıza evinize dönün işinize gücünüze bakın demedi, aksine mağazalara, eğlence yerlerine gidin, hatta uçaklara bininki teröristlere kim olduğumuzu gösterin telkinini yeğlediler. Bu verilen mesaj gayet açık olup yüreklere su serpecek nitelikte değildi. Verilen mesaj kitleleri hayal kırıklığına uğratmıştı bile. İnsana tüketici gözüyle bakılmıştı çünkü. Bir kez daha Bush ve yönetiminin maskeleri düşmüştü, yardımsever ve fedakârca koşan insanların ruhunu çalmışlardı. Halk nezdinde burukluk ve kırgınlığın yanısıra gelecek için umutlar boşa çıkmıştı üstelik. Artık bu ülkede yaşamanın işkenceye dönüşeceğinin bu çağrı ile işaretlerini kendiliğinden elevermişti zaten. Gerçektende öyle oldu. Zira su baskınında New Orleans’ın siyahî sakinleri evlerinin çatılarında havada uçan uçaklara işaret ederek; ‘Bizi kurtarın!’ imdadına kuşkuyla bakan pilotlar güya pusuya düşürüldüklerini sanıp, yetkililerin ölüm emri doğrultusunda üzerlerine ateş açtılar. Oysa bu insanlar şimdiye kadar yaşadıkları yerin kendilerine ait olduğunu sanıyorlardı, dahası sürgün edildiler. Sel baskınında harap olan bu şehrin yeniden onarıldığında belki de Lasvegas çapında bir şehir olacak, ama geride kalan siyahlar hiçbir zaman beyazlarla aynı kategoride olmayacaklardı. Hâsılı kendi öz yurdunda parya durumuna düşecekleri gibi bu şehirde ayırıma tabi tutulacaklardır. Bu şehir ıssız.. Bundan böyle Katrina olayında olduğu gibi siyahlar için zindan şehirdir artık.
Irkçılık ve ayırımcılık çağın en büyük vebası. Bush bu vebanın yeniden dirilmesini sağlayan bir liderdir. Oysa ABD bağrında taşıdığı renklerle anlam ifade ediyordu. Anlaşılan bugünün Amerika’sı dünkü gibi değil, problemler yumağına dönmüş görünüm sergiliyor. Herşeyden önemlisi oğul Bush var sahnede artık. Mağazada alışveriş yapan siyahlar beyazlar kadar itibar görmüyor. Es kaza siyahî bir çocuk vitrinden birşeyler devirse ‘Çek elini seni pis siyah zenci’ diye hakarete maruz kalabiliyorlar. Çünkü Amerika’da merhametini yitirmiş bir güvenlik ağı söz konusu. Fakat aynı şeyi bir beyaz yapsa önemi yok denilip bir bardak suda fırtına koparılmaz, olay hemen geçiştirileceği muhakkak. Eşya zenciden daha değerli maalesef. Sadece zenciler mi? Müslüman kimliğine sahip hertürden insan için ABD eskisi kadar güvenli olmayan ülke, onlar da ötekiler konumunda.
Anlaşılıyor ki; Bush yönetimi farklılıkların gün ışığına kavuşmasının bir hayli zor olduğu yıllar olarak anılacaktır.
Bakalım Yeni siyahi Başkan Barak Obama yeni bir anlayış getirecek mi. Bekleyelim görelim.
Vesselam.