GAZETECİ OSMAN GÜZELGÖZ NE DEDİ?
GAZETECİ OSMAN GÜZELGÖZ NE DEDİ?
ARAŞTIRMACI-YAZAR:ALPEREN GÜRBÜZER
ŞEYH SEYYİD MUHAMMED RAŞİD
HAZRETLERİ (K.S.)
''Alimin ölümü, alemin ölümü gibidir'' hadis-i şerifininin muhataplarından birisi olan Menzil Dergahı şeyhlerinden Seyyid Muhammed Raşid (Erol) Hazretleri (k.s.), 22 Ekim 1993 günü 63 yaşında Rahmet-i Rahman'a kavuşmuştu. Arkasında onbinlerce yaşayan eser bırakan gönüller sultanı Seyda Hazretleri'nin hayatı, nasihatları, yol göstericiliği ve samimi hizmetleri halen meyve vermekte, hatıraları tazeliğini muhafaza etmektedir.
Tasavvuf deryasının farklı, mütevazi, coşkulu, ihlaslı nehirlerinden birisi olan Seyyid Muhammed Raşit Hazretleri (k.s.); ilme, ahlak-ı Muhammedî (s.a.v.)'ye, uhuvvete verdiği ehemmiyet ve samimiyeti ile gönüllere dolmuş, İslam'ı temsildeki ısrar ve hassasiyeti ile de irşad ve tebliğ mücadelesinde örnek bir dergah teşekkülünün temel taşı olmuştur.
Seyda Hazretleri'nin halifelerinden olan Molla Yahya Pakiş, şeyhinin en belirgin hususiyetlerini bize şu özlü sözlerle aktarıyor:
''Seyda Hazretleri'nin en belirgin vasıfları tevazuu ve merhameti idi... kendisi hiç bir zaman hiç kimseye karşı incitici harekette bulunmamış ve kin duymamıştı. İlme verdiği ehemmiyet ve milletin cehaletten kurtarılaması hususundaki ısrarını da önemli vasıfları arasında saymak lazımdır. Biz o zatı her zaman; ilme, âlime, uhuvvete, ihlasa, İslam'a ve ahlak-ı Muhammedî (s.a.v.)'ye verdiği ehemmiyet ve bu hususlardaki ısrarı ile tanıyor ve yadediyoruz...''
Nakşibendiliğin Anadolu'da yayılması ve yaygınlaşmasında ehemmiyetli hizmetleri olan babası Gavs-ı Bilvanisi Seyyid Abdülahakim el-Hüseynî (k.s.)'den sağlığında icazet aldığı halde irşada başlamayan Seyda Hazretleri, 1972 yılında Gavs (k.s.)'ın vefatından sonra Menzil Dergahı'nda irşad hizmetini başlatmıştır. Babasının tasavvuf, ilim ve irşad mirasını diğer halifeleri ile birlikte devam ettiren Muhammed Raşid Hazretleri'nin, oğullarına, yakınlarına, talebe ve halifelerine yaptığı hususi tavsiyeleri yine Molla Yahya Pakiş'ten dinliyoruz:
''Şeyh Muhammed Raşid Hazretleri, yakınlarına, bizlere ve oğullarına siyasetten, particilikten uzak durmamızı ısrarla tembih ederdi. Müslümanlar arasında particilik yolu ile tefrika olabileceğine dikkat çekerdi. 'Camiye, dergaha gelen herkes Müslümandır' derdi. İkinci önemli nasihatı ise; İslam ve iman hizmeti, ilim ve dua karşılığında maddi menfaat alınmaması, talep edilmemesi hususu idi...''
Menzil Dergahı'na varıp tadına doyulmaz bulgur çorbasını içen, apayrı bir lezzetteki tandır ekmeğini yiyen, dertleri için dua talep eden, güleryüz ve samimi karşılıklar bulan, o büyük zat'ın hususi nasihat ve sohbetlerinden istifade eden her ırktan, kültürden ve makamdan insanın aynı frekansı tutturması, aynı hazları duyması ve hayatının ondan sonraki kısmında müspetlik adına değişmeler olması, üzerinde durulması gereken önemli unsurlardır diye düşünüyorum. Çeşitli vesilelerle ziyaretine gittiğimizde biz de aynı atmosfere girmiş ve büyük lezzet almıştık. Bir keresinde Güneydoğu ve terörle alakalı olarak sorduğum bir soruya şöyle cevap vermişti Seyda Hazretleri (k.s.):
''İnsanların hayatlarını İslam'la tezyin edip herkesi fıtratına, asliyetine döndürmedikten sonra bu işin üstesinden gelmek zordur. Milletimizi rahatsız eden bu taşkınlıkların, anarşinin önüne setler koymamız gerekiyor. Bu setlerin en önemlisi iyi yetiştirilmiş bir gençliktir. İlimle teçhiz edilmiş bu gençliği işte bu önemli ocaklarda, cemaatlerde, teşkilatlarda bulabilirsiniz. Allah bu tür hizmetleri yapanlardan razı olsun...''
Vefatının ikinci yılında yeniden rahmetle andığımız Seyda Hazretleri (k.s.)'nden en çok istifade eden muhib ve talebelerinden birisi, bakın duygularını nasıl dile getiriyor:
''O gönüller sultanıydı. Yani onu kim görse sever, aşık olur, bağlanırdı. Belki bağlanmayan, müridi olmak istemeyenler de olabilirdi. Ama, mürşidi olarak teslim olmayanlar bile onu çok sever, saygı duyardı. Çünkü o, çiçekleri elinde tutup koklarken, sanki tüm sofilerini tutuyor, kokluyor gibi hassas, sevgi dolu ve ince ruhlu idi... Engin ve uçsuz bucaksız deryalar gibi heybetli ve vakarlı idi... Elinde renk renk gülleriyle otururken, yürürken, öyle masum ve öyle azametli, güzel ve sevimliydi ki; nasipsiz, idraksiz ve bazı istisnalar hariç onu gören her insan 'işte Allah dostu..işte can.. işte Ehl-i Beyt.. işte sultan' diyordu... Konuşması da çok güzeldi Sultanımın... Susması ise daha güzeldi. Ötelere, ötelere, taa ötelere götürürdü insanı... Susarken konuşur..sükûtu ile sohbet ederdi...'' (Seyyid Şenel İlhan'ın FEYZ dergisindeki sohbetinden)
''Cahilin âbidi de, sofîsi de hüsrandadır'' diyen Seyyid Muhammed Raşit Hazretleri (k.s.) ile ilgili (belki de haddimizi de aşarak) kaleme aldığımız bu yazıyı yine onun hususi sohbetlerinden bölümlerle bitirmek isitiyoruz:
''Ey Allah'ın kulu! Bir talebe yetiştirmek, bin kişiyi sofî yapmaktan efdaldir. Hele o talebe varis-ül enbiya olursa... Siz dininizi beldenizde bulunan en büyük alimlerden öğreniniz. Herkesten fetva sormayın. Çünkü memlekette fetva verecek kimse pek azdır. İlimle meşgul olan kimse dünyada en güzel iş ile meşgul oluyor demektir. İlmin olmadığı yerde cehalet olur. Cahilin âbidi de, sofîsi de hüsrandadır. Siz Osmanlı'ya bakınız. Ne idi, ne oldu?.. Sultan Abdülhamid, arif-i billah idi. Başa geçer geçmez memlekette talebe yetiştirme seferberliği başlattı.
Nakşibendî tarikatı, medrese ve tekkeyi birlikte yürütür. Hz. Muhammed Diyauddin (k.s.) doğu cephesinde müridleri ve talebeleri ile savaşırken bölüklerinin başka bir yere nakledilmesi icap etti. Gittikleri yerde müridler önce mutfak çadırını kurmaya koyuldular. Hazret, çalışma mahalline gelince 'Talebelerin seslerini duymuyorum.. bu ne çadırıdır?'' diye sordu. Müridleri, mutfak çadırı olduğunu haber verdiler. Bunun üzerine Hazret (k.s.), bu durumda savaşmaya gerek kalmadığını, düşman ile savaşmanın sebebinin ilay-ı kelimetullah olduğunu ve bunun da medreselerle, talebe yetiştirmekle mümkün olabileceğini beyan etti. Hemen mutfak çadırının bozulup önce medrese çadırının kurulmasını, daha sonra diğer çadırların yerleştirilmesini emretti. Hazret, medrese çadırları kurulduktan sonra kalkıp savaşa devam etti.''
Başka bir sohbetinden:
''Tevbe halis olduğu zaman insan istikametini düzeltir, yönünü Allah'a çevirir, hali güzelleşir, yeni bir hayat yaşamaya başlar. Bu yeni hayatını Allah'ın rızası istikametinde devam ettirirse bu hal, kulun tevbesinin kabulüne işarettir.
Ey cemaat! Siz, küçük günahları hafife almayın!.. Çünkü küçük günahlar büyük günahlara sebep olmaktadır. Sakın kibir üzre olmayın! Her türlü günah nefisten ve kibirden zühur eder. İnsan ne zaman fakrını ve aczini idrak ederse o zaman nefsin kibir ve azameti kalmaz. İşte o zaman kişi, kâmil bir mü'min sıfatı ile hayatını devam ettirebilir. ''
(Kur'an ve Sünnet Işığında Rabıta ve Tevessül/ Heyet)
SEYDA HAZRETLERİ (K.S.)
Ülkemizin temel manevi dinamiklerinden olan Nakşibendî şeyhlerinden Seyyid Muhammed Raşid (Erol) Hazretleri (k.s.), vefatının 3. yılında rahmet, dua ve zikirlerle anılıyor. 22 Ekim 1993 tarihinde Rahmet-i Rahman'a yürüyen Seyda Hazretleri'nin, binlerce insanın İslam'ı tanıması ve sevmesinde önemli bir vesile olduğu biliniyor.
Seyyid Muhammed Raşid Hazretleri'nin babası merhum Seyyid Abdülhakim Hüseynî'nin 4 halifesi vardı. Bunlardan biri de oğlu Muhammed Raşid Hazretleri idi. Muhammed Raşid Hazretleri babasının sağlığında ''halifelik icazeti'' aldığı halde irşada başlamamıştı. Babasının vefatından sonra Menzil Dergahı'nda irşadı başlamış oldu. Bu irşad; ilim, uhuvvet ve tevazu ile 23 sene devam etti. Birçok insan Seyyid Muhammed Raşid Hazretleri'nin vesileliği ile hakikate, hidayete ulaştı. Onun döneminde Menzil Dergahı adeta bir sehavet, uhuvvet ve ihlas merkezi oldu. Türkiye'nin ve hatta dünyanın birçok yerinden Seyyid Muhammed Raşid Hazretleri'ni ziyarete gelen, duasını talep eden, kendisine intisab eden insanlar huzur içerisinde, kardeşlik içerisinde İslam'ı öğrenmeye ve yaşamaya başladılar.
Seyyid Muhammed Raşid Hazretleri'nin en belirgin vasfı; tevazuu ve merhameti idi. Kendisi hiçbir zaman hiç kimseye karşı incitici bir harekette bulunmamış, kin duymamıştı. Dergahında binlerce kişi etrafında pervane olurken, kimse onda kibir veya kabalık gibi herhangi bir hareketin zerresini bile görmedi. Ayrıca ilme verdiği ehemmiyet ve milletin cehaletten kurtarılması hususundaki ısrarını da vasıfları arasında saymak lazımdır. Bütün şeyhler keşf ve kerametleri ile sürekli anılırlar. Seyyid Muhammed Raşid Hazretleri'nin de elbette birçok kerameti vardır. Fakat çevresindekiler Seyyid Muhammed Raşid Hazretleri'ni her zaman ilme, alime, uhuvvete, ihlasa, İslam'a ve ahlak-ı Muhammedî (s.a.v.)'ye verdiği ehemmiyet ve bu hususlardaki hassasiyeti ile tanıyor ve yad ediyorlar.
Seyda Hazretleri; yakınlarına, oğullarına ve halifelerine siyasetten ve particilikten uzak durmalarını ısrarla tembih ederdi. Müslümanlar arasında particilik yolu ile tefrika olabileceğine dikkat çeker ve ''Camiye, dergaha gelen herkes Müslümandır.'' derdi. Bir diğer önemli nasihatı ise; İslam ve iman hizmeti, ilim ve dua karşılığında maddi menfaat alınmaması, talep edilmemesi hususu idi.''
Alim ve fazıl kişiliği ile gönüllerde yer edinmiş olan bu Allah dostu büyük zatın (şahit olduğumuz kadarı ile) en önemli hususiyetlerinden birisi de, ilme ve talebe yetiştirmeye verdiği ehemmiyetti. Sohbet ve nasihatlarında bu hususu sürekli olarak dile getiren Şeyh Seyyid Muhammed Raşid Hazretleri (k.s.)'nin şu sözleri hepimizin her zaman ders alması gereken hususları içeriyor:
''Ey Allah'ın kulu! Bir talebe yetiştirmek bin kişiyi sofi yapmaktan efdaldir. Hele o talebe varisü-l enbiya olursa...''
Günümüz insanına; gönül ve kalp gözünün pırıltıları, ihlas ve takvanın ışıkları, ilim ve hilmin kuşatıcı esintileri ile ''yol göstericilik'' yapan Seyda Hazretleri nasihatları ile bugün bile insanımıza taze mesajlar veriyor:
''Herkesten fetva sormayın. Siz dininizi beldenizde bulunan en büyük alimlerden öğrenin. İlimle meşgul olan kimse en güzel işi yapıyor demektir. İlim olmadığı zaman cehalet olur. Cahilin abidi de, sofisi de hüsrandadır.''
Muhammed Gülleri'nden bir olan, yaşadığı bölgeyi ve baldeyi; kış içerisinde baharı, ateşler içerisinde suhuleti, huzuru ve uhuvvet temsil eden bir konuma kavuşturan Seyda Hazretleri, binlerce müridi ve muhibbi olmasına rağmen çevresinde tevazuu ve merhameti ile tanınıyor.
''Bu devirde bizler tarikat hizmetinden çok iman hizmeti görüyoruz. Eskiler bir insanı farz borçlarını kaza ve eda etmeden tarikata almazlardı.'' diyerek günümüzde yapılacak tebliğ ve irşat hizmetlerinin yönünü tayin eden Seyda Muhammed Raşid Hazretleri tövbe ile ilgili şu nasihatları ne kadar anlamlı ve tesirli:
''Gavs (k.s.) Hazretleri insanlara tevbe telkin ettiğinde kendisi de tevbe edenle birlikte kendi günahları için Allah'a tevbe ederdi. İslam'da tevbe vardır. Kul veli de olsa kusursuz olmaz. Yalnız tevbe kalben olmalıdır. Gafletle yapılan tevbe sahibine fayda vermez. Bir kimse halis bir şekilde tevbe ederse Cenab-ı Hakk onun geçmiş günahlarını siler, hatta yerine sevap dahi yazılır. Tevbe halis olduğu zaman insan istikametini düzeltir, yönünü Allah'a çevirir, hali güzelleşir, yeni bir hayat yaşamaya başlar.''
Osman GÜZELGÖZ
admin
23 Ekim, 2007 - 22:50
Kalıcı bağlantı
Allah razı olsun
Allah razı olsun kardeşim
Dua edelimde Allah bütün herkesin tövbesini kabul buyursun İnşallah.
dedekorkut1
4 Kasım, 2007 - 09:35
Kalıcı bağlantı
slm
Allahsendende razı olsun
dedekorkut1
27 Aralık, 2018 - 13:04
Kalıcı bağlantı
Cahilin Abidi de Sofisi de hüsrandadır
Cahilin Abidi de Sofisi de hüsrandadır
SELİM GÜRBÜZER
Şanlıurfalılar onu çok iyi bilir. Çünkü Musiki ustası Tenekeci Mahmud’un oğludur o. Gerçi oğul da babasından geri kalmaz, o da başka alanlarda mesela muhabirlikten gazeteciliğe adım atar da. Hatta sinema, radyo ve televizyon alanında da doktora yapmayı ihmal etmez. Aynı zamanda kendisi değişik bakanlıkların bürokratik kademelerinde hizmet vermişliği de söz konusu. Bilhassa kendisi Urfalı olması hasebiyle bölgenin kültürel yapısını da çok iyi analiz eden bir mizaç sahibidir. Nitekim Güneydoğunun Gülü Seyda Hz.lerinin vefatının ardından yazdığı makaleler dikkat çekici de. İşte soyadıyla müsemma iyi bir gözlemci diyebileceğimiz Osman Güzelgöz bakın Seyda Hz.lerinin ardından yaptığı tespitte ne demiş bir izleyelim:
ŞEYH SEYYİD MUHAMMED RAŞİD HAZRETLERİ
''Âlimin ölümü, âlemin ölümü gibidir'' hadis-i şerifinin muhataplarından birisi olan Menzil Dergâhı şeyhlerinden S. Muhammed Raşid (Erol) Hazretleri, 22 Ekim 1993 günü 63 yaşında Rahmet-i Rahman'a kavuşmuştu. Arkasında on binlerce yaşayan eser bırakan Gönüller Sultanı Seyda Hazretleri'nin hayatı, nasihatleri, yol göstericiliği ve samimi hizmetleri halen meyve vermekte, hatıraları tazeliğini muhafaza etmektedir.
Tasavvuf deryasının farklı, mütevazı, coşkulu, ihlâslı nehirlerinden birisi olan Seyyid Muhammed Raşit Hazretleri; ilme, ahlak-ı Muhammedî (s.a.v.)'e, uhuvvete verdiği ehemmiyet ve samimiyeti ile gönüllere dolmuş, İslam'ı temsildeki ısrar ve hassasiyeti ile de irşad ve tebliğ mücadelesinde örnek bir dergâh teşekkülünün temel taşı olmuştur.
Seyda Hazretleri'nin halifelerinden olan Molla Yahya Pakiş, şeyhinin en belirgin hususiyetlerini bize şu özlü sözlerle aktarıyor:
''Seyda Hazretleri'nin en belirgin vasıfları tevazuu ve merhameti idi... kendisi hiç bir zaman hiç kimseye karşı incitici harekette bulunmamış ve kin duymamıştı. İlme verdiği ehemmiyet ve milletin cehaletten kurtarılması hususundaki ısrarını da önemli vasıfları arasında saymak lazımdır. Biz o zatı her zaman; ilme, âlime, uhuvvete, ihlâsa, İslam'a ve ahlak-ı Muhammedî (s.a.v.)'e verdiği ehemmiyet ve bu hususlardaki ısrarı ile tanıyor ve yâd ediyoruz...''
Nakşibendîliğin Anadolu'da yayılması ve yaygınlaşmasında ehemmiyetli hizmetleri olan babası (k.s.)'den sağlığında icazet aldığı halde irşada başlamayan Seyda Hazretleri, 1972 yılında Gavs (k.s.)'ın vefatından sonra Menzil Dergâhı’nda irşad hizmetini başlatmıştır. Babasının tasavvuf, ilim ve irşad mirasını diğer halifeleri ile birlikte devam ettiren Muhammed Raşid Hazretleri'nin, oğullarına, yakınlarına, talebe ve halifelerine yaptığı hususi tavsiyeleri yine Molla Yahya Pakiş'ten dinliyoruz:
''Şeyh Muhammed Raşid Hazretleri, yakınlarına, bizlere ve oğullarına siyasetten, particilikten uzak durmamızı ısrarla tembih ederdi. Müslümanlar arasında particilik yolu ile tefrika olabileceğine dikkat çekerdi. Yani 'Camiye, dergâha gelen herkes Müslüman’dır' derdi. İkinci önemli nasihati ise; ‘İslam ve iman hizmeti, ilim ve dua karşılığında maddi menfaat alınmaması, talep edilmemesi’ hususu idi.
Menzil Dergâhı’na varıp tadına doyulmaz bulgur çorbasını içen, apayrı bir lezzette ki tandır ekmeğini yiyen, dertleri için dua talep eden, güler yüz ve samimi karşılıklar bulan hemen herkes o büyük zat'ın hususi nasihat ve sohbetlerinden istifade eden her ırktan, kültürden ve makamdan insanın aynı frekansı tutturması, aynı hazları duyması ve hayatının ondan sonraki kısmında müspetlik adına değişmeler olması, üzerinde durulması gereken önemli unsurlardır diye düşünüyorum. Çeşitli vesilelerle ziyaretine gittiğimizde biz de aynı atmosfere girmiş ve büyük lezzet almıştık. Bir keresinde Güneydoğu ve terörle alakalı olarak sorduğum bir soruya şöyle cevap vermişti Seyda (k.s.):
''İnsanların hayatlarını İslam'la tezyin edip herkesi fıtratına, asliyetine döndürmedikten sonra bu işin üstesinden gelmek zordur. Milletimizi rahatsız eden bu taşkınlıkların, anarşinin önüne setler koymamız gerekiyor. Bu setlerin en önemlisi iyi yetiştirilmiş bir gençliktir. İlimle teçhiz edilmiş bu gençliği işte bu önemli ocaklarda, cemaatlerde, teşkilatlarda bulabilirsiniz. Allah bu tür hizmetleri yapanlardan razı olsun...''
Vefatının ikinci yılında yeniden rahmetle andığımız Seyda Hazretleri'nden en çok istifade eden muhib ve talebelerinden birisi, bakın duygularını nasıl dile getiriyor:
''O gönüller sultanıydı. Yani onu kim görse sever, âşık olur, bağlanırdı. Belki bağlanmayan, müridi olmak istemeyenler de olabilirdi. Ama mürşidi olarak teslim olmayanlar bile onu çok sever, saygı duyardı. Çünkü o, çiçekleri elinde tutup koklarken, sanki tüm sofilerini tutuyor, kokluyor gibi hassas, sevgi dolu ve ince ruhlu idi... Engin ve uçsuz bucaksız deryalar gibi heybetli ve vakarlı idi... Elinde renk renk gülleriyle otururken, yürürken, öyle masum ve öyle azametli, güzel ve sevimliydi ki; nasipsiz, idraksiz ve bazı istisnalar hariç onu gören her insan 'işte Allah dostu..işte can.. işte Ehl-i Beyt.. İşte Sultan' diyordu... Konuşması da çok güzeldi Sultanımın... Susması ise daha güzeldi. Ötelere, ötelere, taa ötelere götürürdü insanı... Susarken konuşur. Sükûtu ile sohbet ederdi...'' (Bkz. Şenel İlhan'ın Feyz dergisindeki sohbetinden)
''Cahilin âbidi de, sofîsi de hüsrandadır'' diyen Seyyid Muhammed Raşit Hazretleri ile ilgili (belki de haddimizi de aşarak) kaleme aldığımız bu yazıyı yine onun hususi sohbetlerinden bölümlerle devam ettirmek istiyorum:
''Ey Allah'ın kulu! Bir talebe yetiştirmek, bin kişiyi sofî yapmaktan efdaldir. Hele o talebe varis-ül enbiya olursa... Siz dininizi beldenizde bulunan en büyük âlimlerden öğreniniz. Herkesten fetva sormayın. Çünkü memlekette fetva verecek kimse pek azdır. İlimle meşgul olan kimse dünyada en güzel iş ile meşgul oluyor demektir. İlmin olmadığı yerde cehalet olur. Cahilin âbidi de, sofîsi de hüsrandadır. Siz Osmanlı'ya bakınız. Ne idi, ne oldu? Sultan Abdülhamid arif-i billâh idi. Başa geçer geçmez memlekette talebe yetiştirme seferberliği başlattı.
Nakşibendî tarikatı, medrese ve tekkeyi birlikte yürütür. Hz. Muhammed Diyauddin (k.s) doğu cephesinde müridleri ve talebeleri ile savaşırken bölüklerinin başka bir yere nakledilmesi icap etti. Gittikleri yerde müridler önce mutfak çadırını kurmaya koyuldular. Hazret, çalışma mahalline gelince 'Talebelerin seslerini duymuyorum.. Bu ne çadırıdır?'' diye sordu. Müridleri, mutfak çadırı olduğunu haber verdiler. Bunun üzerine Hazret (k.s.), bu durumda savaşmaya gerek kalmadığını, düşman ile savaşmanın sebebinin ilay-ı kelimetullah olduğunu ve bunun da medreselerle, talebe yetiştirmekle mümkün olabileceğini beyan etti. Hemen mutfak çadırının bozulup önce medrese çadırının kurulmasını, daha sonra diğer çadırların yerleştirilmesini emretti. Hazret, medrese çadırları kurulduktan sonra kalkıp savaşa devam etti.''
Yine başka bir sohbetinde ise:
''Tevbe halis olduğu zaman insan istikametini düzeltir, yönünü Allah'a çevirir, hali güzelleşir, yeni bir hayat yaşamaya başlar. Bu yeni hayatını Allah'ın rızası istikametinde devam ettirirse bu hal, kulun tövbesinin kabulüne işarettir. Ey cemaat! Siz, küçük günahları hafife almayın! Çünkü küçük günahlar büyük günahlara sebep olmaktadır. Sakın kibir üzere olmayın! Her türlü günah nefisten ve kibirden zuhur eder. İnsan ne zaman fakrını ve aczini idrak ederse o zaman nefsin kibir ve azameti kalmaz. İşte o zaman kişi, kâmil bir mümin sıfatı ile hayatını devam ettirebilir '' diyor. (Bkz. Kur'an ve Sünnet Işığında Rabıta ve Tevessül/ Heyet)
SEYDA HAZRETLERİ (K.S.)
Ülkemizin temel manevi dinamiklerinden olan Nakşibendî şeyhlerinden S. Muhammed Raşid (Erol) Hazretleri vefatının 3. yılında rahmet, dua ve zikirlerle anılıyor. 22 Ekim 1993 tarihinde Rahmet-i Rahman'a yürüyen Seyda Hazretleri'nin, binlerce insanın İslam'ı tanıması ve sevmesinde önemli bir vesile olduğu biliniyor.
S. Muhammed Raşid Hazretleri'nin babası merhum S. Abdülhakim el Hüseynî'nin 4 halifesi vardı. Bunlardan biri de oğlu Muhammed Raşid Hazretleri idi. Muhammed Raşid Hazretleri babasının sağlığında ''halifelik icazeti'' aldığı halde irşada başlamamıştı. Babasının vefatından sonra Menzil Dergâhı’nda irşadı başlamış oldu. Bu irşad; ilim, uhuvvet ve tevazu ile 23 sene devam etti. Birçok insan S. Muhammed Raşid Hazretleri'nin vesilesi ile hakikate, hidayete ulaştı. Onun döneminde Menzil Dergâhı adeta bir sehavet, uhuvvet ve ihlâs merkezi oldu. Türkiye'nin ve hatta dünyanın birçok yerinden Seyyid Muhammed Raşid Hazretleri'ni ziyarete gelen, duasını talep eden, kendisine intisab eden insanlar huzur içerisinde, kardeşlik içerisinde İslam'ı öğrenmeye ve yaşamaya başladılar.
S. Muhammed Raşid Hazretleri'nin en belirgin vasfı; tevazuu ve merhameti idi. Kendisi hiçbir zaman hiç kimseye karşı incitici bir harekette bulunmamış, kin duymamıştı. Dergâhında binlerce kişi etrafında pervane olurken, kimse onda kibir veya kabalık gibi herhangi bir hareketin zerresini bile görmedi. Ayrıca ilme verdiği ehemmiyet ve milletin cehaletten kurtarılması hususundaki ısrarını da vasıfları arasında saymak lazımdır. Bütün şeyhler keşf ve kerametleri ile sürekli anılırlar. S. Muhammed Raşid Hazretleri'nin de elbette birçok kerameti vardır. Fakat çevresindekiler S. Muhammed Raşid Hazretleri'ni her zaman ilme, âlime, uhuvvete, ihlâsa, İslam'a ve ahlak-ı Muhammedî’ye ye verdiği ehemmiyet ve bu hususlardaki hassasiyeti ile tanıyor ve yâd ediyorlar.
Seyda Hazretleri; yakınlarına, oğullarına ve halifelerine siyasetten ve particilikten uzak durmalarını ısrarla tembih ederdi. Müslümanlar arasında particilik yolu ile tefrika olabileceğine dikkat çeker ve ''Camiye, dergâha gelen herkes Müslüman’dır'' derdi. Bir diğer önemli nasihati ise; İslam ve iman hizmeti, ilim ve dua karşılığında maddi menfaat alınmaması, talep edilmemesi hususu idi. Âlim ve fazıl kişiliği ile gönüllerde yer edinmiş olan bu Allah dostu büyük zatın (şahit olduğumuz kadarı ile) en önemli hususiyetlerinden birisi de, ilme ve talebe yetiştirmeye verdiği ehemmiyetti. Sohbet ve nasihatlerinde bu hususu sürekli olarak dile getiren Şeyh S. Muhammed Raşid Hazretlerinin şu sözleri hepimizin her zaman ders alması gereken hususları içeriyor:
''Ey Allah'ın kulu! Bir talebe yetiştirmek bin kişiyi sofi yapmaktan efdaldir. Hele o talebe varisü-l enbiya olursa...''
Günümüz insanına; gönül ve kalp gözünün pırıltıları, ihlâs ve takvanın ışıkları, ilim ve hilmin kuşatıcı esintileri ile ''yol göstericilik'' yapan Seyda Hazretleri nasihatleri ile bugün bile insanımıza taze mesajlar veriyor:
''Herkesten fetva sormayın. Siz dininizi beldenizde bulunan en büyük âlimlerden öğrenin. İlimle meşgul olan kimse en güzel işi yapıyor demektir. İlim olmadığı zaman cehalet olur. Cahilin abidi de, sofisi de hüsrandadır.''
Muhammed Gülleri'nden bir olan, yaşadığı bölgeyi ve beldeyi; kış içerisinde baharı, ateşler içerisinde suhuleti, huzuru ve uhuvvet temsil eden bir konuma kavuşturan Seyda Hazretleri, binlerce müridi ve muhibbi olmasına rağmen çevresinde tevazuu ve merhameti ile tanınıyor.
''Bu devirde bizler tarikat hizmetinden çok iman hizmeti görüyoruz. Eskiler bir insanı farz borçlarını kaza ve eda etmeden tarikata almazlardı.'' diyerek günümüzde yapılacak tebliğ ve irşat hizmetlerinin yönünü tayin eden Seyda Muhammed Raşid Hazretleri tövbe ile ilgili şu nasihatleri ne kadar anlamlı ve tesirli:
''Gavs Hazretleri insanlara tevbe telkin ettiğinde kendisi de tevbe edenle birlikte kendi günahları için Allah'a tevbe ederdi. İslam'da tevbe vardır. Kul veli de olsa kusursuz olmaz. Yalnız tevbe kalben olmalıdır. Gafletle yapılan tevbe sahibine fayda vermez. Bir kimse halis bir şekilde tevbe ederse Cenab-ı Hakk onun geçmiş günahlarını siler, hatta yerine sevap dahi yazılır. Tevbe halis olduğu zaman insan istikametini düzeltir, yönünü Allah'a çevirir, hali güzelleşir, yeni bir hayat yaşamaya başlar.''
İşte, Osman Güzelgöz’ün Seyda Hz.lerinin dilinden aktardığı tespitlerde görüldüğü gibi ‘Cahilin abiidi de, sofisi de hüsrandadır’ söz üzerinde bir değil bin defa düşünmemiz gereken en can alıcı husus olsa gerektir.
Vesselam.
http://www.enpolitik.com/kose-yazisi/2689/cahilin-abidi-de-sofisi-de-husrandadir.html