Ölüm Sekeratı
Ölüm Meleginin Görünüsü
Iste sen böyle gam, tasa, ölüm acisi ve siddetli üzüntü içerisinde Rabbinden iki müjdeden birini beklerken, birden bire ölüm meleginin çehresiyle yüz yüze gelirsin. Bu çehre ya en güzel veya en çirkin bir manzara arzetmektedir.
Bedeninden ruhunu çekip çikarmak üzere elini agzina dogru uzatirken ona bakiyorsun. Bu hale düsmekten ve ölüm meleginin yüzünü görmekten dolayi nefsin zillete bürünmüstür. Ondan nasil bir müjdeyle ansizin karsilasacagini merak edip duruyorsun. Birden bire onun sesini duyuyorsun. Sana: Allahin riza ve mükafatiyla sevin, ey Allahin dostu! veya Onun gazab ve azabiyla sevin (!) ey Allahin düsmani! haberini aliyorsun.
Iste o anda ya kurtulus ve basarina kesin kanaat getirir ve ruhun Allah ile huzur bulur veya mahv ve helak olduguna kani olur, kalbin ümitsizlikle dolar, Allahtan ümit ve emelin kopar. Dünyadaki müddetinin bittigi, iz ve eserinin silindigi ve senden önce geçip gidenlerin yurduna tasindigin o anda gönlüne son derece keder ve hüzün veya nese ve sevinç hakim olur.
Kabir ve Sorgusu
Gönlünün sevinç ve neseden uçar gibi oldugu veya hüzün ve ibretle doldugu o anda kendini bir düsün! Kabri ve onun dehsetli manzarasini, oradaki iki melegi ve Rabbine olan imana iliskin sorularini bir tasavvur et! Ya Rabbinden gelen kesin söz (Kelime-i Sehadet) ile desteklendiginden sebatli ve kararli veya yardimsiz, saskin ve ürkeksin. O iki melegin sorgulamak üzere tutup seni oturtmak için çagirdiklari anki seslerini düsün! O daracik mezar çukurunda oturusunu göz önüne getir. Kefenlerin iki yanina düsmüs, gözünün üzerine konulmus pamuklar yerlerinden ayrilip ayaginin yanina kaymistir. Bunlari düsün, sonra da onlarin sekline ve vücutlarinin büyüklügüne gözünü dikisini bir tahayyül et! Eger onlari güzel sekilleriyle görürsen, kalbin basari ve kurtulusa erdigini kesin olarak anlar. Eger kötü manzaralariyla görürsen, gönlün mahv ve helakine kanaat getirir. Düsün onlarin nagme ve sorulariyla ses ve sözlerini; sonra da eger sebat lütfetmisse Allahin destegini veya seni yalniz basina yardimsiz terketmisse sasirtmasini!
Kabrin Cennet ve Cehenneme Açilmasi
Ya kesin veya saskin ve süpheli cevabini düsün! Sani yüce Allah sana sebat ihsan etmisse o iki melegin sevinçle sana yöneldiklerini, Cehenneme kapi açmak için ayaklariyla kabrin yanlarina vurduklarini bir düsün! Sonra Cehennemin, atesiyle kizisip kaynayisini, o anda meleklerin seninle olan konusmalarini göz önüne getir. Cenab-i Hakkin seni korudugu bu manzaraya bakip duruyorsun. Bundan dolayi gönlünün nese ve sevinci bir kat daha artar. Acz ve zaafina ragmen nasil bir atesten kurtuldugunu gözlerinle görüp inanirsin.
Sonra o iki melegin, ayaklariyla kabrinin yanlarina yeniden vurduklarini, mezarinin, ziynet ve nimetleriyle Cennete açilisini ve meleklerin su sözlerini bir tahayyül et: Ey Allahin kulu! Cenab-i Hakkin senin için hazirladiklarina bak! Bu senin makamin ve kavusacak yerindir! Bu Cennet nimetlerini ve saltanatinin gözaliciligini ve bu müsahede ettigin nimetlerle parlak güzelliklere bir gün kavusacagini görmekten gönlünün sevinç ve nesesini düsün!
Eger böyle degilsen, bütün bunlarin tersini; azarlanisini, Cenneti görüp de meleklerin sana söyleyecekleri, Aziz ve Celil olan Allahin seni mahrum biraktigina bak!; Cehhenemi görüp de sana yöneltecekleri, Allahin senin için hazirladiklarina bak! Bu senin yurdun ve varacak yerindir! seklindeki sözlerini düsün! Bu ne büyük tehlike!
Bu iki halden hangisinin kabirde senin halin olacagini ögreninceye kadar, dünyada sana ne büyük gam ve üzüntü vardir! Sonra yokluk ve pesinden de imtihan! Nihayet eklemlerin parçalanacak, kemiklerin mahvolacak, vücudun da çürüyüp dagilacak. Fakat, ölüm meleginin verdigi müjdenin hüzün veya sevinci ruhundan hiç geçmeyecek. Canin, sürekli olarak yeniden dirilis aninda karsilasacagi Allahin gazab ve azabinin veya Onun riza ve mükafatinin bekleyisi içinde bulunacaktir.
Sen bunu bekleyip dururken ruhun Cennetteki makamina veya Cehennemdeki yerine arzedilecektir. Ruhunun hasret ve üzüntüleri ya da nese ve sevinci ne büyük olacak! Nihayet ölülerin bekleme süresi tamamlanacak. Yer ve gök, sakinlerinden bos kalacak. Hepsi bir zamanlar canli ve hareketliyken sönüp kalacaklar. Artik ne duyulan bir ses, ne de görülen bir kararti vardir. Sadece O En Yüce Cebbar olan Allah Teala kalmistir. Tipki azamet ve yüceligiyle tek ve yalniz olarak ezelde oldugu gibi!
KIYAMET VE HASIR
Hz. Israfilin Seslenisi
Sonra ruhun, sen de dahil bütün yaratiklarin Allahin huzuruna zillet ve küçüklük içerisinde toplanmasi için bir dellalin seslenisiyle ansizin irkilecektir.
Bu sesin kulak ve aklin üzerinde nasil bir etki yapacagini düsün! En Yüce Sultana arzedilmeye çagirildigini aklinla anlarsin. Bu sesten dolayi yüregin yerinden firlamis ve saçlarin agarmistir. Çünkü bu bir tek çigliktir ve celal ve ikram, azamet ve kibriya sahibi Allahin huzuruna toplanmaya çagirmaktadir. Sen bu sesten dolayi ürperti içindeyken ansizin basucundan topragin yarilisini duyarsin. Mezarinin topraginla tepeden tirnaga tozlar içinde siçrayip ayaklarin üzerine kalkarsin. Gözlerin sesin geldigi tarafa dikilmistir. Seninle birlikte bütün yaratiklar, içerisinde uzun süre bela ve imtihan gördükleri yerin toz ve topragina bulanmis olarak öyle bir kalkisla kalkarlar ki!.. Sen ve onlarin hep birlikte korku ve dehsetle ayaklanisinizi bir düsün!
Mahsere Sevk
Mahlukatin kalabaligi içerisinde korku, üzüntü, gam ve kederinle yalniz basina çiplaklik ve zilletini göz önüne getir! Herkes çiplak, yalinayak, suskun; zillet, meskenet, korku ve dehset içindedir. Onlarin ayak seslerinden ve Israfilin çagrisinin yankisindan baska bir sey duyamazsin. Senin de içinde bulundugun mahlukat ona dogru yönelmis ve sesin geldigi tarafa yürümektedirler. Heybet ve zillet içerisinde kosmaktasin. Mahser yerine vardiginda, çiplak ve yalinayak cin ve insanlardan bütün ümmetler kalabaliklasir.
Yeryüzü hükümdarlarindan saltanatlari çekilip alinmis, kendilerini zillet ve küçüklük bürümüstür. Dünyada Allahin kullarina karsi isledikleri zulüm ve zorbaliktan sonra artik yaradilis ve deger bakimindan mahser ehlinin en asagilik ve en küçükleridir.
Sonra yaratiklardan ürküp yalniz baslarina yasarlarken vahsi hayvanlar, tabi tutulduklari bir imtihan veya isledikleri bir günahtan dolayi degil; sadece Kiyamet gününün verdigi zilletten baslari önlerine egik olarak çöllerden ve daglarin tepelerinden yönelip gelirler. Siddet, cüret ve kudretlerine ragmen yirtici hayvanlarin bile o büyük günde, Kiyamet ve Allahin huzuruna arz ani için boyunlarini bükmüs olarak ve zillet içerisinde gelislerini düsün! Nihayet o vahsiler, yaratiklarin arkasindan gelip Cebbar ve gerçek Melik olan Allahin huzurunda, zillet, meskenet ve inkisar içerisinde dururlar.
Seytanlar da azginlik, isyan ve inatlarindan sonra Yüce Allahin huzuruna arzedilmenin zilletiyle boyun egmis olarak gelirler. Uzun bir imtihandan sonra, yaratilis ve tabiatlari farkli farkli oldugu ve birbirlerinden ürküp kaçtiklari halde hepsini bir arada toplayan Allahin sani ne yücedir! Yeniden dirilis hepsine boyun egdirmis ve mahsere sevk, onlari ayni yerde toplamistir.
Göklerin Yarilmasi
Insan, cin, seytan, vahsi ve yirtici hayvanlar, davar ve sigir gibi evcil hayvanlar ve hasereleriyle bütün yeryüzü ahalisinin sayisi tamamlanip arz ve hesab duraginda hepsi yerlerini alinca, üstlerinden gögün yildizlari saçilir, günes ve ayin isigi giderilir, kandil ve nurunun sönmesiyle yeryüzü karanliga bürünür.
Senin de içinde bulundugun yaratiklar bu vaziyetteyken, üstlerinden dünya semasi çatirdamaya ve onca büyüklügüyle tepelerinde dönmeye baslar. Sen de bu tehlikeli manzarayi gözlerinle izlersin. Sonra dünya semasi besyüz senelik kalinligina ragmen yarilir. Onun parçalanisi senin kulaginda ne korkunç bir ses yapar! Sonra Kiyamet gününün azamet ve dehsetinden yirtilip paramparça olur. Parçalanip yarilan gökleri kusatan melekler, o göklerin etrafinda ayakta dururlar. Onca büyüklügüyle gögün parçalanis dehsetini ne zannediyorsun? Rabbi, onu Kiyametin dehsetiyle eritip içine sarilik karisan eriyik gümüs haline getirir. Tipki Celil ve büyük olan Allahin buyurdugu gibi: Gök yarilip da, kizarmis yag renginde gül gibi olur (Rahman Suresi: 37) veya: O gün gökyüzü erimis maden gibi olur. Daglar da atilmis yüne döner. (Mearic Suresi: 8-9).
(Müfessirler derler ki: Âyette geçen el-Mühl içine sarilik karismis eriyik gümüstür. el-Ihn ise, atilmis renkli yündür. Verdeten keddihan ifadesi ise, kirmizi atin rengi demektir.)
Meleklerin Inisi
Dünya semasinin melekleri o semanin kenarlarinda iken, birden bire Cenab-i Hakka arz ve hesap için yeryüzündeki mahser yerine inerler. O melekler, muazzam büyüklükleri, Allah katindaki degerleri ve kendisine sunulmak ve huzurunda hesaba çekilmek üzere kendilerini zillet ve meskenetle toplu halde indiren Yüce Sultani takdis ile yükselen sesleriyle gögün iki tarafindan yeryüzüne dogru hizla inerler. Muazzam kiymetleri, dev cisimleri, dehsetli sesleri ve siddetli korkulariyla, Aziz ve Celil olan Allaha arzedilmenin zilletinden boyunlari bükük bir biçimde bulutlarin arasindan inislerini bir tahayyül et!
Nitekim Yahya bin Gaylan el-Eslemi bana demistir ki: Rusdeyn bin Saidin, Ebüs-Semhten, onun da Ebu Kabilden onun da Abdullah bin Amr bin el-Âstan naklettigine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) söyle buyurmustur: Allahin bir melegi vardir. Iki göz pinarlari ile göz kuyrugu arasi yüz senelik yürüyüs mesafesi kadardir. Yine Yahya bin Gaylan el-Eslemi bana demistir ki: Rusdeyn bin Said, Ibn Abbas bin Meymun el-Lahmi, onun da Ebu Kabil, onun da Abdullah bin Amr bin el-Âstan naklettigine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) söyle buyurmustur: Allahin bir melegi vardir. Iki kasinin arasi yüz sene kadardir.
Inen meleklerin kendileri için geldiklerini düsünen mahlukat onlara söyle sorduklarinda senin de korkun ne yaman olur: Rabbimiz aranizda mi? Melekler onlarin bu sorusundan ve Sultanlarini (Allah) aralarinda bulunmaktan tenzih ederek ürperirler ve yeryüzü ahalisinin bu düsüncelerinden Allahi tenzih için yüksek sesle söyle nida ederler: Hasa! Rabbimizi tenzih ederiz. O aramizda degildir. O gelecektir. Nihayet, o günün verdigi eziklikten dolayi baslari önlerine egik bir vaziyette, mahlukati kusatarak saflar halinde yerlerini alirlar. Onca azametli yaratilislari içerisinde kanatlarina bürünmüs, Rablerine zillet, mahviyet ve saygi ile baslarini önlerine egmis vaziyetteki hallerini düsün! Sonra her sey ayni biçimde ve yedinci kat semaya varincaya kadar bütün gök halki sayilan ve büyüklükleri katlanarak iner. Her bir gögün ahalisi yaratiklarin etrafinda ayri bir saf tutar.
Mahserin Hararet ve Sikintisi
Nihayet bütün yedi gök ve yedi yer ahalisi mahserdeki yerlerini tam olarak alinca günese on yillik hararet giydirilir ve yaratiklarin tepelerine bir veya iki yay kadar yaklastirilir. Rabbul-Aleminin arsinin gölgesinden baska hiç kimsenin gölgesi bulunmaz. Arsin gölgesinde serinlenenler ve günesin hararetiyle kavrulanlar vardir. Günes, altindakileri hararetiyle kizdirir. Hararetten onlarin keder ve endiseleri siddetlenir. Sonra ümmetler dalgalanmaya ve itisip kakismaya baslar. Birbirlerini sikistirir ve ayaklari gider gelir.
Susuzluktan boyunlari kopacak gibi olur. Günesin sicakligi, mahlukatin nefesleri ve izdihamin verdigi hararet birbirine eklenir. Bunun üzerine onlardan öyle bir ter akar ki, yeryüzüne yayilir. Sonra da amellerinin derecesine ve Allah katindaki saadet ve sekavet durumlarina göre vücudlarini kaplar. Öyle ki ter, bazilarinin topuklarina, bazilarinin göbegine, bazilarinin kulak memelerine kadar yükselir. Bazilari da neredeyse teri içerisinde kaybolacak hale gelir. Ter kimisinin göbegine kadar çikar.
Umeyr bin Said der ki: Ben Ibn Amr ve Ebu Said el-Hudrinin yaninda oturuyordum. Cuma günüydü. Birisi ötekine dedi ki: Ben Resulullah (s.a.v.)i söyle buyururken dinledim: Kiyamet günü ter insanoglunun neresine kadar varir? Orada bulunanlandan birisi: Kulak memelerine kadar bir digeri: Agzina kadar dedi. Ibn Ömer (r.a.): (Kulak memesinden agiza dogru eliyle bir hat çizerek) ikisinin de esit oldugunu görüyorum dedi.
Hayseme, Abdullahin söyle dedigini bildirdi: Kiyamet günü yeryüzünün hepsi adeta ates kesilir. Ötesinde ise Cennet bulunur. Insanlar, onun hurilerini ve kadehlerini görürler. Abdullahin cani, kudretinin elinde bulunan Allaha yemin ederim ki, kendisine hesap dokunmadigi halde bir kisi o kadar ter döker ki, döktügü ter kendi boyunca yeryüzüne yayilir. Sonra bu ter burnuna kadar yükselir. Abdullaha sordular: Bu neden ileri gelir ya Eba Ab-durrahman? Abdullah: Insanlarin çektigi sikintiyi görmesinden cevabini verdi.
Ibn Ömer (r.a.)den, Resulullah (s.a.v.)in söyle buyurdugu nakledildi: Kisi (bir defa da kafir dedi) Kiyamet günü, durusmanin uzunlugundan dolayi kulaklarinin ortasina kadar ter sizintisinin denizi içerisinde ayakta dikilir. Yine Hz. Peygamber (s.a.v.)den naklen Abdullahin söyle dedigi rivayet edilmistir: O günün uzunca bekleyisinden, Kiyamet günü ter, kafiri agzinin hizasindan gemleyecek derecede kaplar (Ali, beklemenin uzamasindan dedi.) Öyle ki, Ya Rabbi! atese göndermek bile olsa beni rahatlat diye yalvarir.
Hiç süphesiz sen de onlardan birisin. Kederinle basbasa kalmis, ter kaplamis ve gam bürümüs, siddetli ter, korku ve ürküntüden nefesin daralip bunalmis bir halde kendini düsün! Insanlar da seninle birlikte saadet veya mutsuzluk yurduna gönderecek hükmün verilmesini beklerler.
Herkes Caninin Derdine Düser
Nihayet, senin ve diger yaratiklarin mesakkati doruga ulasir. Konusmadan ve islerine bakilmadan uzun uzun beklerler. Üç yüz sene hiç konusmadan, bir lokma yemek yemeden, bir yudum su içmeden, yüzlerine bir tek hos esinti ve serin meltem degmeden, bu bekleyis ve ayakta dikilisten dogan çekilmez ve katlanilmaz derecedeki yorgunlugu giderici bir an bile istirahat etmeden beklemelerini ne zannedersin?
Katade veya Kabden rivayet edilmistir ki: O gün insanlar, alemlerin Rabbinin huzurunda duracaklar (el-Mutaffifin Suresi: 6) ayetini okudu ve su açiklamayi yapti: Üç yüz sene kadar duracaklar. Yine o, Hasan-i Basriden söyle duydugunu söyledi: Uzunlugu elli bin sene olan bir zaman, ayaklarinin üzerinde Aziz ve Celil olan Allahin huzurunda ayakta dikilen insanlarin halini ne zannedersin?! Onlar orada ne bir sey yemisler ve ne de bir sey içmislerdir. Öyle ki susuzluktan boyunlari incelmis. Açliktan içleri yanmis. Bu onlari atese sevk etmis de sicagi yaklasmis ve esintisi siddetlenmis, yaklasan kizgin bir pinardan sulanmislardir.
Peygamberlere Müracaat
Onlarin mesakkat ve bitkinligi takat getiremeyecekleri bir dereceye varinca, onlar, Mevlanin yaninda degerli olan ve kendilerine o hal ve durumlarinda rahat etmeleri için sefaat edecek kimseleri aramak üzere birbirleriyle konusurlar. Bu durumdan kurtulup Cennete veya Cehenneme sevkedilmelerini isterler.
Önce Âdem ve Nuha, sonra Ibrahime, Ibrahimden sonra da Musa ve Isaya basvurup yardim isterler. Hepsi de onlara söyle derler: Rabbimiz bugün öyle bir gazaba gelmistir ki, böylesine ne bugünden önce gazaplanmis, ne de bundan sonra bu kadar gazaplanir. Hepsi de bu sekilde kudret ve celal sahibi Rablerinin gazabinin siddetini ifade eder ve kendi kendileriyle mesgul olduklarini söyle dile getirirler: Nefsi, nefsi! (kendi canim, kendi canim!) Bizzat kendi canlarinin derdiyle mesguliyet, kendi dertleri ve kurtulus kaygilari onlari sefaat için Rablerine basvurmaktan alikoyar. Aziz ve Celil olan Allah söyle buyuruyor: O gün herkes gelip kendi canini kurtarmak için ugrasir... (Nahl Suresi: 111) Yaratiklardan hiçbirini düsünmez.
Yaratiklar topluca çagrisirlarken, herbiri caninin derdine düsüp Nefsi nefsi! diye bagirirken seslerini bir tahayyül et! Nefsi, nefsi sözünden baska bir sey duyamazsin. O gün ne korkunç bir gündür! Sen de onlarla birlikte sadece kendini düsündügünü ve Rabbinin azab ve cezasindan kurtulmaya çalistigini haykirirsin.
Allah katindaki degerlerine ve yüksek makamlarina ragmen Âdem Safiyullah, Ibrahim Halilullah, Musa Kelimullah, Isa Ruhullah ve Kelimetullahtan herbirinin Rabbinin siddetli gazabindan korkarak: Nefsi nefsi! diye seslendigi bir günü ne zannedersin?! O günkü korkun, telasin, üzüntün ve endisenle kendini onlarla mukayese edebilirmisin?
Büyük Sefaat
Nihayet, mahlukat onlarin kendi canlarinin derdine düstügünü görerek sefaatlerinden ümit kesince Hz. Muhammed (s.a.v.)e gelirler. Rableri nezdinde sefaat etmesini dilerler. O da kendilerine bu konuda müsbet cevap verir. Sonra Aziz ve Celil olan Rabbinin huzuruna çikarak izin ister. Kendisine izin verilir. Sonra Rabbi için secdeye kapanir. Sonra Ona layik sekilde hamd ve senalar eder. Bütün bunlar senin ve tüm mahlukatin duyacagi sekilde cereyan eder. Nihayet Rabbi, onlarin biran evvel huzura arzedilmesi ve islerine bakilmasi konusundaki dilegini kabul eder.
En Büyük Mahkeme
Sen, diger yaratiklarla birlikte Kiyametin karanlik ve siddetli sikintisi içerisinde karar faslini ve nimet veya hüzün yurduna girmeyi bekleyip gözlerken birden bire Arsin nuru yükselir. Yeryüzü Rabbinin nuruyla parlar. Kalbin Cebbar olan Allahin hükmetmeye baslayacagina kesin olarak inanir. Ona arzedilme siran gelmistir. Öyle ki senden baska kimsenin arzedilmedigini ve senden baska kimsenin isine bakilmadigini sanirsin.
Hamid bin Hilalin söyle dedigi bildirilmistir: Bize anlatildi ki: Kiyamet günü bir kisi Hesaba çagirilarak: Ey falan oglu falan hesaba gel! denilir. Hatta o zanneder ki, hesaba getirilenlerden benden baskasi kast edilmiyor.
Cehennemin Kükreyisi
Sonra Yüce Allah: Ey Cebrail, bana Cehennemi getir! buyurur. Cebrail yanina varip, Ey Cehennem, gel! dedigi zaman Cehennemi bir düsün! Allahin baska bir varlik yaratip da kendisini onunla azaplandiracagi korkusuyla isti-rabini ve titremesini bir tahayyül et! Çalkalanip costugu ve parlayip yaratiklara uzak yerinden baktigi ve onlara dogru iç çekip kükredigi ani bir düsün! Allahin emrine muhalefet edip asi olanlara karsi Rabbinin gazabindan dolayi gazablanarak mahlukatin üzerine hücum ederken bekçilerini sürükleyisini düsün! Iç çekis ve kükreyis sesini, dalgalar halinde birbiri arkasindan gelen o homurtulari düsün! Kulagin o ugultularla dolmustur. Korku ve heybetten yüregin agizina varmis ve uçacak hale gelmistir. Yaratiklar onun kendilerine dogru kükreyisinden siddetle kaçarlar.
Iste o gün, çagrisma ve karsilikli feryat günüdür. Cehennem sesinin yankilarini duyunca arkalarini dönüp kaçarlar ve birbiri arkasina, Cehennemin etrafina, dizüstü çökmüs vaziyette dökülürler ve gözlerinden yaslar bosanir.
Zalimlerin Feryadi
Cehennemin iç çekis ve kükreyisi esnasinda mahlukatin birbirine karisan aglama sesini bir düsün! Zalimler feryat ve figan ederek yok olup gitmeyi dilerler. Her bir seçkin, siddik, sehid, kisaca bütün halk: Nefsi, nefsi! diye bagirir. Düsün bir kere: Mahlukatin peygamberlere çagiran seslerini! Onlardan her kul: Nefsi, nefsi! diye seslenir. Sen de ayni seyi söylersin. Sen de mahlukatla birlikte siddetli tehlikeler ve yürek ürperten korkular içerisindeyken, bir de bakarsin ki Cehennem ikinci bir kez haykirmistir.
Senin ve onlarin korku ve endisesi bir kat daha artar. Arkasindan üçüncü bir kez kükrer. Yaratiklar pespese yüzüstü dökülürler. Gözleri belerir ve atesin kendilerini kapip götürme korkusuyla göz ucuyla gizli gizli bakarlar. O zaman zalimlerin yürekleri hoplar ve girtlaklarina dayanir da yutkundukça yutkunurlar. Yutkunuslari bogazlarinda dügümlenir. Akillar uçar, iyi ve kötü bütün insanlarin akillari sasar. Hiçbir peygamber ve seçkin hiçbir salih kul kalmaz ki bundan dolayi akli sasmasin.
Peygamberlerin Korkusu
O anda Aziz ve Celil olan Allah, yolunun davetçileri ve kullarina karsi delilleri olduklari için mahlukatin en degerlileri ve kendisine en yakinlari olan peygamberlere yönelerek, kendilerini kullarina ne ile gönderdigini ve kullarinin kendilerine ne cevap verdigini sorarak buyurur: Size ne cevap verildi? Onlar da düsünüp hatirlayan degil sasirip unutan akillariyla: Hiçbir bilgimiz yok. Süphesiz ki gaybleri bilen yalniz sensin! (Maide Suresi: 109)
Bu ne büyük korku ki, Allaha olan yakinliklari ve katindaki degerlerine ragmen peygamberlerde öyle bir noktaya varmis ki akillarini sasirtmis da, ümmetlerinin kendilerine ne cevap verdigini dahi bilemez hale getirmistir!
Ebül-Hasan ed-Dimeskinin söyle dedigi rivayet edilmistir: Ebu Kurre el-Ezdiye dedim ki: Insanlarin kalbi Kiyamet gününün dehsetli hallerine nasil dayanir? Dedi ki: Onlar yeniden diriltildiginde buna güç yetirecek bir yapida yaratilirlar. Ebül-Hasan dedi ki: Ishak bin Halefe Yüce Allahin peygamberlerine söyledigi: Size ne cevap verildi? (sorusuna) onlarin: Bilmiyoruz (Maide: 109) sözünü sordum ve onlar dünyada kendilerine ne cevap verildigini bilmiyorlar mi? dedim. Dedi ki: Kendilerine bu soru yöneltildiginde duyduklari heybetin büyüklügünden akillari sasar ve dünyada kendilerine ne cevap verildigini bilemezler. Dolayisiyla dogru söylüyorlar. Nihayet kendilerine gelirler ve dünyada kendilerine nasil cevap verildigini hatirlarlar.
Ebul-Hasan Bu cevabi Ebu Süleymana naklettim. O: Ishak dogru söylemis. Peygamberler o andaki sözlerinde dogrudurlar. Nihayet kendilerine gelince, kendilerine ne cevap verildigini hatirlarlar. dedi. Ebu Süleyman dedi ki: Birinin, arkadasina: Benimle senin aranda Sirat vardir dedigini duydugunda bil ki o Sirati tanimiyor. Eger tanisaydi, Siratta bir kimseye takilmayi veya birinin kendisine takilmasini istemezdi.
Kiyametin Manzarasi ve Tekvir Suresi
Allahin, peygamberleri toplayip da: Size ne cevap verildi? dedigi gün... (Maide: 109) ayeti hakkinda Mücahidin söyle dedigi nakledildi: Onlar korkarlar ve: Bizim hiçbir bilgimiz yok derler. Yine O gün her ümmeti diz çökmüs görürsün (Casiye: 28) ayeti hakkinda söyle dedigi bildirildi: Yani, diz üstü sürünerek... Mücahid devamla sunlari söyledi: Abdullahin söyle dedigini duydum: Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: Sizi mahserde Cehennemin korkusundan diz çökmüs olarak görür gibiyim. Yine Mücahid dedi ki: Abdullah bin Ömer (r.a.)in söyle dedigini isittim: Hz. Peygamber (s.a.v.) söyle buyurdu: Kiyamet gününün manzarasina bakmak isteyen, Günes katlanip dürüldügünde... (Tekvir Suresi: 1) suresini okusun. Amr bin Zerrin söyle dedigi bildirildi: Sabahleyin hayir aramak üzere çikan kisi, hayir bulur. Gözlerinizin yasarmamasini ve kalblerinizin katiligini bana mi yüklüyorsunuz? Eger bugün size Allahin Kitabindan bir ögüt dinletmezsem, o zaman suçu bana yükleyin. Sonra su ayet-i kerimeleri okudu: Günes katlanip dürüldügünde, yildizlar (kararip) döküldügünde, daglar (sallanip) yürütüldügünde... (Tekvir Suresi: 1-3) ta ...Kisi neler getirdigini anlamis olacaktir (Tekvir Suresi: 14) ayetine veya surenin sonuna varincaya kadar... Sonra söyle devam etti: Beni dinleyiniz! O bekleyiste onlar arasinda senin halin ne olacak?! Onlarin maruz kaldigi korku ve dehsete; hatta kalbin güç yetiremeyecek, vücudun kaldiramayacak kadar büyügüne senin de maruz kalacagini biliyor musun? Iste görüyorsun, o durakta peygamberlerin bile akillari sasmis. Sen ise, asi, günahkar ve Rabbinin hoslanmadigi islere devam edip dururken aklin ne hale gelir ve halin nice olur?
En Yakin Akrabalar Bile Birbirinden Kaçar
O korku, dehset, titreme, yalnizlik ve saskinliktan dolayi evlat, baba, kardes, es ve akrabalarin senden kaçtiklari, senin de hepsinden kaçtigin o ani düsün! Nasil da birbirinizi yüz üstü ve yardimsiz birakirsiniz! Eger o günün büyük korkusu olmasaydi, annenden, babandan, esinden, çocuklarindan ve kardesinden kaçman mertlik ve vefakarlik sayilmazdi. Fakat tehlike büyüktür, korku siddetlidir. Bu yüzden ne sen onlardan kaçtigindan dolayi kinanirsin ne de onlar kinanirlar.
Neden diger insanlardan degil de özellikle bunlardan kaçiyorsun? Onlara kizdigindan dolayi mi? Nasil onlara kizarsin veya onlar sana kizarlar ki? Öyleyse neden özellikle onlardan kaçiyorsun? Kizdigindan mi? Oysa onlar, dünyada iken candaslarin, gözünün nurlari ve gönlünün sürurlariydilar. Fakat onlardan birinin sende bir hakki bulunup da yakana yapisarak Aziz ve Celil olan Rabbinin huzurunda seninle hesaplasmasindan korkarsin. Sonra belki de davayi kazanir da, kurtulus ümidin olan iyiliklerinden kendisine verilir. Böylece sevaplarindan ayrilir ve bu yüzden de Cehenneme girersin.
Cehennemden Bir Boyun Uzanir
Sen bu halde iken, birden Cehennemden bir boyun çikip yükselir ve açik bir dil ile, yaratiklar içerisinden hesapsiz olarak yakalamakla görevlendirildigi kimseleri haykirir. Sonra bu boyun yönelip gelir ve kusun yem tanelerini topladigi gibi onlari toplar, üzerlerine kapanarak atese atar ve ates de onlari yutar. Sonra onlarla birlikte Cehennemin içinde gizlenir.
Iste onlara bu yapilacak. Sonra bir münadi söyle seslenir: Mahser ahalisi, kimin ikrama layik oldugunu görecektir. Her hal ve durumda Allaha hamdedenler ayaga kalksin! Onlar ayaga kalkarak Cennete dogru segirtirler.
Hesapsiz Cennete Girenler
Sonra geceleyin kalkip ibadet edenlere de ayni sey yapilir. Sonra, dünyanin ticaret ve alisverisi kendilerini Mevlayi anmaktan alikoymayanlara da böyle yapilir. Nihayet Cennetlik ve Cehennemliklerden bu gruplar (hesapsiz olarak) girecekleri yere girdikten sonra, amel sahifeleri uçusur, insanlarin sag veya sol ellerine düser ve mizanlar kurulur. Onca büyüklügüyle kurulmus mizani düsün! Kalbin ürperti içerisinde defterinin sagina mi yoksa soluna mi, düsecegini beklerken, defterlerin uçusmasini bir tasavvur et!
Üç Yerde Kimse Kimseyi Hatirlamaz
Hasan-i Basrinin söyle dedigi rivayet edilmistir: Hz. Peygamber (s.a.v.)in basi Hz. Aise (r.a.)nin kucagindaydi. Derken uykuya daldi. Hz. Aise (r.a.) Âhireti hatirlayarak agladi. Gözünden akan yaslar Hz. Peygamber (s.a.v.)in mübarek yanaklari üzerine damladi. Resulullah (s.a.v.) bu gözyaslariyla uyandi. Basini kaldirdi ve: (Niye agliyorsun, ey Aise?) diye sordu. Hz. Aise: (Ey Allahin Resulü, Âhireti hatirladim da... Acaba Kiyamet günü yakinlarinizi hatirlar misiniz?) dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) söyle buyurdu: Canim kudretinin elinde bulunan Allaha yemin ederim ki, su üç yerde kisi kendisinden baska hiç kimseyi hatirlamaz: Teraziler kurulup insanlarin amelleri tartildigi zaman iyilik kefesinin hafif mi, yoksa agir mi geldigini ögreninceye kadar. Amel sahifeleri dagitildigi zaman, sag elinden mi, yoksa sol elinden mi verildigini bilinceye kadar. Bir de Sirat yaninda.
Enes bin Malikten rivayet edilmistir: Kiyamet günü insanoglu getirilip mizanin iki kefesi arasinda durdurulur ve bir melek kendisi için görevlendirilir. Eger terazisinin sevap kefesi agir basarsa, görevli melek bütün mahlukatin duyacagi bir sesle söyle seslenir: (Falan oglu falan bir daha ebediyen mutsuz olmayacagi bir saadete ermistir!)
Eger, terazisinin sevap kefesi hafif gelirse, bu defa de ayni melek, bütün mahlukatin isitecegi bir sesle söyle seslenir: (Falan oglu falan, bir daha hiç mutlu olmayacak bir sekavete ugramistir!) Iste sen yaratiklarla birlikte ayakta dikilirken birden bire melege bakarsin ki, ona zebanileri getirmesi emredilmistir. Hemen ellerinde demir tokmaklar ve üzerlerinde atesten elbiselerle gelirler. Sen onlari görünce korkarsin, dehset ve heybetten yüregin uçacak gibi olur.
Adin Okunur
Sen bu halde iken, birden bire yüksek sesle adin okunur. Gelmis geçmis bütün mahlukatin huzurunda isminle söyle çagirilirsin:
Nerede falan oglu falan?! Aziz ve Celil olan Allaha takdim edilmeye gel! Zaten melekler seni almak için görevlendirilmis. Nihayet seni Rabbine yaklastirirlar. Söz konusu çagriyla istenenin sen oldugunu bildikleri için isim benzerliginin bulunmasi kendilerini sasirtmaz.
Talha bin Amr bize haber verdi ki: Bana Ibn Ebi Rabah söyle dedi: Ey Talha! Senin ismin ve benim ismim gibi kim bilir ne kadar çok isim vardir?! Kiyamet günü: Ey falan! dendiginde hemen kastedilen kisi kalkar. Baskasi kalkmaz. Çünkü kalbine sen olduguna dair bilgi dogmustur. Hemen ayaga firlarsin. Bütün vücudun titrer. Organlarin çirpinir. Rengin uçar. Korkan, ürken ve titreyen yüregin gögsüne küt küt vurur. Seni almakla görevli melekleri görünce, seni müthis bir istirap, titreme ve korku tutar. Kullar içerisinde çagrilanin senden baskasi olmadigini çok iyi bilirsin. Melekler ellerini sana uzatir, seni kiskivrak yakalarlar. Sonra uysal hayvanlarin çekilmesi gibi seni çeker götürürler. Aziz ve Celil olan Allaha arzedilmek ve Onun huzurunda durup dikilmek üzere sürükleyerek saflarin arasindan geçirirler. Sen aralarindan Rabbine dogru çekilip götürülürken bütün yaratiklar, gözlerini sana dikmislerdir.
Ulu Divan
Kalbin titreyerek, istirap ve ürpertiyle huzurda durdugun ani bir düsün! Seni yakaladiklari zaman elleriyle pazularini tutuslarini ve o anda avuçlarinin sertligini bir düsün! Elleriyle kiskivrak yakalanisini ve saflarin arasindan geçirilisini bir düsün! Kalbin uçar, gönlün yerinden firlar gibidir. Yine ellerinde bulunusunu, bu sekilde seni Rahman olan Allahin arsina kadar götürerek, ellerinden firlatislarini ve Allahin ulu kelamiyle seni çagirmasini bir düsün! Ey Âdem oglu, yaklas bana! Nurunun içine kaybolmussun. Çirpinan, hüzünlü, ürperen ve korku dolu bir gönül; endiseli, korkulu ve kirik bir göz; uçmus bir renk ve titreyen mustarib organlarla tipki annesinin yeni dogurdugu küçük yavru gibi, Aziz, Celil, Kebir ve Kerim olan Rabbinin huzurunda durursun.
Amel Sayfasi
Elinde, isledigin hiçbir günahi ve gizledigin hiçbir sirri birakmayip hepsini içeren yazili bir sayfa titremektedir. Sen içindekileri yorgun bir dil, geçersiz bir delil ve kirik bir gönül ile okursun. Hala sana ihsanda bulunan ve kusurlarini örtmeye devam eden Mevladan utanç ve korkun acaba ne derecededir?!
Isledigin çirkin fiillerinden ve büyük günahlarindan seni sorguya çektigi zaman ne dille cevap verirsin? Yarin Onun huzurunda hangi ayakla durursun? Hangi gözle Ona bakarsin? Hangi yürekle Onun ulu ve yüce sözlerine, sorgulama ve azarlamasina dayanabilirsin? Küçücük vücudunla, titreyen organlarinla ve çarpintili yüreginle kendini bir tahayyül et! Günahlarini hatirlatip kötülüklerini ortaya döken ve seni durdurup gizlediklerini bir bir itiraf ettiren kelamini isitmektesin. Bu haldeki durumunu ve binbir tehlikenin seni çepeçevre sarisini bir tasavvur et! Kim bilir kaç günahi unutmussundur ki Allah onlari sana hatirlatmistir!
Sakladigin kaç gizli sir vardir ki, Allah hepsini açiklayip ortaya dökmüstür. Kim bilir nefsin isteklerine olan meylin ve gafletin sebebiyle- ihlasli yaptigini ve ifsad edici arizalardan uzak oldugunu zannettigin nice amelin vardir ki, Allah hepsini geri çevirmis ve bosa çikarmistir.
Son Pismanlik
Oysa bunlara büyük bir ümit baglamistin. Rabbine itaat konusunda gösterdigin ihmalden dolayi kalbinin ne büyük üzüntü ve pismanliklari olur! Nihayet her günahi anmak ve her gizliyi ortaya dökmek suretiyle, Allah seni tekrar tekrar sorguya çektigi zaman sikinti seni oldukça yorar ve utancin doruk noktaya ulasir. Çünkü karsindaki en Yüce Sultandir. Ondan utanildigi kadar hiç kimseden utanilmaz. Çünkü O, benzeri olmayan Baki, Evvel ve Kadimdir. Ihsan sahibidir. Sefkatlidir. Merhametlidir. Kerimdir. Cömertligine nihayet yoktur. Nimet, fazl ve kerem sahibidir.
Iste bu sifatlari tasiyan bir Zatin seni sorgulamasini ne saniyorsun?! Emrine olan muhalefetini, gösterdigin saygisizlik ve hayasizligi ve Kendisine kafa tutusunu bütün açikligiyla ortaya dökmüstür. Dünyada emirlerine karsi gelisini, sana olan nimetlerini önemsemeyisini ve azametini düsünmeyisini sana hatirlatmasini düsünebiliyor musun?
Nitekim söyle der: Ey kulum! Neden bana saygi göstermedin?! Neden benden utanmadin?! Sana olan ihsanimi hafife mi aldin? Yoksa sana iyilikte bulunmadim mi? Sana nimet vermedim mi? Benim hakkimda seni aldatan nedir? Gençligini nerede yiprattin? Ömrünü nerede tükettin? Malini nereden kazandin ve nereye harcadin? Ilminle ne derece amel ettin?
Tercümansiz Görüsme
Hz. Peygamber (s.a.v.) söyle buyurdu: Hiçbiriniz yoktur ki, alemlerin Rabbi, arada hiçbir perde ve tercüman bulunmaksizin kendisine soru sormasin. Adi bin Hatim söyle demistir: Ben Hz. Peygamber (s.a.v.)in bir konusmasina sahid oldum. Söyle buyuruyordu:
Hiç süphesiz her biriniz -arada engelleyici hiçbir perde ve meramini ifade edecek hiçbir tercüman bulunmaksizin- Allahin huzurunda ayakta dikilicektir. Allah soracak: Sana mal vermedim mi? Kul: Evet verdin diyecek. Allah: Sana elçi göndermedim mi? diye soracak. Kul: Evet gönderdin diyecek. Sonra sagina bakacak Cehennem atesinden baska bir sey göremeyecek. Soluna bakacak, yine Cehennem atesinden baska bir sey göremeyecek. Öyleyse, (dünyada sadaka olarak verecegi) bir hurma parçasiyla da olsa atesten korunsun. Bunu bulamiyorsa, güzel bir sözle bunu yapsin.
Abdullah bin Mesud yeminle sözüne baslayarak söyle dedi: Allaha yemin ederim ki, sizden hiç kimse yoktur ki, birinizin dolunay ile basbasa kaldigi gibi Rabbiyle basbasa kalmasin.
Ey Âdemoglu Niçin Aldandin?
Sonra Allah ona söyle buyurur: Ey Âdemoglu! Benim hakkimda seni ne aldatti? Ey Âdemoglu! Bildiginle ne amel ettin? Ey Âdemoglu! Peygamberlere ne cevap verdin? Yine Abdullah bin Mesuddan rivayet edilmistir ki, o sözüne yeminle baslayarak söyle dedi: Vallahi, sizden hiç kimse yoktur ki, birinizin gördügü dolunay ile basbasa kaldigi gibi Rabbiyle basbasa kalmasin. Sonra Allah ona söyle buyurur: Ey Âdemoglu! Benim hakkimda seni ne aldatti? Ey Âdemoglu! Benim için ne amel isledin? Ey Âdemoglu! Benden ne kadar haya ettin? Ey Âdemoglu! Peygamberlere ne cevap verdin? Ey Âdemoglu! Sana helal olmayana bakarken Ben gözlerinin üzerinde gözcü degil miydim? Sana helal olmayan seyleri dinlerken Ben, kulaklarin üzerinde kontrolcü degil miydim? Ey Âdemoglu! Sana helal olmayan seyleri söylerken Ben, dilin üzerinde murakip degil miydim? Sen ellerinle helal olmayan seyleri tutarken Ben, onlarin üzerinde gözcü degil miydim? Ayaklarinla sana helal olmayan seylere giderken Ben onlarin üzerinde gözetleyici degil miydim? Sana helal olmayan seylerle kalben ilgilenip dururken Ben, kalbinin üzerinde murakip degil miydim? Yoksa sana olan yakinligimi ve sana gücümün yettigini inkar mi ettin?
Iki Büyük Olay
Ey Âdemoglu, sen iki büyük olayla karsi karsiyasin: Ya Allah seni rahmetiyle karsilayacak, cömertlik ve keremiyle ihsanda bulunacak ya da seni inceden inceye hesaba çekecek ve Cehenneme götürülmeni emredecektir ki, ne kötü dönüs yeridir orasi! Mücahidin söyle dedigi rivayet edilmistir: Kiyamet günü, kul su dört seyden sorguya çekilmedikçe Allahin huzurundan adimini bile atamaz: Ömrünü nerede tükettiginden, ilmiyle ne amel islediginden, bedenini nerede yiprattigindan, malini nereden kazanip nereye sarfettiginden.
Allah sana olan ihsanini, buna karsilik senin ise Ona muhalefet edisini, Ona karsi hayasizligini tekrar tekrar ifade ederken, kendinin ve kalbinin halini düsünebiliyor musun? O ne büyük durusmadir! O ne yüce sorgulayicidir! Hiçbir sey Kendisine gizli kalmaz. Ona olan itaatindaki ihmal ve Ona karsi isyanindan dolayi içini dolduracak üzüntü, keder ve hasret ne büyüktür! Sende gam, keder ve haya doruga ulasinca iki durumdan birisi belirir: Ya gazab ya da hosnutluk ve muhabbet.
Allah diyecek ki: Ey kulum! Ben bunlari dünyada senin için örttüm. Bugün de onlari senin için bagisliyorum. Iste büyük olan günahlarini ve çok olan hatalarini affettim. Az olan iyiliklerini de kabul ettim. Bundan dolayi gönlünü sevinç ve nese kaplar. Bundan ötürü yüzün isil isil parlar. Bunu sana söyledigi zaman kendini bir düsün!
Af Müjdesinin Verdigi Sevinç
Üzüntüden, sorgulamanin verdigi, utanma ve sikilmadan ve yaptigin kötü islerin sayilmasi karsisinda duydugun sikintidan sonra yüzünde sevincin nur ve aydinligi parlamaya baslar. Gönlündeki keder ve hüzün neseye dönüsür. Yüzün açilir, rengin agarir. Bizzat Cenab-i Haktan, senden razi olusunu duydugun ani bir düsün! Gönlün hoplar, sevinç ve sürurla dolar. Neredeyse neseden ölür ve mutluluktan uçar gibi olursun. Hakkindir da... Öyle ya! Hangi sevinç, Aziz ve Celil olan Allahin rizasindan duyulandan daha büyük olabilir? Vallahi, dünyadayken Allahin Âhirette senden razi olacagini düsünüp sevincinden ölürsen, bu sana çok görülmez. Her ne kadar Âhiretteki bu hosnutluk tam kesin degilse de, bunu umman bile böyle bir sevinç için yeterli.
Öyleyse bir de Allahtan, senden hosnut oldugunu bizzat isitip, için güvenle dolsa, endisen tamamen dagilsa, ebedi mutluluga olan ümit ve emelin kesinlesse, sonsuz, kesintisiz, eksilmez ve süphe götürmez nimetleri elde ettigine kesin kanaatin gelse, durumun nasil olur? Bir de bunu düsün!
Aziz ve Celil olan Allahin huzurundasin, sana karsi hosnutlugu belli olmus. Kalbin sevinçten uçuyor. Yüzün agariyor, parlayip aydinlaniyor, yaradilisi adeta hal degistiriyor ve çehren sanki dolunay gibi oluyor. Sonra sen mahlukatin huzuruna sevinçli bir yüzle çikiyorsun. Yüzün en mükemmel güzellige erismis, isiltisiyla piril piril bir nur yayiliyor ve sen kitabin sag elinde, güzellik, nur ve parlaklikta diger insanlari geçmis bir durumda iken kendini bir düsün! Kolundan bir melek tutmus ve herkesin ortasinda:
Bu falan oglu falan, bir daha asla mutsuz olmayacagi bir saadete ermistir! diye seslenir. Rabbin, yaratiklari huzurunda senden hosnut oldugunu ilan etmistir. Sana iyi zan besleyenlerin bu zanlari gerçeklesmis, seni itham edenlerin karalamalari bosa çikmistir.
Iyiligin Mükafati
Mahlukatin içerisinde, yarin elde edecegin bu derece, dünyada iken yaratiklara yaltakçilik yapmaksizin ve onlar gözünde makam-mevki aramaksizin Rabbinin taatiyle mesgul olmanin tam bir karsiligidir. Tek olan ve ortagi bulunmayan Allaha karsi davranislarindaki sadakat ve Rabbine karsi saygi derecesinin bedelidir. Allah, bütün mahlukatin huzurunda sana bu büyük makami ihsan etmis, sana olan hosnutluk ve dostlugunu ilan etmistir.
Düsün bir kere! Sen yaratiklarin saflarini yara yara yürümektesin. Yüzünün nur ve güzelligi, gönlünün sevinç ve nesesiyle amel defterini sag elinde tutmaktasin. Insanlarin gözleri, Allah katinda erdigin lütufa erme hasreti ve büyük bir imrenisle sana çevrilmis. Bu makami elde etmek için Allaha karsi daha büyük bir ümit ve emelle çalisip çabala! Çünkü O lütfederse buna erebilirsin. Bu, karsi karsiya bulundugun iki büyük durumdan birisidir.
Safvan bin Mihrezin söyle dedigi bildirilmistir: Ben Abdullah bin Ömerin elini tutuyordum. Yanina bir adam gelerek: Allahin kul ile özel konusmasi konusunda Hz. Peygamber (s.a.v.)den ne duydun? diye sordu. Abdullah su cevabi verdi: Hz. Peygamber (s.a.v.)i söyle buyururken dinledim: Kiyamet günü Allah mümini Kendisine yaklastirir. Üzerine himaye örtüsünü koyar, onu insanlardan gizler ve söyle buyurur: Ey kulum, falan falan günahini biliyor musun? Kul: Evet ey Rabbim der. Sonra yine: Ey kulum, falan falan günahini da biliyor musun? diye sorar. Böylece bütün günahlarini kendisine itiraf ettirir. Kul, içinden helak oldugunu düsünür. O sirada Allah söyle buyurur: Dünyada bunlari senin için örttüm. Bugün de onlari senin için bagisladim. Sonra da iyilik defteri kendisine verilir.
Allahin Gazab Ettikleri
Kafir ve münafiklara gelince, hazir bulunan melekler onlar için söyle derler: Iste bunlar Rablerine karsi yalan söyleyenlerdir. Bilin ki, Allahin laneti zalimlerin üzerinedir. (Hud Suresi: 18)
Abdullah bin Ömer Kabeyi tavaf ederken bir adam karsisina çikti ve: Ey Abdurrahmanin babasi! Allahin kul ile yalniz konusmasi konusunu Hz. Peygamber (s.a.v.)den nasil duydun? diye sordu. Abdullah yukaridaki rivayetin benzeriyle cevap verdi. Said der ki: Katade söyle dedi: O gün üzülüp de üzüntüsü bir tek yaratiga bile gizli kalan hiç kimse yoktur.
Ibn Mesuddan söyle dedigi rivayet edilmistir: Allah Kiyamet günü mümin kulunun üzerine himaye perdesini yayar. Elini sirtina uzatip söyle buyurur: Ey Âdemoglu! Su senin falan falan gün isledigin iyiligindir, onu kabul ettim. Su da senin falan falan gün isledigin günahindir; onu da bagisladim. Bunun üzerine o kul hemen secdeye kapanir. Halk da: Defterinde (veya kitabinda) iyilikten baska ameli bulunmayan su salih kula ne mutlu! derler.
Abdullah bin Hanzalanin da söyle dedigi rivayet edilmistir: Süphesiz Allah Kiyamet günü kulunu huzurunda durdurur, amel sahifesindeki kötülüklerini açiklar ve ona: Sen sunu yaptin mi? diye sorar. O kul: Evet ey Rabbim, der. Bunun üzerine Allah: Bugün onunla seni rüsvay etmeyecegim. Seni bagisladim buyurur. Bunun üzerine o kul, Kiyamet gününün rüsvayligindan kurtuldugu o anda: Gelin kitabimi okuyun, Süphesiz ben hesabima kavusacagimi umuyordum der.
Baska bir durum da Rabbinin sana söyle buyurmasidir: Kulum, ben sana kizginim. Lanetim üzerine olsun. Isledigin büyük günahlarini senin için asla bagislamayacagim. Yaptigin iyilikleri asla kabul etmeyecegim. Bunu sana bazi büyük günahlarini gösterip söyle sordugu zaman söyler: Bunlari biliyor musun? Sen: Izzetine yemin ederim ki, evet! diye cevap verirsin. Bunun üzerine sana gazap eder ve: Izzetime yemin ederim ki, onlari Benden kurtaramazsin buyurur. Arkasindan zebanileri çagirarak su emri verir: Alin sunu! Ulu sözü, heybet ve celaliyle bunu söylerken Aziz ve Celil olan Allahi ne zannediyorsun?
Düsün bir kere, Allah seni affetmezse, sen izzet ve kudret sahibi Allahtan gazabini isitmis ve O seni, asagilatici ve kuvvetli pençeleriyle zebanilere havale etmisken, sen ensen ve boynunda onlarin pençelerinin siddetli dokunusundan baska bir sey duymazsin. Sen zebanilerin elinde, yüzün kara olarak Cehenneme götürülürken, helak olduguna kesin olarak inanmis ve perisan bir vaziyette Cehenneme dogru sürüklenirken kendini bir tahayyül et! Kararmis yüzünle, kitabin sol elinde, yaratiklarin arasindan feryat ve figan ederek geçip gidiyorsun. Melek de kolundan tutmus söyle sesleniyor: Bu falan oglu falan öyle bir mutsuzluga çarpti ki, bundan böyle asla mutluluk yüzü göremeyecektir! Allah seni gazap ve öfkesiyle teshir etmistir. Mahlukatina rezil ve rüsvay olmussundur. Senin hakkinda iyi düsünenlerin bu düsüncesi bosa çikmis, hakkinda kötü zan besleyenlerin bu zanlari gerçeklesmistir.
Gösterisin Cezasi
Belki de Allah sana bunu, dünyada iken Kendi katindaki makam ve dereceni kaybetme pahasina kullari nezdinde makam ve mevki arayarak Ona olan itaat ve ibadetinde yapmacik davranisin yüzünden yapmistir. Böylece seni, davranislarinda Kendisine tercih ettigin kimseler yaninda rezil etmistir. Çünkü sen, Allahin övgüsü yerine, Allaha olan ibadet ve taat konusunda o kullarin övgüsüne razi olup memnun olmustun. Bir o durumu düsün bir de bunu! Bu tehlikeyi hatirla! Iki durumdan hangisinin seni yüceltecegini ve iki durumdan hangisinin senin için hazirlandigini dikkatle düsün!
Kabin söyle dedigi rivayet edilmistir: Bir kisinin Cehenneme götürülmesi emredilir edilmez, yüz bin melek üzerine birden hücum eder. Ebu Abdullah dedi ki: Bana söyle bir bilgi ulasti: Kul Allahin huzurunda durdurulup da beklemesi uzayinca melekler söyle derler: Allahin lanetine ugrayasi kul! Aziz ve Celil olan Allaha bu kadar çok mu karsi geldin? Oysa dünyada güzel bir dis görünüs sergiliyordun. Ebu Abdullah sözlerine devamla söyle dedi: Kim ki Allahin sevmedigi islerle kendini insanlara sevdirmeye çalisir ve Allahin hoslanmadigi seylerle Ona kafa tutarsa, o kimse izzet ve celal sahibi Allaha, kendisine hiddet ve gazab etmis olarak kavusur.
Siratin Mahiyeti
Bütün incelik ve kayganligiyla Cehennemin üzerine uzatilmis ve altinda da Cehennem, dalgalariyla çirpinip dururken gözünü kaldirip Sirat köprüsüne baktiginda yüregine dolacak korkuyu bir düsün! Bu ne müthis ve korkunç manzara! Üzerinden geçecegini kesin olarak biliyor, altindaki Cehennemin karanligina bakiyorsun. Ates dalgalarinin hisirtisini ve ta derinden kabarisinin gürültüsünü isitiyorsun. Melekler sesleniyor: Rabbimiz, bunun üzerinden kimi geçirmek istiyorsun? Yine sesleniyorlar: Rabbimiz, Rabbimiz! Sen kurtar! Sen kurtar! Onca korkunç manzarasiyla ona bakip dururken birden söyle seslenilir: Çikin köprüye! Birden bire senin ve mahlukatin ayagi altindan degismek üzere topragin yükselisini hissedersin. Sonra yer, baska bir yere dönüsür. Bütün mahlukat adeta bembeyaz gümüsten bir zemin üzerinde yayilmislardir.
Sonra sen bütün dehsetiyle köprüye bakarken sana ve seninle birlikte herkese söyle denilir: Çikin köprüye! Sana Köprüye çik denildigi andaki yüreginin çirpinis ve korkusunu bir düsün! Korku ve endiseden aklin uçmustur. Sonra köprüye çikmak için iki ayagindan birini kaldirirsin. Ayaginin altiyla onun keskinlik ve inceligini hissedersin. Korkudan yüregin agizina gelir. Sonra diger ayagini üzerine koyar, dogrulursun. Simdi tam olarak köprünün üzerindesin.
Siratta Günah Yükü
Sirtinda tasidigin günah yükün gittikçe agirlasmaktadir. Kalbin uçacak gibi olmasina ragmen köprüde yürümeye basladin, nihayet zirveye ulastin. Sonra köprünün sallanmasiyla asagiya dogru kaymaya basladin. Asagida Cehennemin kaynamasi bütün insanlari bir istiraba sürüklemistir. Önünden ve arkandan insanlar pesi pesine Cehenneme yuvarlanmaktadirlar.
Acz ve zaafina ragmen köprü üzerindeki halini bir düsün! Önünden ve arkandan ayaklari kayan erkek ve kadinlara bakmaktasin. Baslari önlerine egik, ayaklari köprünün üzerinde... Melekler bazi erkeklerin sakallarindan, bir kisim kadinlarin ise perçemlerinden yakalamaktadir. Bazilarinin boynunda da halkalar vardir.
Yükselen Kivilcimlar
Cehennem atesi, onlari yakalamak için azdikça azmakta, cosup kaynamakta ve tepelerinin hizasina kadar kivilcimlar saçmaktadir. Melekler onlara kancalar atip çekmekte, ates onlarin arzu ve hasretiyle kükreyip haykirmaktadir. Atesin kivilcimlari insanlarin ta baslarina kadar siçrayip yetismekte ve onlari Cehennemin içine kadar çekmektedir. Insanlar kurtuluslarindan ümit kesmis vaziyette feryat ve figan etmektedir. Alevlerin ta tepelerine kadar çikmasindan asagiya yuvarlanmakta ve Mahvolduk! Helak olduk! diye bagirmaktadirlar. Sen de, ayaklarim kayar, köprüden asagiya uçarim, düsüp vücudum paramparça olur, ayaklarim köprünün üzerinden kesilip havalanirim korku ve endisesi içerisinde onlara bakmaktasin.
Siratta Halimiz Ne Olur?
Bu hali sakin bir kafayla ve güçsüz bedenine aciyarak düsün! Köprünün üzerinden rahat geçmek için daha dünyada iken günah yükünü hafiflet. Hiç süphesiz Kiyamet gününün tehlikeleri, onlari dünyada iken akillariyla düsünen, onlardan kurtulusa çok büyük önem veren, kalblerine Âhiretteki kurtulusun agir yükünü yükleyen, o kurtulabilme korkusunu yüreklerinde tasiyan Allah dostlari için hafifletilir. Bu özelliklerinden dolayi Mevlalari, Kiyamet günü bunlari üzerlerinden hafifletir.
Öyleyse sen de bunlari sürekli olarak göz önüne getir, bunlarin korku ve kaygisini kafandan bir an olsun çikarma ki, Allah da böylece sana hafifletip kolaylastirsin. Çünkü Allah zatina yemin ederek, dostlarina hem dünyadaki hem de Âhiretteki korkuyu tattirmayacagina söz vermistir.
Ya Sirattan Düsersen...
Siddetli korku ve zayif bedeninle Sirat köprüsünün üzerinden geçisini düsün! Eger gazaba ugramis ve affedilmemissen, birden bire ayaginin Sirattan kaydigini görürsün. Eger Allah seni affetmezse, ayaginin Sirattan kayacagi anki halini düsün! O anda kendi kendine, Ebediyyen mahvolup gittim! dersin. Iste korkup endise ettigim basima geldi. dersin. Aklin uçar. Sonra diger ayagin da kayar. Bas asagi düsersin. Ayaklarin Sirattan kesilmistir. Demir kancalarin deri ve etlerine saplanmasindan baska bir sey hissetmezsin. Bunlarla atese dogru çekilirsin. Ates üzerine hücum eder.
Cehennem, Mevlasinin gazabindan dolayi öfkesi kabarmis bir haldedir. Ates seni çektikçe sen Sirattan asagiya dogru uçarsin. Atesin hararetini hissettigin anda, Mahv oldum! Helak oldum! diye feryat edersin. Pismanlik ve teessüf bütün kalbini kaplamistir. Daha ölmeden önce ve dünyadayken Aziz ve Celil olan Allahi razi etmeyi, hoslanmadigi her seyden de el çekmeyi ve böylece seni affetmesini bos yere temenni edersin.
Nihayet sen atesin ortasina varinca, alevleriyle üzerine tamamen kapanir. Yüreginin hasret ve pismanlik atesi doruk noktaya ulasmistir. Sen cenemme atildigin anda sisersin. Sen yüzükoyun Cehenneme yuvarlanip feryat ve figan ederken Aziz ve Celil olan Allah Cehenneme Doldun mu? diye seslenir. Sen hem Cenab-i Hakkin seslenisini, hem de Cehennemin su cevabini isitirsin: Daha var mi? (Kaf Suresi: 30) Sen atesin içinde iken, alevleri vücudunu sararken ve yaralari bedenini kaplarken Yüce Allah:
Bos yerin var mi? der. Sonra çok geçmeden vücudun akar, etlerin dökülür, sadece kemiklerin kalir. Sonra ates içine saliverilir. Orada ne varsa hepsini yer bitirir. Sen feryat edip ates de cigerlerinin içine girerken, o cigerlerinin halini düsün! Sen aglayip pismanligini haykirdigin halde bile artik sana acinmaz. Bir daha günaha dönmeyecegim diye söz versen bile artik tevben kabul edilmez ve feryadina cevap verilmez.
Cehennemin Içecegi
Orada kalisin uzamisken halini bir düsün! Azap siddetlenerek devam eder. Sikinti zirveye ulasir. Susuzlugun siddetlenir. Dünyadaki içecekleri hatirlarsin. Cehenneme siginirsin. Sana azap vermekle görevli melegin elinden kabi alirsin. Eline alir almaz altinda avucun yanar. Hararetinden ve kizginligindan elin parçalanip etleri dökülür. Sonra o kabi agzina yaklastirirsin. Yüzün kavrulur. Sonra yudumlamaya çalisirken bogazinin derisini soyar. Karnina ulasinca iç organlarini parçalar.
Sen feryat ve figan edersin. O anda dünya içeceklerini, onlarin sogukluk ve lezzetini hatirlarsin. Sonra hararetini dindirmek ister ve dünyada alistigin gibi yikanmak ve suya dalmak suretiyle serinlemek maksadiyla hamim (kizgin su) havuzlarina kosarsin. Kizgin suya dalinca, tepeden tirnaga bütün bedeninin derisi soyulur. Daha hafif olur ümidiyle bir daha atese kosarsin. Sonra yine atesin yangini sana siddetli gelince kaynar suya geri dönersin. Böylece atesle kaynar su arasinda mekik dokursun.
Atesin harareti son dereceye ulasmistir. Sen ise bir ferahlik ararsin. Kaynar su ile ates arasinda da bir ferahlik duyamazsin. Serinlik istersin ama asla bulamazsin. Sikinti, susuzluk ve yorgunluk dayanilmaz dereceye varinca Cennetleri hatirlarsin. Aziz ve Celil olan Allahin yakinligini ve Cennet nimetlerini kaybetmekten gelen aci bir hüzün ve burukluk kalbinden bogazina dogru tirmanir. Sonra Cennetin içeceklerini, soguk suyunu ve hos yasayisini hatirlarsin. Bundan yoksun kalmanin hasreti gönlünü parçalar.
Cevapsiz Kalan Feryat
Sonra Cennette baba, anne, kardes ve benzeri bazi akrabalarinin bulundugunu hatirlarsin, yanik bir kalbden yükselen hüzün dolu bir sesle onlara söyle seslenirsin: Ey annecigim! Ey babacigim! Ey kardesim! Ey dayicigim! Ey amcacigim! Veya ey kiz kardesim! Ne olur bir yudum su! Onlar da sana red cevabi verirler. Böylece ümidini bosa çikartmalarindan ve Aziz ve Celil olan Rabbinin sana olan gazabindan dolayi onlarin da sana öfke duyduklarini görmenin hasret ve üzüntüsünden kalbin parçalanir. Bunun üzerine dünyaya seni geri göndermesi ümit ve dilegiyle hemen feryat ederek Allaha siginirsin.
Ne var ki uzun bir süre, sana deger vermedigini göstermek için cevap vermez. Kuskusuz sesin Onun nezdinde menfurdur. Makamin Onun yaninda düsüktür. Sonunda Kendisine besledigin bütün ümit ve emel baglarini koparan su sözleriyle sana seslenir: Sinin orada Benimle konusmayin! (Muminun Suresi: 108) Sen, susup sinmeni emreden ve senin gibilere cevap verilmeyecegini belirten Onun bu ulu seslenisini isitince, adeta agiz ve burnuna gem vurulur. Ruhun bedeninde çikmakla kalmak arasinda tereddütle gider gelir. Gögsünde nefesin daralir. Sesli sesli soluyan ve konusmaya takat getiremeyen bir istirap içinde kalirsin.
Ümitsiz Çirpinis
Sonra Allah ümitsizlik ve hasretini daha da artirmak ister. Senin ve oradaki diger düsmanlarinin üzerine Cehennem kapilarini kapatir. Eger O seni affetmezse, Cehennem kapisinin gicirdayip üzerine kapandigini gördügünde halini düsünebiliyor musun? Üzerlerine Cehennem kapilari kapatilirken gicirtisini duyduklarinda sen ve diger Cehennem sakinlerinin ümitsizligi ne büyük olacak. Çünkü, Allahin kapilari bu sekilde üzerlerine kapatmasi, hiç kimsenin oradan çikmamasi için oldugunu anlamislardir. Ümitsizlikten kalbleri parçalanir. Ümit baglari tamamen kopar. Kendileri için sonsuza dek Allahin azabindan hiçbir kaçis, kurtulus ve necat kapisi yoktur. Önlerinde ölümsüz, sonsuz bir hayat, bedenlerinden acisi hiç eksik olmayan bir azap vardir. Yürekleri sürekli olarak yanip kavrulur. Onlara ebediyen rahatlik ve ferahlik yoktur. Bitmez hüzünler, tükenmez gamlar, onulmaz hastaliklar, çözülmez kelepçeler, sonsuza dek çikarilmaz bukagilar, ebediyen dinmeyecek susuzluklar, asla bitmeyecek sikintilar ve girtlaklarinda duran zakkumdan baska hiçbir seyle ve hiçbir zaman doyamayacaklari açliklar...
Allahin Rizasini Kaybetme Hasreti
Onlar zakkumun üstüne bogazlarini açmasi için Su! diye imdad isterler de kendilerine verilen kaynar su cigerlerini parçalar. Aziz ve Celil olan Allahin rizasini kaybetme hasreti kalblerine oturur. Allahin Cennetteki yakinligindan yoksun kalmanin acisi yüreklerini kanatip durur. Aglamalarina acinmaz. Çagrilarina cevap verilmez. Feryatlarina kosulmaz. Pismanliklari kabul edilmez. Suçlari bagislanmaz. Aziz ve Celil olan Allahin gazabi onlarin üzerinedir. Onlardan sonsuza dek razi olmaz. Çünkü onlara gazab etmistir. Allahin gözünden düsmüsler ve degerlerini yitirmislerdir. Bu yüzden de onlardan yüz çevirmistir.
Aç ve susuz bir halde, Cennet ehlinden yakinlarini çagirdiklarinda hallerini bir görebilseydin? Söyle yalvarirlar: Ey Cennetlikler, ey babalar, analar, kardesler, bacilar! Kabirlerimizden susuz çiktik, Allahin huzuruna susuz vardik, susuz bir halde Cehenneme götürülüsümüz emredildi. Bize biraz su veya Allahin size rizik olarak verdiklerinden bir sey gönderin! Cennetlikler onlara Susun! diye cevap verirler. Yürekleri bir kez daha hasret ve nedametle dolar. Orada ümitsiz bir halde gidip gelirler. Sonsuza dek yüzleri serin bir meltem görmez. Orada ebediyen agizlari soguk bir seye degmez. Hiçbir zaman gözlerine uyku girmez. Onlar sürekli bir azap ve kesintisiz bir horluk içerisindedirler.
Allah Affetmezse
Allah seni affetmezse aynen bu örnekteki gibi olacagini düsün! Azap görenlerin suretlerini bir görebilseydin! Ates etlerini yiyip tüketmis, yüz güzelliklerini silip götürmüstür. Vücutlari mahvolup gitmis. Sadece yanmis ve kararmis olarak birbirine ekli kemikler kalmistir. Zincir ve bukagilari içerisinde endise ve istirap çekmekte, ölüm ve helaklarini feryatla istemekte, çigliklarla aglayip figan etmektedirler.
Onlari bu halde görseydin, kötü manzaralarindan duydugun korkudan kalbin erir, pis kokularindan vücudun zayiflar, cisimlerinin siddetli sicakligi ve nefeslerinin hararetinden ruhun bedeninde duramazdi. Sen de orada, onlardan biri olarak, kalbinden ümit ve emel pariltisi kaybolup gitmis, yes ve ümitsizlik seni kaplamis, acikli bir haldeki bedenini göz önüne getirerek bir düsün! Acaba halin nice olur?! Allahin sevip begenmedigi seylere bakmanin ceza ve karsiligi olarak iki gözüne ates dolar ve sen atesin gözlerini yakarken çikardigi sesi duyarsin. Ates kulaklarina nüfuz eder ve sen onun ugultu ve gürültüsünü isitirsin. Ates seni bürür ve kemiklerinden etlerini silkeler. Içine kadar nüfuz eder ve ciger ve bagirsaklarini yer bitirir. Kalbini hasret, pismanlik ve üzüntü kaplar.
Günahlarina Agla!
Acizligine karsi merhametin galeyana gelmis bir halde bunlari sakin bir kafayla düsün! Rabbinin sevmedigi ve razi olmadigi seylerden vazgeç. Böylece belki, O da senden razi olur. Aklinla Ona sigin ve günahlarini bagislamasini dile ki, seni affetsin. Korkusundan agla ki, sana merhamet edip kusurlarini bagislasin. Hiç süphesiz tehlike büyük, bedenin zayif ve ölüm ise sana çok yakindir. Bunun yanisira aziz ve celil olan Allah her seyi bilir, seni görür ve seninle ilgili gizli-açik hiçbir sey Onun ilminden kaçmaz. Sana gazab, nefret, bugz ve öfkeyle bakmasindan sakin. O sana gazab ederse, sen ferahlik ve sevinç yüzü göremezsin.
Allahin emirlerine karsi gelmekten uzak dur, Ondan kork, Ondan haya et ve yüceligini an. Seni gözetleyisini hafife alma, seni görmesini küçük görme. Senin üzerinde olan yüce makamini ve seni bilisini tazim et. Seni ansizin yakalamadan Ondan kork ve çekin. Emirlerine muhalefet acisinin izlerini görmeli ki, bu muhalefetten ne kadar pisman oldugunu bilsin. Ona karsi gelmekten dolayi üzüntün büyük olsun, gamin siddetlensin ve bu isyaninin ne derece seni üzüntüye bogdugunu görsün. Bunu senden bilip görürse, seni bagislar ve günahlarindan geçer. Aziz ve Celil olan Allaha hedef olma! Çünkü, ne onun gazabina takatin, ne azabini kaldiracak gücün, ne ikabina katlanacak ve ne de yakinligindan yoksun kalmaya dayanacak sabrin yok. Öyleyse ölümle ona kavusmadan önce kendini hazirla. Ölümün ansizin geldigini kabul et ve sana yukaridan beri anlattiklarimi düsün! Kaldi ki ben sana ölümle ilgili çok az sey söyledim. Bunlari, kendi aleyhinde isledigin suçlari ve bu suçlarla hakettiklerini kesin olarak bilip inanan sakin bir kafayla düsün! Dinin hakkinda basina gelecek musibeti göz önüne getir! Aziz ve Celil olan Allah üzerinde musibet acisinin izlerini görsün. Belki sana merhamet eder, bagislayiciligi ve esirgeyiciligiyle seni affeder.
Siratta Mümin
Eger af ve bagis sahibi kimselerden isen, Allahin af ve bagis ile sana lütfedecegini düsün! Siratin üzerinden geçersin. Yaninda nurun, saginda ve önünde kosuyor. Amel defterin sag elinde. Yüzün piril piril. Allahin huzurundan yüzünün akiyla hesabini vermis olarak ayrilmis ve senden razi olduguna kesin kanaat getirmissin. Abidler grubu ve müttakiler zümresiyle birlikte Siratin üzerindesin. Melekler: Ya Rabbi sen koru, Ya Rabbi Sen koru! diye sesleniyorlar. Bununla birlikte korku ne senin ne de diger müminlerin kalbinden bir an olsun ayrilmaz. Sen çagirirsin, onlar çagirir: Ey Rabbimiz! Nurumuzu bizim için tamamla, bizi bagisla; çünkü Sen her seye kadirsin (Tahrim Suresi: 8) Münafiklari, nurlari sönmüs, kalblerini korku kaplamis ve nurlarinin tamamlanmasini ve bagislanmalarini istedikleri ani bir düsün!
Sirattan Geçis Hizi Günah Yükünün Hafifligi Ölçüsünde
Düsün bir kere! Sen korkuyla birlikte hizla geçiyorsun. Sirattan geçis hizinin, günahlarinin agirlik veya hafifligine göre oldugunu göz önüne getir. Köprünün sonuna varmissin. Gönlünde ümit agir basmis, vücudunu nur bürümüstür. Henüz Siratin üzerindeyken Cennetin nimetlerini gözlerinle görüyorsun. Kalbin, Cennete, Allahin komsuluguna erecegine artik kesin olarak inanmistir. Allahin rizasina özlem duyuyorsun, nihayet Siratin sonuna gelmissin. Bir ayagini, Cennetin kapisiyla Siratin ucu arasindaki bölgeye atiyorsun. Attigin ayagin yere basiyor. Henüz diger ayagin Siratin üzerinde bulunuyor. Korku ve ümit birlikte kalbini kaplamis ve sana galip gelmislerken diger ayagini da atiyorsun. Artik Sirati bütünüyle geçmissin. Söz konusu bölgede iki ayagin da iyice yere basmis. Bütün vücudunla köprüden ayrilmis ve onu geride birakmissin. Cehennem, üzerinden geçenlerin altinda çalkalanip duruyor.
Sen Siratin üzerindeki insanlara ve altindaki Cehenneme bakiyorsun. Cehennem öfke ve hiddetle kükreyip homurdanarak Sirattan ayagi kayanin üzerine atilmakta, kafa ve vücutlarini bürümektedir. Allahin seni kurtardigi tehlikenin büyüklügüne dönüp baktiginda kalbin sevinçten uçmaktadir. Allaha hamdedersin. Sükür duygularin bir kat daha artar. Acizligine ragmen Cehennemden seni kurtarmistir. Cehennemi ve köprüsünü arkanda birakmis, Rabbinin komsuluguna, Cennete dogru gidiyorsun. Sonra güven içerisinde Cennetin kapisina adimini atiyorsun. Kalbin sevinç ve nese ile dolmustur. Sevinç ve sürurla yürümeye devam ediyorsun.
Cennetin Kapisina Varis
Tam Cennetin kapisina varinca, kapi bütün güzelligiyle boy gösterir. Güzellik ve nuruna, Cennet ve surlarinin hüsn-ü cemaline bakiyorsun. Sen ve öteki Allah dostlari Cennetin kapisina vardiginizda kalbin sevinçten uçar. Neseli ve sürurlu gönlün Cennete girmeye can atmaktadir. O nurlu kafile arasina katilmis kendini bir düsün! Onlar, kerem ve hosnutluguna mazhar olmus bahtiyarlardir. Çehreleri Allahin rizasiyla piril pirildir. Sevinçli, neseli ve sürurludurlar. Cennetin kapisina, mezarinin tozu topragi, mahserin harareti ve basindan geçenlerin yorgunluguyla varmissin. Allahin, dostlari için hazirladigi pinara ve güzel suyuna bakarsin. Sogukluguna ve güzelligine sevinerek içine dalarsin. Çok hos ve soguk olarak buluyorsun. Mahserin biraktigi üzüntüyü bir anda giderir. Seni her türlü toz ve kirden tertemiz eder. Dokunur dokunmaz hissettigin güzel suyundan dolayi son derece sevinçlisin. Siratin hararetinden ve kavurucu sicagindan yeni kurtulmussun.
Cennetin kapisina, atesin, bedeninin bir kismini kizgin hararetiyle yiyip bitirdigi bazi kimseler de ulasirlar. Sen de öyle biri olabilirsin. Mahserin hararetinden, mahlukatin nefeslerinin hararetinden, Siratin kavurucu mesakkatinden kurtulusu ne zannedersin?
Bütün bunlardan geçerek Cennetin kapisina kadar varmissin. Siratin hararetinden ve kiyametin yakici sicagindan sonra vücudun o suyun serinligine daldigi zaman kalbindeki sevinci bir tahayyül et!
Sen Cennete girmek ve orada ebedi kalmak için temizlenmek üzere yikandigini bildiginden dolayi son derece sevinçlisin. Sen ha bire o suda yikanirsin. Yakindikça rengin güzellik üstüne güzellik kazanir, vücudunun parlaklik, güzellik ve ferahligi artar. Sonra o sudan en güzel surette ve nurun tamamlanmis olarak çikarsin. O sudan çikip mükemmel güzelligine, yüzünün cemal ve parlakligina baktigin andaki gönlünün sevincini düsün! Çünkü, sen ancak Rabbinin katina, Cennete girmek için temizlendiginin kesin farkindasin.
Kötülüklerden Arindiran Pinar
Sonra baska bir pinara yönelip gider ve kaplarindan birini eline alirsin. Bakisini bir kabin güzelligine bir de içecegin güzelligine çevirdigini bir göz önüne getir! Sen bu içecegi ancak, kalbini her türlü kin ve düsmanliktan temizlemesi ve vücudunun sonsuza dek rahat etmesi için içtigini bilmektesin. Nihayet kadehi dudagina koyup da içtiginde tadini hiç bilmedigin ve içmesine aliskin olmadigin bir içecek oldugunu görürsün. Agzindan midene dogru süzülür süzülmez, hissettigin lezzetinden dolayi kalbin sevincinden uçar gibi olur.
Sonra için her türlü hastalik ve kötülükten tertemiz olur. Daha önce içinde bulunup da, seni gam, kaygi, hirs, sikinti, öfke ve düsmanliga dogru çeken her türlü tabiatlardan gögsünün temizlenis lezzetini hissedersin. O anda içinin temizlenis serinligi ne güzel ve bunun gönlüne sagladigi rahatlik ne hostur! Nihayet kalb ve beden temizligin tamamlanip Allah dostlarinin da seninle birlikte bu temizligi tamamlaninca -ki Allah seni de onlari da görüp bilmektedir- cömert ve merhametli olan Mevlan, Cennetin meleklerden olan bekçilerine emreder. Onlar sürekli olarak Kendisine itaat etmekte, Ondan korkmakta, azabindan dolayi ürperip titremekte, Ona tazim ve tesbih ederek heybet duymakta ve gazabindan sakinmaktadirlar. Allah sözü edilen bekçilere, dostlari için Cennetin kapilarini açmalarini emreder.
Açilan Cennet Kapilari
Onlar Cennetin avlu ve bahçesinden kapisina dogru hizla kosarlar. Cennetin kapisina gelirler, kapilari açmak için ellerini uzatirlar. Girmeye artik kesin olarak kanaat getirdiginden gönlün sevinç ve sürurla dolar. Cennet kapilarinin gicirtisini isitirsin de içini nese kaplar, kalbine sevinç hakim olur. Âlemlerin Rabbinin Cennetinin kapisi kendilerine açilanlarin sevinci ne muazzam sevinçtir!
Cennete Giris
Cennetin kapilari açilinca, güzel kokularinin meltemi ve akar sularinin hos sesi dalga dalga yayilir. Yüzünü ve bütün bedenini adeta oksar durur. Cennetin hos rayihalari, keskin misk kokusu, kirmizi zaferani, sari kafuru ve gri anberi, meyvelerinin nefis kokulari, güzelim agaçlari, oksayici meltemleri her tarafta dolup tasar. Bu güzel kokular ve esintiler, koku alma duyunda bi
birine karisir, nihayet beynine ulasir, hoslugu kalbini doldurur, oradan da bütün organlarindan tasar. Gözünle Cennet kösklerinin güzelligine, yesil zümrütten, kirmizi yakuttan, beyaz inciden büyük taslarla örülmüs binalarina bakarsin. Nuru, parlaklik ve güzelligi her tarafi kaplamistir. Allah onlari berraklik ve parlaklikta mükemmel yaratmistir.
Bu ve Cenneteki diger seylerin nuru birbirine karismistir. Oraya girdiginde, çok büyük nimetlere erecegini ve Rabbinin cemalini seyredecegini bildiginden, gönlün sevinçle dolarak Allahin perdelerine bakarsin. Cennet havalarinin ve rüzgarlarinin hos kokusu, manzarasinin parlakligi, meltemlerinin tatli rayihasi ve oksayici serinlgi bir araya gelmistir. Bu, yüzüne ilk deyip oksayacak olan güzel esintilerdir.
Nurlu Kafile
Düsün bir kere! Cennete girmekle mesrursun. Kapisinin, senin ve seninle birlikte diger Allah dostlari için açildigini biliyorsun. Sevincin, baktiginda gördügün gözalici güzelligi, ondan yayilip gönlüne kadar ulasan hos kokusu, yüz ve bedenini oksayan nefis havasi ve serin melteminden ileri gelmektedir. Düsün bir kere! Allah sana bütün bu seyleri ihsan etmis. Bu manzara karsisinda sevincinden ölsen bile sana çok görülmez. Nihayet melekler Cennetin kapisini açinca, senin ve seninle beraber diger Allah dostlarinin yüzüne gülümseyerek sizi karsilarlar. Sonra Allahin izzetine yemin ederek yaratildiklari günden beri ancak bu anda ve sizin için güldüklerini söylerler.
Sonra size Selamün aleyküm! diye seslenirler. Mükemmel suretleri ve parlak nurlari yaninda bir de güzel nagmelerini, hos sözlerini, tatli selamlarini bir tasavvur et! Sonra selamlarina su sözleri de eklerler: Tertemiz geldiniz. Artik ebedi kalmak üzere girin buraya! (Zümer Suresi: 73) Cennetlikleri, her türlü kir, pas, kin ve sinsilik gibi maddi ve manevi pislikten temiz olmak ve dini ve dünyevi bütün kötülüklerden uzak bulunmakla överler. Sonra Allah adina, Onun saadet yurdu olan Cennete girmelerine izin verirler. Sonra orada sonsuza dek kalacaklarini bildirerek: Tertemiz geldiniz. Artik ebedi kalmak üzere girin buraya! (Zümer Suresi: 73) derler.
Sen ve seninle birlikte Allahin sevgili kullari bunu isitince içeri girmek için kapiya kosarsiniz. Kapilar girenlere dar gelir. Tipki Utbe bin Gazvanin Hz. Peygamber (s.a.v.)den naklen belirttigi gibi: Cennetin kapisindan sikisarak girmeleri benim için sefaatimden daha önemlidir. Cennetin kapisi izdihamdan dolayi sikisir. Kirk senelik yürüyüs genisliginde olan kapinin, Rahmanin dostlarinin kalabaligina dar gelmesini ne saniyorsun? Yakut ve inciden yapilmis saraylarinin güzelligini görerek kosan bu kalabalik ne degerli bir kalabaliktir!
Düsün bir kere! Mahserin o kalabaligi içerisinde Allah seni affetmis. Cennetin kapisina dogru kosanlarla birlikte kosuyorsun. Temizlenmis vücutlarla parlamis ve dolunay gibi aydinlanmis yüzlerle sevinenlerle birlikte seviniyorsun. Vücutlarindan günesin isinlari gibi nurlar saçilmaktadir! Sen Cennetin kapisini geçip topragina ayak bastiginda bakarsin ki, o keskin bir misk ve üzerinde olgun bir zaferan yesermistir. Misk, gümüs gibi parlak bir zeminin üzerine serpilmistir. Etrafinda da zaferan bitmistir.
Ölümsüzlük Yurduna Ilk Adim
Iste bu, azap ve ölümden emin olarak ölümsüzlük topragina attigin ilk adimdir. Sen misk topragi ve zaferan bahçesi içerisinde adim adim ilerliyorsun. Iki gözün, agaçlarinin güzelliginden ve manzarasinin göz aliciligindan dogan inci gibi parlak güzelligine takilip kalmistir. Sen iste böyle zaferan bahçelerinde ve misk yiginlari içindeki Cennet topraklarinda gezerken birden Cennetteki zevcelerin, çocuklarin, hizmetçi ve usaklarin arasinda -Ali bin Ebi Talib (r.a.)in belirttigi gibi- Falanca geldi! diye seslenilir. Hepsi de seni karsilamaya gelirler. Tipki dünyada kayip kisisinin geldigi kendisine müjdelenen bir kimsenin sevindigi gibi senin gelisinden dolayi sevinirler.
Sen saraylarina bakarken, birden onlarin tatli seslerini ve hos karsilayislarini duyarsin. Bundan dolayi sevincinden uçar gibi olursun. Onlarin senin hakkindaki tezahürat seslerini duydugunda hissettigin sevinçle kendinden geçerken, usaklar sana dogru hizla kosarlar. Cennet çocuklari yolunda saf baglarlar. Usaklar sana dogru gelirlerken, sabirsizliktan zevcelerini bir telastir almistir. Her birisi senin gelisini görüp, dönerek kendisine haber vermek ve bu sevinçli müjdeyi kendisine ulastirmak için birer hizmetçisini gönderir. Seni karsilamadan önce hizmetçiler seni görürler. Sonra her esinin hizmetçisi kosarak yanina döner. Senin gelisini kendisine müjdelediginde her birisi hizmetçisine: Sen gerçekten onu gördün mü? diye siddetli sevincinden inanamayacak. Sonra her birisi baska bir hizmetçi gönderir. Senin geldigine iliskin pespese müjdeler kendilerine gelince, sevinçten yerlerinde duramazlar. Eger Allah çadirlarindan disari çikmamayi kendilerine zorunlu kilmasaydi seni karsilamak üzere bizzat çikacaklardi. Nitekim Mevlan söyle buyuruyor: Otaglar içinde sahiplerine tahsis edilmis huriler vardir (Rahman Suresi: 72) Ellerini kapilarinin kenarina dayayip baslarini disari çikarirlar ve çehrenin ne zaman kendilerine görünecegini, uzun hasretlerinin ve siddetli özlemlerinin ne zaman dinecegini, gözlerinin nuru, rahatlarini kaynagi, Rablerinin dostu ve Mevlalarinin sevgilisini görecekleri ani dört gözle beklerler.
Sen saraylarinin parlak güzelligine bakarak misk tepeleri ve zaferan bahçeleri arasinda gezinirken, usaklarin olanca nur ve güzellikleriyle seni karsilarlar. Huzuruna gelen ilk usagini öylesine büyük görürsün ki, Rabbinin meleklerinden biri sanirsin. O sana söyle der: Ey Allahin dostu! Ben sadece senin bir hizmetçinim. Senin emrine verildim. Benden baska yetmis bin usagin daha vardir. Sonra parlaklik ve nurlariyla hizmetçiler birbirini takip eder. Her biri seni saygiyla selamlar.
Cennet Saraylarina Varis
Sen Cennette iken gönlünün sevincini bir düsün! Usaklarin, huzurunda ayakta beklemekte, sana saygi göstermektedirler. Arkasindan sedeflerindeki incileri andiran hizmetçilerin seni karsilayip selamliyorlar. Sonra gelip huzurunda divan duruyorlar. Daha sonra usak ve hizmetçiler kafilesi arasinda ihtisamla yürüyorsun. Sana, saraylarina, Mevlan ve Sultaninin senin için hazirladigi nimetlerin yanina kadar refakat ediyorlar. Sarayinin kapisina geldiginde, perdedarlar kapiyi açiyorlar, perdeleri kaldiriyorlar. Hepsi de sana saygi ve tazim göstererek ayakta bekliyorlar. Saraylarinin kapilari açilip salonlarinin parlak güzelliginden, süslü agaçlarindan, nefis bostanlarindan, parlak avlularindan, aydinlik odalarindan perde kaldirildigi zaman göreceklerini bir tahayyül et!
Sen bütün bunlara bakarken, birden bire hizmetçilerin zevcelerine yüksek sesle müjdeyi iletiyorlar: Bu falan oglu falandir. Sarayinin kapisindan içeri girmistir! Onlar senin gelis ve saraya giris müjdeni duyar duymaz, perdeler arkasindaki karyolalarina serili yataklarindan asagi atlarlar. Çadirlar ve kubbelerinin altinda gözlerin onlara bakmaktadir. Seni görmeye karsi duyduklari sevinç ve özlemin kendilerini nasil da hafiflestirdigini ve yataklarindan inislerini görmektesin. O nazli, niyazli, hüsün ve cemalli güzellerin çalimla ileri dogru atilislarini bir tasavvur et!
Güzel çehreleri ile, hülle ve ziynetleri içerisinde, vücutlari nazla beslenip büyütüldüklerini gösterir biçimde her birisinin hizla ileri atildigini bir düsün! Mükemmel kametiyle divanindan kubbesinin salonuna ve çadirinin ortasina inisini bir göz önüne getir! Çadir ve kubbelerinin kapisina ulasincaya kadar hizla ilerlerler. Sonra sen gelinceye kadar içinde bekletildikleri çadir ve otaglarinin kapisinin yanlarina ellerini dayarlar. Böylece ayakta durup bas ve çehrelerini disariya uzatirlar. Senin gelisinden dolayi sevinç ve neseyle dolu bir kalb ve büyük bir merakla sana bakarlar.
Ceylan Gözlü Güzeller
Gönlünün sevinci ve kalbinin nesesiyle durumunu bir düsün! Gözlerin onlara ilismis, güzel yüzlerine ve nazli gözlerine bakisin takilmis. Onlarla yüz yüze gelince gözlerin sasar, gönlün sevinçle tasar, gözlerinin gördügü, gönlünün hissettigi saadet duygusunun doldurdugu kalbinin heyecanindan saskin ve kendinden geçmis gibi kalakalirsin. Sen onlara dogru hasmetle yürürken, birden bire otaglarinin kapisina kadar gelirsin. Onlar da hizlica ve telasla sana dogru gelirler. Ask ve muhabbet onlari hafiflestirmistir. Vücutlarinin nazla beslenmesinden ve cisimlerinin ahenk ve mükemmelliginden salinarak yürürler. Sonra onlardan her biri sana söyle seslenir: Sevgilim, bize geç gelmene sebep olan nedir? Sen söyle cevap verirsin: Allah su su günahimdan dolayi beni o kadar çok bekletti ki, ben size kavusamayacagimi sandim. Sündüs ve ipek giysiler içerisinde, sana olan özlem ve sevgilerinden aceleyle yürüdükleri için lüks elbiselerinin eteklerini misk zemini üzerinde sürüyerek etrafa hos koku yayilmasina ve zaferan otlarinin dalgalanmasina sebeb olurlar. Onlardan en önde olani, Hz. Peygamber (s.a.v.)in buyurdugu gibi, parmak uçlarini, bileklerini ve yüzüklerini sana uzatir.
Kafur ve zaferandan yaratilmis, binlerce sene nazla beslenmis parmaklarin güzelligini bir düsün! Ellerini sana uzattiginda nasil bir nurla parladigini ve nasil bir isik saçtigini bir tasavvur et! Parmaklarini parmaklarin arasina aldiginda, nazla ve niyazla beslendiginden ipek gibi yumusakligiyla neredeyse parmaklarin arasindan kayacaktir. Ellerine dokunmaktan aldigin latif ve hos duygu gönlüne ulasir ulasmaz sevincinden aklin uçar gibi olur. Sonra onun nazli ve niyazli bedenine elini uzatiyorsun. O da seni bagrina basiyor. Elini boynuna doluyorsun. Ellerin gerdanliklarina degiyor. Birbirinizi candan kucakliyorsunuz. Seni bagrina bastiginda, cisminin nazlilik ve nazeninliginden adete garkoluyorsun. Onun hüsn-ü cemalinden ve kucaklama lezzetinden duydugun hazzi bir düsün!
Sonra onun güzel ve hos kokusunu koklarsin. Gönlün ondan baska her seyden geçer. Öyle ki ona dokunmadan ve hos kokusunu almadan ötürü ruhuna ulasan sevince gark olur ve sürurla dolar. Sen bu haldeyken birden bire digerleri de yanina üsüsürler, seni kucaklar ve buseler kondururlar. Yüzün, onlarin buseler konduran gonca misali agizlariyla dolar. Yüz güzellikleri seni kaplar. Saçlariyla vücudunu örterler. Hos kokulari burnunu doldurur. Onlar böyle, seni öpüp koklarlarken ve nazli bedenleriyle kucaklarlarken bir düsün! Sana olan derin sevgileri ve uzun özlemleri nedeniyle sana sarildiklarinda büyük bir mutluluk hissederler. Seni birakmak istemezler ve senin hos ve nefis kokunla saadete gark olurlar.
Allahin Vaadi Haktir
Sürur ve saadet gönlünde iyice yer edip, nesenin lezzeti bütün bedenine yayilinca, Allahin (dünyada) sana olan vaadini hatirlarsin. Bunun üzerine sana verdigi sözü gerçeklestiren ve vaadini yerine getiren Allaha yüksek sesle hamd edersin.
Sonra, iyi islerde çaba ve gayretinle onlari Allahdan istedigini hatirlarsin. Iste sen onlari öpüp koklarken dünyada isledigin o salih amellerinin mükafatiyla yüzyüzesin: Çalisanlar böylesi bir basari için çalissin! (Saffat Suresi: 61) Sonra onlar sana, sen de onlara övgüler yagdirirsiniz. Sonra hepsi, güzel huylariyla hayatini senlendireceklerini yüksek sesle söyle dile getirirler: Biz hosnut olanlariz, hiçbir zaman kizmayiz. Biz karar kilmislariz, hiçbir zaman göçmeyiz. Biz ebedi yasayanlariz, hiçbir zaman ölmeyiz. Biz nimetler içinde nazla büyüyenleriz, hiçbir zaman sikinti çekmeyiz. Müjdeler sana, sen bizimsin, biz de seniniz! Sonra onlarla birlikte yürümeye devam edersin. Sen hurilerden, vildan ve hizmetçilerden meydana gelen kafilenin arasinda yürürken ne güzel bir manzara arzedersin!
Nihayet bazi otaglarinin yanina varirsin. Yakut ve zümrütle süslenmis içi bos bir tek inciden meydana gelen bir çadir görürsün. Içine bir göz atarsin. Yataklarini, halilarini, yastiklarini, odalarinin güzel yapilmasini görürsün. Binalari, inci ve yakuttan büyük taslar üzerinde katlar halinde örülmüstür. Sonra astarlari ipek ve atlastan olan dösekler serili ve bütün yüksekligiyle tahtini bulursun. Çarsaflarinin yüzünden yogun bir nur yükselmekte, kenarlarindaki ipek ve dibactan yesil tüylerin güzelligi göz kamastirmaktadir. Burasi özel meclis fasillarinin yapildigi yerdir. Bunlara baktikça gözlerin sasar. Sonra tahtindan, zevcelerin için kurulmus özel mahfili seyredersin. Orada bir zevcen karyolasindan yukaridaki tahtina bakip durmaktadir.
Küçük Birer Cennet: Huriler
Kapilarin, perdelerin, kubbe ve salonunun güzelligini bir düsün! Güzel yataklariyla, tahtlariyla, sütunlariyla, yüksekligiyle, halilariyla ve kurulu otaglariyla hepsini bir tasavvur et! Yatagina yaklastiginda, tahtinla birlikte durursun. Zevcen önce oraya çikar. Sen de pesinden çikarsin. Oraya çikinca karsi karsiya oturursunuz. Bu sekildeki manzaraniz ne güzeldir!
O, yüzünün hüsn-ü cemali ve cisminin nazliligiyla kiymetli elbiseleri ve ziynetleri içerisinde, kolunda bilezikleri, parmagindaki yüzükleri, ayagindaki halhallari, belindeki kemerleri, inci ve cevherle süslü atkilari, boynundaki gerdanliklari, bütün bunlarin üzerinde basindaki inci ve yakutla süslenmis taci, tacinin altindan ve omuzlari üzerinden eteklerine ve ayaklarina kadar serpilmis saçi bulunmaktadir.
Sen onun ayna gibi olan boynunda kendi yüzünü, o da senin boynunda kendi yüzünü görebilmektedir. Cennet çocuklari çadirinin etrafinda senin ve zevcenin hizmetini beklemektedirler. Otaginin kenarlarindan agaç dallari meyveleriyle sarkmakta, sarayinin etrafinda irmaklar muntazam bir biçimde akmakta, o irmaklardan kollar otaginin üzerine uzanarak, sarap, bal, süt ve selsebilini sana sunmaktadir. Senin ve zevcenin güzelligi doruga ulasmis bulunmaktadir. Sen de ipek ve sündüsten elbiseler giymis, vücudunun her mafsalina altin ve inciden bilezikler takmissin. Inci ve yakuttan mamül tacin, basinin üzerinde durmaktadir. Inciden olan tacin çehreni nur ile parlatmaktadir. Hususi Cennetin ve bütün saraylarin senin vücudunun parlakligindan ve yüzünün nurundan piril piril aydinlanmaktadir.
Cennet Irmaklari
Saraylarin seffaf olup içeriden disariyi gösterdigi için bütün zevcelerini ve hizmetçilerini, saraylarinin bütün binalarini görebilmektesin. Agaçlarinin meyveleri üzerine kadar sarkmakta, sarap ve süt irmaklarin altindan, su ve bal irmaklarin ise üzerinden akmaktadir. Sen zevcelerinle birlikte koltuklarinda oturmaktasiniz. Kapilarinin kanatlarini açmis, üzerine ise otaginin perdesini çekmissin. Hizmetçiler ve Cennet çocuklari çadirinin etrafini sarmislar. Sen onlarin Rabbine olan tesbih seslerini isitmektesin. Içinden geçen her seyden aninda haberdar olur ve caninin çektigi ve arzu ettigin her türlü nimet ve ikrami getirip sana sunmaktadirlar.
Sen ve zevcen, en mükemmel sartlarda ve eksiksiz nimetler içerisindesiniz. Onun hüsn-ü cemal ve mükemmelligine baktiginda hayretten hayrete düsüp gözlerine inanamazsin. Güzelliginden dolayi kalbin cosar. Sevimliliginden dolayi gönlün kendisine isindikça isinir. Sen koltugunun üzerinde otururken, o senin nedimin olup, birlikte Cennet içeceklerinden içersiniz, inciden kadehler ve gümüs gibi beyaz cam sürahilerle birbirinize Cennet sarabi, selsebil ve tesnim ikram etmektesiniz. Onun elindeki yakut ve inciden kadehi bir göz önüne getir!
Inci gibi parlayan güzel disleriyle gülümseyerek sana kadehi uzatiyor. Parmaklarinin nuru, yüz ve gerdaninin nuru, Cennetin nuru ve karsida duran senin yüzünün nuru birbirine karisarak kadehe yansiyor. Parmaklari arasindaki kadehte, kadehin parlakligi, sarabin parlakligi, yüz ve gerdaninin parlakligi, dislerinin parlakligi toplaniyor. Senin gibi Cennette yaratilisi mükemmel ve henüz tüyleri çikmamis bir delikanli haline gelen, parlak yüzlü, bembeyaz cisimli, sik elbiseli; içine yakutun kirmiziligi, incinin beyazligi karismis som altindan yapilmis sari ziynetli bir gencin (kendinin) saçlarini ne zannedersin! Zevce olarak sana ihsan edilen o gül yüzlü de ne güzeldir!
Çocuk gibi masum, cana yakin, hos sözlü ve mükemmel yaradilislidir. Yüzünün güzelligi ne harikadir! Gögüsleri ne beyaz, bedeni ne zariftir! Nazla beslenip büyütülmesi kendisine mükemmel bir letafet ve nezaket kazandirmistir. Ceylan gözleriyle nazli nazli sana bakmakta, tatli ve açik sözleriyle seninle konusmakta, ask, sevgi ve coskuyla seninle oynasmaktadir. Elinde, sadeligi ve cisminin inceligiyle seffaf ve essiz yakuttan veya gölgesiz saydam inciden bir kadeh bulunmaktadir. Elinin güzelligi ve yüzüklerinin nuruyla kadehin güzelligine daha bir güzellik katmistir. Kendisinin beyazligi, içecegin beyazligi, tutanin elinin beyazlik ve güzelligiyle kadehin güzelligini bir tasavvur et! Inci, yakut veya gümüsten olan kadehin onun mükemmel parmaklari arasindaki manzarasini bir göz önüne getir. Inci gibi güzel disleriyle gülerek kadehi sana uzatiyor. Parmaklarinin nuru, yüz ve gerdaninin nuruyla birlikte kadehe yansiyor.
Nur Üstüne Nur
Sen karsisinda oturuyor ve sen de gülüyorsun. Elindeki kadehin üzerinde, senin nurun, kadehin nuru, içecegin nuru, onun yüzünün, gerdaninin, gülüsünün nuru ve Cennetin nuru bir araya geliyor. Kadehi bütün bu nur ve isiklarla bir tasuvvur et! Ellerinde piril piril parliyor. Ellerindeki bütün yüzük ve bilezikleriyle kadehi sana uzatiyor. O ne tatli uzatma ve ne göz alici el!
Sonra o güven, lezzet ve sevinç ülkesinde pes pese sarap kadehlerini sunuyor. Sen de elinden aliyor, dudaklarinin üzerine koyuyor ve yudum yudum içine çekiyorsun. Nesesi ta kalbine kadar sirayet ediyor. Lezzeti organlarina yayiliyor. Ondan daha önce hiç tatmadigin bir haz ve lezzet aliyorsun. Cennet çocuklari etrafinda hizmet için ayakta durmaktadir. Bunu düsün! Elinden kadehi alip içersin, arkasindan ellerinle ona geri verirsin, o da gülerek ve güzel elleriyle senden alir. Bu ne tatli gülüstür! Böylece kadeh ellerinizde dolasip durur. Içecegin nuru yanaklarina yansir. Ikiniz de yüksek sesle Mevlaniz ve Efendinize hamd ve tesbih edersiniz. Çocuklar ve hizmetçiler de size cevaben tesbih ve tehlil (la ilahe illallah) seslerini yükseltirler. O saray ve otaglarda, nagmelerle yükselen o ses ne güzeldir! Siz böyle lezzet ve sevinç içerisindeyken, yüz yillar geçmis ve siz kalblerinizin nimetlerle mesgul olmasindan farkinda bile olmamissiniz.
Ziyaretçi Melekler
Birden grup grup melekler ziyaretine gelirler. Rabbinden kiymetli ve latif hediyeler getirirler. Rabbinin bu elçileri sarayini bekleyen nöbetçiler ve hizmetine amade usaklarin yanina vardiklarinda onlardan, yanina varmak ve Mevlandan sana getirdiklerini takdim etmek için izin isterler. O zaman nöbetçi ve perdedarlarin Rabbinin meleklerine söyle derler: Allahin dostu, esleriyle birlikte mesgul ve istirahattadir. Biz ona olan saygi ve tazimimizden rahatsiz etmek istemiyoruz. Iste büyük ve yüce olan Rabbin bu gerçege su ayetiyle isaret buyuruyor: ...Cennetlikler, gerçekten nimetler içerisinde sefa sürerler. (Yasin: 55) Müfes-sirler bu ayeti isaret ettigimiz sekilde açiklarlar. Bu ne büyük nimet, ne muazzam saltanat ki, Rabbinin elçileri bile yanina varmak için izin isterler!
Cennetinde dostlarinin sanini yücelten Rabbin bu saltanata söyle isaret buyuruyor: Ne yana bakarsan bak yiginla nimet ve ulu bir saltanat görürsün (Insan: 20) Bu ayetin tefsirinde söyle denilmistir: Bu saltanat meleklerin kendilerinden izin istemelerine isarettir. Kapida Allahin gönderdigi elçi söyle seslenir: Ey Allahin dostu, iznin alinmadan yanina girilemez. Ey Allahin dostu, sen Allahin rizasina ermissin, saltanat, arzu ve hayallerinin zirvesine ulasmissin.
Perdedarlarinin, yanina varmalari için senden izin istemeyeceklerini söyledigi zaman melekleri ve su sözlerini bir tahayyül et: Biz ona Allah tarafindan gönderilen elçileriz. Rabbinden birçok hediye ve armaganlarla geldik. O zaman perdedarlarin hemen davranirlar ve yanina varmalari için senden izin isterler. Perdedarlarinin o andaki durumlarini bir düsün! Kapiyi çalmak üzere ellerini kirmizi altin tahtalar üzerinde inci ile süslenmis yakuttan halkaya uzatir ve sarayinin kapilarini çalarlar. Yakuttan halkalar inci ve zümrütten olan sarayinin kapisina degince, duyabildigin en güzel sesten daha güzel bir ses çikarirlar. Bu sesi duyanlarin kulaklari haz, gönülleri neseyle dolar. Agaçlar kapinin bu sesini duyunca meyveleri birbiri üzerine egilir. Bundan da hos ve nefis kokulu bir meltem yayilir. Sen yüzünün cemali ve nurunun parlakligiyla otagindan disari çikarsin. Perdedarlar sana dogru kosarak gelirler. Hürmetlerinden ve nurunun gözlerini kamastirmasindan dolayi gözlerini kaldirip sana bakamazlar. Söyle derler: Ey Allahin dostu, Allahin sana gönderdigi elçiler kapida bekliyorlar. Yanlarinda Rabbinden getirdikleri kiymetli hediyeler vardir. Sen onlara söyle cevap verirsin: Mevlanin elçilerine izin verin! Sen izin verir vermez, kapicilar kendilerine sarayin kapisini açarlar. Sen koltuklarina yaslaniyorsun. Senin oturma salonuna girerler.
Cennet çocuklari önünde el pençe divan durmuslardir. Melekler, güzel suretleriyle ellerindeki hediyeler parildayip nurlar saçarak sana dogru gelirler. Degisik kapilardan bulundugun yere girerler ki, Rabbinin sana verdigi, her kapidan bir selam sözü gerçeklessin. Her kapidan güzel nagmeleriyle Esselamü aleyküm! diyerek sana selam verirler. Sonra da sunu eklerler: Ey Allahin dostu! Rabbin sana selam söylüyor. Sana bu hediye ve armaganlari gönderdi.
Beklenmeyen Yeni Mutluluklar
Rabbinin sana olan armagan ve lütuflari karsisinda kalbinin sevincini bir düsün! Melekler yanindan ayrilinca, Allahin sana bir nimeti olan zevcene bakarsin. Gözlerin sasakalmis, sevincin kat kat artmistir. Sen onunla birlikte son derece sevinç ve mutluluk içinde bulunurken, Allahin senin için yarattigi bir baska zevcenden en güzel bir nagme ve en tatli bir ifadeyle söyle bir çagri gelir: Ey Allahin dostu, bizim senden nasibimiz yok mudur? Bize de bakma zamanin gelmedi mi?
Kulaklarin onun güzel sözleriyle dolar dolmaz, güzel nagmesine karsi içinde dogan ask ve sevgiden dolayi neredeyse kalbin yerinden uçar. Hemen cevap verirsin: Allah hayrini versin, sen kimsin? Hemen cevap verir: Ben Allahin kendileri hakkinda söyle buyurduklarindanim: ...Onlar için ne mutluluklar saklandigini hiç kimse bilmez. (Secde Suresi: 17)
Tahtindan hizla inip otaginin ortasina gelisini bir göz önüne getir! Sonra emrine verilen Cennet çocuklarinin ve hizmetçilerinle birlikte yürürsün. Onun da çocuklari ve hizmetçileri seni karsiliyorlar ve sana refakat edip inci ve yakuttan bir saraydaki kirmizi yakuttan yapilmis bir otaga seni götürüyorlar. Sen sarayinin kapisina yaklastiginda usak ve hizmetçilerin sana kapilari açiyorlar. Sen mutluluk ve sevinç dolu olarak içeri giriyorsun. Sarayin kapisini, perdelerin güzelligini, usak ve hizmetçilerin hüsün ve cemalini bir düsün!
Sonra esinin seni çagirdigi sarayinin kapisindan içeri giriyorsun. Girer girmez gözlerin yesil zümrütten olan duvarlarinin güzelligine, bahçelerinin, göz aliciligina, yapisinin çekiciligine, avlusunun parlakligina takilir. Zevcenin içinde bulundugu otaga bakiyorsun. Senin ve esinin yüzünün nurundan zaten nurani olan otag daha da aydinlanip parlar. O seni ipek, atlas ve erguvandan dösekler üzerinden seyreder. Hemen tahtindan iner. Sana olan siddetli özlem onu hafiflestirmis, ask onu rahatsiz etmistir. Merhaba! diyerek saygi dolu ifadelerle seni karsilar. Sonra seni kucaklamak üzere yaklasir. -Nitekim Enes bin Malik (r.a.) Hz. Peygamber (s.a.v.)den, hurilerin Allahin dostunu karsilayip onunla tokalastigini söyledigini nakletmistir.- Olanca güzelligi ve essiz yüzükleriyle ipek gibi yumusak ellerinin avucunda bulunusunu bir tasavvur et!
Sen yüzünün güzelligi, cisminin nazliligindan, saç tellerinin parildamasindan duydugun hayret ve hayranlikla kendinden geçmis gibisin. Sonra elinden tutarak birlikte senin kurulu tahtina geliyorsunuz. Birlikte tahta çikiyorsunuz. Üzerinize muhtesem gerdek perdesi geriliyor. Esini kucakliyorsun ve bu halde üzerinizden uzun zamanlar geçiyor. Sonra hizmetçi Cennet çocuklari, sürahi ve kadehlerle huzurunuza gelip el pençe divan durarak, saf halinde bekliyorlar. Sonra size sakilik yaparak içecek ikram ediyorlar.
Katimizda Dahasi Vardir!
Siz bu sekilde sevinç ve nese doluyken, birden baska bir sarayindan baska biri seslenir: Ey Allahin dostu! Bizim senden nasibimiz yok mu? Bizi özleyecegin an gelmedi mi? Sen hemen sorusuna soruyla karsilik verirsin: Allah hayrini versin, sen kimsin? Sana söyle cevap verir: Ben aziz ve celil olan Allahin kendisi hakkinda söyle buyurdugu kisiyim: ...katimizda dahasi da vardir. (Kaf Suresi: 35) Bunun üzerine sen onun yanina varirsin. Böylece saraylarindaki, ölmez çocuklar ve itaatkar hizmetçiler arasindaki eslerini tek tek ziyaret ederek sonsuz bir nimet ve mükemmel bir sevinçle dolasip durursun. Her türlü sikinti senden uzaklastirilmis. Her çesit eksiklik senden giderilmis. Her türlü kirden temizlenmissin. Orada ayrilik nedir bilmezsin. Çünkü Yüce Allah kalbine yönelerek üzüntülere söyle buyurmustur: Buradan yok olun ve sonsuza dek geri dönmeyin! Sevince emrederek söyle buyurmustur: Burada yerles, sonsuza dek ayrilip gitme! Hastaliklara söyle buyurur: Bedeninden uzaklasin, sonsuza dek de ona gelmeyin! Sagliga söyle buyurur: Bedenine yerles, hiçbir zaman uzaklasma!
Öldürülen Ölüm
Senin gözlerin önünde (bir koç sekline getirdigi) ölümü bogazlar. Sen artik ölümden emin kalmissin ve ondan hiçbir zaman korkmazsin. Sana Rabbinin yakinligi ve Cenneti ihsan edilmis. Senden razi olduktan sonra bir daha ebediyen Onun gazabindan korkmazsin. Nimetler içerisinde yüzersin, nikmet ve azabinin geleceginden korkmazsin. Çünkü sen kesin olarak biliyorsun ki, aziz ve celil olan Allah seni seviyor, senden razidir ve içinde yüzdügün nimetlerden memnundur. Allahin saadet yurdu ne muazzamdir! Allahin yakinlik ve himayesi ne büyüktür!
Ars seni gölgelendirmekte. Melekler, ölümle yok olmayan sonsuz bir hayatta, gidecek diye korkmadigin nimetler içerisinde Rabbinden sana sürekli lütuf ve ihsanlar getirirler. Rabbinin azabindan eminsin. Senden razi olduguna kesin inancin var. Afvinin serinligini ta kalbinde hissediyorsun.
Tuba Gölgesinde Sohbet
Allahin diger bütün dostlariyla birlikte zamanin musibetlerinden ve çaglarin nahos hadiselerinden emin olarak ve Tuba agacinin gölgesinde sohbetler yaparak sonsuza dek orada ikamet edecegini biliyorsun. Senin de içinde bulundugun Allah dostlari Tuba agacinin gölgesinde sohbet ederken, Allah, meleklerinden birine emrederek, kendilerine verdigi sözü yerine getirmek istedigini, gayet derecede ikram ve büyük bir sevince gark etmeyi arzu ettigini ilan etmesini söyler. Bunu da onlari kendisine yaklastirmak, Hos geldiniz! dileklerini dogrudan dogruya kendilerine iletmek, mübarek cemalini onlara göstermek, böylece en üstün bir makama çikmalarini, sevincin doruguna ulasmalarini ve saadetin zirvesine erismelerini saglamak istedigini ferman eder.
Rabbinden Gelen Davet
O anda birden bire söyle ilan eden melegin sesini isitirsin: Ey Cennet halki! Allahin size verdigi bir söz var ki, henüz yerine gelmemistir! Cennetlikler, kendilerine ihsan edilenleri çok büyük gördüklerini belirterek cevap verirler. Cennete girdirildiklerini, azabindan emin kilindiklarini, dolayisiyla mazhar olduklari lütuf ve ihsandan daha ötesi olmadigini söylerler. Sen de onlarla birlikte söyle dersin: Yüzümüze rahmetle bakmadi mi? Bizi Cennete koymadi mi? Bizi Cehennemden kurtarmadi mi?
Bunun üzerine melek kendilerine söyle seslenir: Allah, sizden Kendisini ziyaret etmenizi istiyor. Onu ziyaret edin. Onlar bu vaziyette iken, sevinç ve sürurlarindan kalbleri, ruhlari ile birlikte bedenlerinden uçacak gibi olurken bir de bakarlar ki, melekler yakuttan yaratilmis, sonra da ruh üfürülmüs, dizginleri altindan cins atlarla birlikte kendilerine dogru geliyorlar. Atlarin yüzleri parlaklik ve güzellik bakimindan kandiller gibidir. Küçük ve büyük pislikten temizdirler. Kanatlidirlar. Egerleri Cennetin kirmizi ipekleri ve bembeyaz tiftigindendir. Sirtinda kirmizi ve beyaz olmak üzere iki hat vardir. Biçim olarak da dünyadaki en essiz cins atlari andirmakla birlikte insanlar onlar gibi güzelini görmemislerdir.
Uçan Atlar
Hareket etmeye baslarken olanca kirmiziligi, parlakligi ve parildayan nuruyla Cennetin yakutundan yaratilan o cins atlari ve ne kadar güzel olduklarini bir düsün! O atlari, Cennet altinindan yaratilan dizginlerini ve onlari getiren meleklerin yüz güzelligini bir göz önüne getir. Melekler dizginlerinden tutmus, senin de içinde bulundugun Allah dostlarina dogru geliyorlar. Onlar kosarken son derece güzel yürüyüslü ve rahvandirlar. Çünkü cins atlar olup, insanlarin egitmesine ihtiyaç kalmadan yaratilistan egitilmis olarak var edilmislerdir. Son derece uysal olup hiç sikinti vermeden istenildigi yöne sevkedilebilirler. Meleklerin bu atlarla birlikte Cennetliklere dogru gelisini bir düsün!
Nihayet yanlarina geldiklerinde o atlari çöktürürler. O atlarin durus ve oturuslarinin güzelligini bir göz önüne getir. O anda, onlardan birine binip Rabbini ziyaret edenler arasina katilacagini biliyorsun. Melekler o atlari çöktürüp, atlar salih insanlarin istirahat yeri olan Tuba agaci altinda, zaferan bahçeleri içerisindeki misk tepecikleri üzerine ihinca, melekler Allahin dostlarina dönerek o tatli nagmeleriyle söyle derler:
Ey Rahmanin dostlari! Rabbiniz olan Allah size selam söylüyor ve ziyaretine gitmenizi istiyor. Dolayisiyla Onu ziyaret ediniz ki, O size baksin, siz de Ona bakasiniz. O sizinle, siz de onunla konusasiniz. O size cevap versin, siz de Ona cevap veresiniz. Size olan fazl ve rahmetini artirsin. Hiç süphesiz O, genis bir rahmet ve büyük bir lütuf sahibidir.
Senin de aralarinda bulundugun diger Allah dostlari bu sözleri duyunca, Rablerine olan sevgi ve özlemlerinden dolayi hemen kosarak atlarina binerler. Rablerine yakin olmak ve hakiki sevgililerini görmek için yüzlerinin güzelligi, nuru ve parlakligiyla nasil da hizla atilacaklarini bir düsün! Sen de onlarin arasindasin! Sag ayaklarini yakut, zümrüt ve inciden yapili özengilerine attiklari ani bir tasavvur et! Ayaklarinin güzellik ve yumusakligini bir göz önüne getir! O ayaklar güzellik bakimindan dünyadaki yapi ve özelliklerinden tamamen farkli bir biçimde yeniden yaratilmislardir. Allah o ayaklari Cennetinde her türlü afetten muhafaza etmis ve yaratilislarini boyali yapmistir. Sonsuza dek misk tepecikleri ve zaferan bahçeleri arasinda dolasirlar. Allah dostlarinin yakut ve inciden özengilere uzattiklari o ayaklarin saçtigi nurun güzelligini bir düsün! En güzel Cennet atlarinin en güzel özengilerindeki o ayaklarin parlakligini bir göz önüne getir. Hiçbir zorluk ve mesakkatle karsilasmadan ikinci ayaklarini da özengiye atarak, halis ipek ve erguvanla kapli inci ve yakuttan binekleri üzerinde dogrulurlar. Erguvanin kirmiziligi arasinda incinin beyazligi ne büyük bir güzellik arzeder! Sen ve onlar cins atlarinizin üzerine kurulunca, atlarini sahlandirirlar. Atlarin sahlanmasiyla ayaklari altindan savrulan misk tozlari onlarin elbiseleri ve üzerlerine serpilir. Sonra bütün atlar düzgün bir tek saf halinde dizilirler. Hiçbir egriligi bulunmayan dümdüz bir kafile olusur. Biri digerinin önüne geçmez. Bu ne muazzam kafile ve ne muhtesem süvari toplulugu!
Dümdüz bir saf halinde uzanan atlarinin ve yüzlerinin sergileyecegi manzarayi bir göz önüne getir. Yüzlerini bir nur halesi kusatmis, baslari üzerinde inci ve yakuttan taçlar bulunmaktadir.
Milyarlarca Nurani Sima
Bütün Cennetliklerin yüzlerinin bir araya gelisini ne zannedersin?! Milyarlarca nurani simanin bir anda sergiledigi manzarayi ne sanirsin! Baslarindaki inci ve yakuttan taçlari sayip bitirmek mümkün degil. Yüzlerinde parlak tebessümler ve çehrelerinde sevinçli gülücükler parildamaktadir. Cins atlariyla, kafilesinin intizamli yol alisiyla, Allah dostlarinin baslarindaki parlak taçlarinin tek çizgi halinde dizilisiyle, bu taçlari giyenlerin parlakligiyla bu süvari kafilesini bir düsünsen, sonra da onlar gibi olma özleminden canini versen sana çok görülmez.
Eger düsünürsen, sana onlara özenmek yakistigini anlarsin. Çünkü Rabbinin o dostlarina dünyada verdigi sözü mutlaka yerine getirecegini kesin olarak biliyorsun. Saf iyice düzene girip, baslar üzerindeki taçlar tek çizgi halinde dizilince: Rabbimize gidelim! diyerek hizla kosmaya baslarlar.
Yakuttan tirnaklariyla tek çizgi halinde ve ayni tempoda biri digerinin önüne geçmeksizin yol alirken o cins atlari bir düsün! Sirtlarindaki Allah dostlarinin vücutlari nazla titresiyor. Yürürken omuzlari hep ayni hizada, kosarken atlarinin ayaklari ve özengileri de düz bir çizgi halinde uzanip gidiyor. Ayaklariyla zaferan otlari dalgalaniyor. Cennet agaçlarina yaklastiklarinda, agaçlar kendilerine meyvelerinden atar. Onlar seyir halindeyken atilan meyveler gelip ellerine düser. Ellerinde o meyveler ne güzel! Agaçlar yana kayar ve yollarindan çekilirler. Çünkü Mevlalari, o agaçlara saflarini bölmemelerini, düzgünlüklerini bozmamalarini ve Allah dostuyla arkadasinin arasina gir-memelerini ilham etmistir. Zira Cennetlikler, dünyada Allah için birbirini sevdiklerinden Cennette de arkadastirlar. Bu dostlarin kilik kiyafetlerini, elbiselerini, renklerini ve bineklerinin rengini de bir yapar.
Yol Veren Cennet Agaçlari
Düsün bir kere! Rabbinin lütfuyla arkadasinla yanyana bulunuyorsun. Cennetin agaçlarina yaklasiyorsunuz. Agaçlar meyvelerini silkiyorlar, kopan meyveler sizin ve diger Allah dostlarinin ellerine düsüyor. Sonra kökleriyle birlikte yollarindan çekiliyor ve rahatça yollarina devam ediyorlar. Gönülleri hep gerçek sevgililerinin cemalini seyretmeye takilidir. Sevinçle yürüyorlar. Birbirlerine dönüp bakiyorlar, konusuyorlar, gülüsüyorlar, sakalasiyorlar, Cennete koymasi konusunda verdigi sözünü yerine getirdigi için Rablerine hamdediyorlar. Böylece yürümelerine devam ederken, bir de bakarlar ki Rablerinin Arsina yaklasmislardir. En güzel nur ve perdelerini görüyorlar. Bundan dolayi daha bir sevk, sevgi ve coskuyla atlarini kosturuyorlar.
Düsün bir kere! Cins atlari, düzenlerini bozmadan, piril piril parlayan yüzlerle uçuyorlar. Melekler onlari çepe çevre sarmis, kendilerini Rablerinin huzuruna dogru sürdükçe sürüyor. Nihayet Mevlalarinin Arsinin dibine kadar geliyorlar. O mekanin genisligini, nurunun güzelligini, parlaklik ve çekiciligini bir düsün! Misk tepeleri üzerinde sira sira yastiklar dizilmis ve halilar serilmistir. Onlardan her biri kendisine hazirlanan yeri tanir. Tahtlar, Allahin seçkin ve sevgili kullari içindir. Kendileri için hazirlanmis minberlere, koltuklara, minderlere ve halilara yaklasip, minber, koltuk veya mindere dogru o güzel ayagini özengiden indirince, hallerini bir düsün! Nihayet yerlerine kurulurlar. Inci ve yakutla yükseltilmis koltuklara oturan o diz ve bedenlerin içinde bulundugu nimet ve konforu bir düsün! O ne muazzam makam ve Allah dostlarinin o makamlara kurulusu ne muhtesem kurulustur!
Herkes yerlerini alip, makamlarina rahatça oturarak perdeler de nur ile parlayinca gözlerinin aldigi lezzeti varin siz kiyas edin! Hepsi dikkat kesilip can kulagiyla gerçek sevgililerinin söze baslamasini bekliyorlar. Mevlalari ve Sultanlarinin, manevi derecelerine göre kendi yakininda onlara lütfedecegine söz verdigi gerçek makamlarindaki oturuslarini bir tasavvur et!
Allaha En Yakin Olanlar
Evet, onlarin orada Allaha olan yakinliklari, manevi mertebelerine göredir. Allahi en çok sevenler, Ona en yakin oturanlardir. Çünkü, onlar dünyada en çok Allaha sevgi ve muhabbet beslemislerdir. Allahin Arsina en yakin oturanlar, insanlara karsi Onun hükümlerini uygulayanlar ve hüccetler ve delillerle dinini savunanlardir. Peygamberler ve Siddikler de makamlarina göre Aziz ve Rahim olan Allaha yakin bulunurlar. Ziyaretine gidilen Zat ne büyük, ne yüce ve ne uludur!
Güzel izzet ve ikramlari, yüzlerinin hüsn-ü cemali ve parlakligi ve arsin saldigi nur ve perdelerinin parlakligiyla onlarin o meclislerini bir düsün! Saglam bir akilla, o meclislerini, koltuk ve minberlerinin parlakligini ve müsahede ettikleri Rablerinin cemalini bir düsün! Senin buna duyacagin özlem ve arzudan ruhun uçsa, çok görülmez. Bu Allahi taniyan, Rabbine ve Onun cemalini görmeye müstak olan her akli basindaki insanin en büyük arzusu olduguna göre bütün bunlari sakin kafayla söyle bir düsün! Belki bu vesileyle nefsin, seni bundan mahrum birakan her seyden ve seni Rabbine manen yaklasmaktan alikoyan her kötülükten elini çeker.
Meclis Tamam Olunca
Meclisleri tamam olup, herkes rahatça yerlerini alinca kendileri için sofralar serilir. Aziz ve Celil olan Allah ziyaretçilerine yemek ve meyvelerle ikramda bulunur. Allahin ziyaretçileri ve sevgili kullari için sofralar kurulur. Rahmanin ziyaretçilerini agirlamak için bizzat melekler seferber olurlar. Içinde temenni bile edemedikleri türlü türlü yemekler ve çesit çesit meyvelerle dolu altin tepsileri önlerine koyarlar. Rablerinin kendilerine olan ikramindan dolayi büyük bir memnuniyet ve sevinçle ellerini uzatirlar. Hiç süphesiz her ziyaret edilen kisinin, ziyaretçisine izzet ve ikram etmesi hakkidir.
Artik, O Kerirn, Vahid, Cevad, Macid ve Azim olan Allahin ikrami nasil olur? Düsün bir kere! Mevlalarinin kendilerine olan ikramiyla mesrur olarak ve büyük bir sevinç içerisinde yemeklerini yiyorlar. Nihayet yemeklerini yiyince Yüce Allah meleklere: Onlara içecek ikram edin! diye emreder. Artik hizmetçiler ve Cennet çocuklari degil de bizzat melekler içi sarap, bal, su ve süt dolu inciden sürahi ve kadehlerle yanlarina gelirler. Rahmanin meleklerinin elindeki o sürahi ve kadehleri bir düsün! Allahin dostlari onlardan alip içiyorlar. Içecegin güzelligi ziyaretçilerin yüzlerine yansir.
Dostlarimi Giydirin!
Melekler, Allahin emrettigi içecekleri kendilerine ikram edince bu defa da Yüce Mevla söyle buyurur: Dostlarimi giydirin! O anda melekleri bir göz önüne getir! Cennette benzerleri hiç giyilmemis çok kiymetli elbiseler getirirler. Huzurlarinda dururak o elbiseleri Allahin riza ve ikramina layik bu bahtiyarlara giydirirler.
Onlari bir düsün! Elbiseleri baslarina koyduklarinda ayaklarina varincaya kadar üzerlerine oturur. Güzelligiyle yüzleri parlar. Sonra O Yüce ve Ulu Allah: Onlara güzel koku ikram edin! diye emreder. Bunun üzerine kendilerine türlü türlü misk ve daha önce hiç duymadiklari diger Cennet kokularini getirip serpmek üzere bütün güzelligi, siddetli parlakligi ve göz alici nuruyla bir bulut kalkar.
Serpilen Hos Kokular
Düsün bir kere! Emre muhatap olan bulut, üzerlerine hos kokular yagdiriyor. Güzel rayihalar yagmur gibi üzerlerine yagip yüz ve elbiseleri nefis kokular içerisinde kaliyor. Onlar yiyip içtikten, melekler kiymetli elbiseler giydirdikten ve bulut, üzerlerine güzel kokular serptikten sonra gözleri hayret ve sevinçten bakakalir, gönülleri Allahin rahmet ve keremine takilir durur.
Allahin Cemalini Seyretmek
Onlar bu durumda iken birden perdeler kaldirilir ve Rableri kendilerine cemaliyle görünur. Bir ona, bir de güzelce hayal bile edemediklerine -ki bunu güzelce hayal edebilmeleri asla mümkün degildir. Çünkü O öyle bir Kadimdir ki yaratiklarindan hiçbiri Kendisine benzemez- bakinca, evet Ona bakinca sevgililileri olan Allah, kendilerine merhabalarla söyle seslenir:
Merhaba kullarim! Hos geldiniz! Azamet ve güzelligiyle Allahin kelamini duyunca ne dünyada ne de Cennette bulamadiklari bir saadet ve sürur kalblerini kaplar. Çünkü, hiçbir seyin Kendisine benzemedigi Zatin kelamini duyuyorlar.
Onlari bir düsün! Hepsi baslarini egmis, Onun sözlerini duymak için can kulagiyla dinlemektedir. Biricik sevgilileri ve göz aydinliklari olan Zatin sözlerini dinlemenin verdigi sevincin nuru yüzlerini kaplamistir. Allahin, bizzat sana hitaben söyledigi sözlerini isitme sevincin söyle dursun, dostlarina Merhaba! dedigi ani tasavvur ettiginde duydugun sevinç ve Ona besledigin muhabbetten ruhun uçsa çok görülmez. Allah onlari Selam! sözü ile selamlar. Onlar da selamini: Selam Sensin. Selamet de Sendendir. Celal ve ikram da sadece Sana mahsustur! diyerek alirlar.
Merhaba Ey Dostlarim!
Yüce Allah sözlerine söyle devam eder: Merhaba ey kullarim, ziyaretçilerim, yaratiklarimin en hayirlilari, bana verdikleri sözü yerine getirenler, ögütlerimi tutanlar, Beni görmedikleri halde hakkimi gözetenler ve her hal ve durumda Bana karsi ürperti içinde bulunanlar! Vücutlarinizda sizlerden razi olusumun alameti olarak zahmet ve mesakkati gördüm. Zamaninizda hükmedenlerin size yaptiklarini müsahede ettim. Insanlarin eza ve cefasi, Benim hakkimi yerine getirmekten sizi alikoymadi. Dileyin benden ne dilerseniz! O anda onlari bir görebilsen!
Bunlari bizzat biricik sevgililerinden duyuyorlar. Onlara, dünyada, verdikleri ahdi yerine getirdiklerini, hakkini gözettiklerini ve sürekli olarak Kendisinden korktuklarini hatirlatir. Onlar da, Onun haklarini gözetmeleri konusundaki iyiliklerinin bosa gitmedigini ve takdir edildigini, korkularinin mükafatlandirildigini ve merhabalarla karsilandiklarini duyunca sevinçten uçar gibi olurlar. Nitekim dünyada da bu arzu ve ümitle Ona kulluk etmislerdi. Ona itaatte kusur etmedikleri ve Ondan korkmada ihmal göstermedikleri zaman nese ve sevinçten kalbleri adeta uçuyordu. Siddetli korkularindan ve Allahin hakkini gözetip onu koruma endisesinden dolayi, dünyada itaatle boyun egerek, içinde bulunduklari halden memnun oluyorlardi. Gönüllerini dolduran bir sevinçle, azamet ve celaline yemin ederek, Onun kendi üzerlerindeki hakkini tam olarak yerine getiremediklerini belirterek cevap verirler. Bununla Allahi tazim ve nimetlerinin çoklugunu ifade etmek isterler. Çünkü Allah, onlari Cennetiyle mükafatlandirmis, ziyareti ve yakinligi ve sözlerini dinletmekle sereflendirmistir.
Sonsuz Minnettarlik
Onlar söyle derler: Izzet ve celaline, azamet ve yüce makamina yemin ederiz ki, Senin yüceligini hakkiyla takdir edemedik. Hakkini tam olarak yerine getiremedik. Sana secde etmemize izin ver. Bunun üzerine Rableri onlara buyurur ki: Ben sizden ibadet zahmetini kaldirdim. Vücutlarinizi rahata kavusturdum. Zaten siz dünyada uzun uzun ibadetle onu oldukça yormustunuz. Alinlarinizi benim için secdeye koymustunuz. Su anda ise siz benim kerem ve rahmetime kosup gelmis bulunuyorsunuz. Öyleyse dileyin benden dileyeceginizi! Bir baska hadiste su ifadeler de yer almaktadir:
Rablerine bakinca, onun için hemen secdeye kapanirlar. Bunun üzerine Allah Kendi yüce kelamiyla söyle seslenir: Kaldirin baslarinizi! Simdi amel zamani degildir. Simdi sevinç ve cemalimi seyretme zamanidir.
Öyleyse aklinla, onlarin Sultanlarini gördükleri ve gerçek sevgilileri, gönüllerinin sirdasi, gözlerinin sevinci, kalblerinin hosnutlugu ve ruhlarinin huzuru olan Allahin kelamini isittikleri zaman yüzlerinin nurunu ve onlara gelen sevinç ve coskuyu bir göz önüne getir! Baslarini secdeden kaldirir ve hiçbir sey Kendisine benzemeyen Zati gözleriyle seyrederler. Bu sayede seref, ikram ve degerin doruguna, memnuniyet ve yüksekligin nihayetine ererler. Hayallerin bile konamadigi, zihinlerin kusatamadigi, düsüncenin yetisemedigi ve anlayislarin ihata edemedigi aziz ve celil olan Allahin cemalini seyretmeyi sen ne saniyorsun?!
O, akillarin idrakinden sasirip hayretlere düstügü Kadim olan Ezelidir. Hiçbir anne rahmi ona mekan olmamis, hiçbir babanin sulbünden gelmemis, hiçbir cisim suretinde görünüp de sekil degistirmemistir. O bütün bunlardan münezzehtir. Diller Onun sifatlarina misaller getirmekten aciz kalir. O zatiyle tek olup baska varliklara benzemekten münezzehtir. Yaratiklara es olmaktan celaliyle yücedir. O öyle bir yücedir ki, Ona denk olacak hiçbir sey yoktur. Ona ortak olacak hiçbir seriki bulunmaz. Yaratmasini irade edip de kendisine zor gelecek veya yaratmasindan aciz kalacak hiçbir sey yoktur. Zorba zalimler Onun azametine teslim olup boyun egmislerdir. Evvelkiler ve sonrakiler Onun hükmüne musahhar olmuslardir. Olmusuyla, olacagiyla ve olacaksa nasil olacagiyla her seye ilmi nüfuz etmistir, ilmiyle bütün varliklari kusatmistir. Hepsinin seslerini çok iyi duyar. Zatlarini ihata eder, iradesi hepsine geçer. Mesieti hepsine boyun egdirir. Her sey Onun tarafindan çekip çevrilmektedir. Bütün mevcudati yoktan icad eder. Hiçbir sey, Onun istedigi vakitten önce var olamaz. Hiçbir sey Onun iradesine karsi gelemez. Öyleyse daha önce adi bile anilacak bir nesne degilken, Vahid ve Kahhar olan Allah tarafindan var edilen seyler nasil Onun emri karsisinda diretebilir?
Saraylara Dönüs
Allah, sevgili kullarini Kendisini görmekle sevindirip, onlara yakinligiyla ikram edip sereflendirerek, dogrudan dogruya Kendisiyle konusmak ve yüce sözlerini dinlemekle nimetlendirince, hazirladigi ikram, nimet ve lezzetlerine dönüp gitmeleri için onlara izin verir. Onlar da dönüp inci ve yakuttan birtakim atlarin yanina gelirler ki eyerlerinin üzerinde Cennetlerin bahçelerinde kanat çirpip uçan ve özel hazirlanmis tahtlari vardir. Izzet ve celal sahibi Allahi gören ve Onun mübarek kelamini isiten yüzleri ne zannedersin? Onlarin güzellikleri ve cemali nasil da kat kat artar ve bu bakis onlarin parlaklik ve nurunu nasil da artirir?!
Yürümeye devam ederler. Nihayet saraylarini görürler. Hizmetçileri, usaklari ve çocuk hizmetkarlari onlari fark edince, herbiri sarayinin kapisinda onu karsilamak için kosar. Sarayinin kapisina geldiginde, hepsi onun etrafini sararlar ve ona saray ve otagina kadar refakat ederler. Saray ve otaginin kapisina yaklastiginda perdedar büyük bir tazim ve saygiyla kalkip sarayinin kapisini açar. Zevceleri onu karsilamak üzere kosusurlar. Zevcesi, yüzünün hüsn-ü cemaline bakip da, güzellik, parlaklik ve nurunun kat kat arttigini görünce, ona olan ask ve muhabbeti daha da artar. Saraylari, otaglari, kubbeleri ve zevceleri, yüzünün nur ve cemaliyle parlar. Zevcelerinin hüsün, cemal, nezaket ve hasmetleri ziyadelesir. Sonra atlarindan inerler ve saraylarinin salonlarina dogru ilerlerler. Yataklarina kurulup konforlarina geri dönerler.
Derken dostlarinin hos ve tatli meclislerini özlerler. Hemen, cins at ve kisraklarina binip birbirlerini ziyarete giderler. Cennet nehirlerinin kiyisinda bulusurlar. Orada misk ve kafur tepeleri üzerinde kendileri için Cennet minderleri ve halilari dösenmistir. Dostlar sevinçle karsi karsiya oturur, Cennet içeceklerinden içerler. Cennet çocuklari Cennetin sarap, tatli içimli mesrubat ve selsebil nehirlerinden sürahi, bardak ve kadehlerle alarak kendilerine servis yaparlar. Cennet çocuklari Allah dostlarina ikram etmek için kadehleri alip nehirlere daldirinca, onlar ancak Allahin su seslenisini duyarlar:
Ey dostlarim! Dünyada çok kez sizi susuzluktan dudaklari çatlamis ve bogazlari kurumus olarak gördüm. Simdi karsilikli olarak isteginiz kadar için ve nimetlerinizin arasina dönün. Geçmis günlerde islediklerinize karsilik afiyetle yiyin, için! (Hakka Suresi: 24) Insanlar, yaptiklari iyi isleri takdir ederek anlatan Mevlalarinin sözünü isittikleri anda ve ehl-i dünyanin içki meclislerine karsilik, onlarin da kendi aralarinda Cennette bu tür meclisler düzenleyip karsilikli Cennet içeceklerinden içmeye çagrildiklarinda gönüllerinin sevincini mümkün degil anlatamazlar. Mevlalarinin sözlerini isitmenin süruruyla parlamis iken onlarin yüzünü bir görsen! Gerçekten o ne büyük meclistir! O ne muazzam topluluktur! Öyleyse Rabbine müstak olmaya, Onun tarafindan sevilmeye bak! Muvaffakiyet ise Allahin sayesindedir ve dönüs ancak Onadir. Cennet ise müminlerin girip karar kilacagi yerdir. Cennet, müttakilerin mükafati ve gönlü kiriklarin sevincidir. Kuvvet ve kudret ancak Yüce ve Ulu olan Allahin yardimi iledir.