B.O.P VE İSRAİL BARBARLIĞI

B.O.P VE İSRAİL BARBARLIĞI
ALPEREN GÜRBÜZER

İslami Cihad, Hamas ve Hizbullah aslında işin kılıfı. Asıl amaç tüm Ortadoğu’yu kapsayacak planın gerçekleşmesiydi. Neyse ki adım adım Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) uygulamaya daha geçme fırsatı bulmadan fiyaskoyla sonuçlandığını söyleyebiliriz. Aralarında İtalya, Türkiye v e Yemeninde bulunduğu bu proje belki Türkiye’de milletten gücünü alan bir hükümetin akıllı bir siyasetle ya da orta doğuda Osmanlı varı bir politikayla oralarda gözyaşlarını dindirmeye dönüştürebilme fırsatına yarayabilirdi. Fakat bu temennimiz güçlü bir iktidarın Türkiye’de her daim olması kaydıyladır. Muktedir iktidar sayesinde Büyük Ortadoğu projesi biranda barışa da çevrilebilir.
Habil ve kabil çocuğuyuz. İlk ölüm hadisesi bile bir cinayet. Sadece benlikten kaynaklanan bir cinayet olsa gerek. Baksanıza İsrail kendi dışındakilerin öteki ilan etmek misyonu ile Ortadoğu’yu kan gölüne çeviriyor hala.
Nükleer santraller etrafında bir kaşık suda koparılan fırtına ile İran, Refik Hariri suikasti bahane edilerek Suriye, Hamas’ın ve Hizbullah’ın iki İsrail askerini esir alınmasını gerekçe gösterilip Filistin ile Lübnan ateş çemberine alınmak istenmektedir. Sanki Lübnan vahşeti Ortadoğu’nun tümünü içine alacak büyük bir yangının habercisi gibi.
İsrail Hizbullah karşısında umduğunu bulamayınca çareyi Birleşmiş Milletlerin savaşı durdurmak ve sivilleri korumak girişimini can simidi olarak değerlendirmekte bulup geri çekilmek zorunda kaldılar. Derken arkasında ABD olmasına rağmen insanlık vicdanında ciddi bir yara aldı. Lübnan direnişi bize gösterdi ki; İsrail yenilmez düşman değil, bilakis şişirilmiş içi boş bir balonun ta kendisi olduğu gerçeği ortaya çıktı. İsrail’in Lübnan’ı bombalaması aynı zamanda nasıl bir dünyada yaşadığımızı da gözler önüne sergiliyor. Maalesef tüm dünya, çoluk çocuk demeden sivillere yönelik bomba yağmuruna seyirci kalmakta... Yine de tüm bu olumsuzluklara rağmen Lübnan direnmeye devam ediyor. Lübnan direndikçe zinde güçlerin barbarlığını geri püskürtebiliyor, püskürttükçe de zulmünde bir sınırı olduğunu dünyaya ispatlayabiliyorlar. Nitekim yeri geldiğinde bu şerefli tablo içerisinde hunharca katliamlara karşı hodri meydan okurcasına zaferle karşılık verebildiler de.
Uluslar arası zinde güçler Basra Körfezi ile Doğu Akdeniz koridoru arasındaki alanı tamamen kontrollerine geçirmeden belli ki Ortadoğu’ya nefes aldırılmayacaklar. Zira Refik Hariri suikastının ardından Suriye askerlerini Lübnan’dan çıkarmayı başardılar nihayet. Bu da yetmedi Irak’ta mevcut olan birtakım örgütler eliyle Hamas ve Hizbulluh’ın İsrail askerlerini kaçırılması gerekçe gösterilerek İran içine sızarak birtakım provakatif eylemler düzenlenmeye başladılar. Barbarlığın zirve yaptığı hengâmede, tüm yapılanların haklı gösterilmeye çalışılsa da, dünya kamuoyu önünde pek inandırıcı bulunmadı. Çünkü Filistinliler uzun süre direnişlerinin ardından kendilerini nadasa çekmişlerdi. O halde durduk yerde her an patlamaya hazır bombanın pimini çekmek niye? Ellerinde sapan taşlarından başka silahı olmayan masum çocuklara ve sivillere yönelen saldırılar katliamlar neyin nesi? Bu tür sorular zihinlerde yankılanıyor da.
Gazze, Batı Şeria, Nablus ve Eriha yine eski günlerine dönüştürülüyor. Yine sahnede kan, yine gözyaşı, yine abluka altına alınan vicdanlar, yine barbarca saldırışlar hız kesmiyor.
Kimsenin gıkı çıkmadığı bölgede kalemin yazmaktan aciz kaldığı vahşeti yaşıyoruz. Bu durum nereye kadar devam edecek doğrusu cevaplamaktan aciziz.
Her attığınız bombalarda Hamas’ı, Hizbullah’ı yıpratacağınızı düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Çünkü düşman ilan ettiğiniz örgütler daha da kavileşiyorlar. Üstelik ‘Tüm başınıza gelenler bu örgütler yüzünden geliyor’ mesajınız halk nezdinde ters teptiğinin bilmem farkında mısınız? Sayenizde bölge insanı toz -duman, kan-revan içinde nefes alamaz hale getirdiniz. Şimdi o insanlardan nasıl soğukkanlı tavır bekleye bilirsiniz ki? Şunu iyi bilin ki denize düşen yılana sarılır misali en ufak kurtuluş ışık onlar için hayat öpücüğüdür adeta. Zira Türkiye Başbakanının 2009 yılının başlangıcında Davosta ki görüşmelerde İsrail’in hunharca katliamına tepkisi ve ‘one minute’ çıkışı yüreklere su serpmeye yetti bile.
Beyler girdiğimiz yol doğru mecra değil. Bu sevdadan vazgeçin artık. Aksi takdirde önünüzde dikenli taşların, sarp kayaların çıkabileceği muhtemeldir. Nitekim zayıflatacağınız sandığınız Hizbullah füzeleri ile Tel Aviv’e kadar uzanabiliyorsa şapkanızı önüne eğip bir değil bin düşünmelisiniz. Hatta tüm bu olanlar sizin yıllardır çizdiğiniz projenin ve yanlış hesabın Beyrut’tan döneceğinin sinyallerinden başkası da değil. Karanlık sis perdeleri aralandıkça senaryolarınız ayyuka çıkıyor habire. Gerçi eskiden ne yapacağınızı gizlerdiniz, şimdi gizleseniz de insanlar bugüne kadar uygulamalarınızı izleye izleye adeta her biri savaş ve strateji uzmanı oldular sayenizde. Kâhin değiliz ama isterseniz bundan sonra ne yapacağınızı bir kere de bizler dillendirelim;
—İran’a yönelik nükleer krizi kaşıyarak İran’ı içten vurmayı deneyeceksiniz.
—Gazze’yi sil baştan saldırmaya devam edeceksiniz ve bu arada Güney Lübnan’ı da ihmal etmiyeceksiniz.
— Suriye’yi bir şekilde punduna getirip savaşın içine dâhil edeceksiniz. Nasıl mı? Hizbullah ve Hamas’ı beslediği yalanını ileri sürerek.
Lübnan bir zamanlar iç kargaşalarla didişip tam rahata kavuştum derken, yeniden çaresiz gözlerle dünyaya; İsrail saldırılarına ve zülmüne dur diyecek yok mu diye feryadını haykırıyor. Hatta binlerce insan doğup büyüdüğü toprakları terk etmek zorunda kalıyor. Galiba İsrail bir zamanlar Nazilerin kendilerine (Yahudilere) yönelik kıyımı aratmayacak katliamlarını sürdürmekte ısrarlılar. Ta ki rüyalarını süsleyen arzı mevutları gerçekleşene kadar bu kıyım sürecek gibi.
Anlaşılan Osmanlı’nın boşalttığı coğrafya yıllardır gülmeye hasret. Öyle ki bölge insanı zulmü durduracak yeni Osmanlı arıyor. Fakat şimdilik bu bir ümitten öte bir anlam taşımıyor.
İsrail fütursuzca Moğol kasırgasını andırırcasına gittiği yerleri yakıp yıkıyor. Son tutunacak bir dalımız var. O da ‘Zulüm payidar kalmaz’ gerçeğidir. Çünkü tarih nice barbarca hareket eden kavimlerin acı akibetlerine tanık oldu.
Gök kubbeyi inleten yanık sesler çoğaldıkça; ABD, İngiliz, İsrail politikalarının ters yansıması diyebileceğimizi nihai hesaplaşmanın gerçekleşeceği muştusunu veriyor. Hevesleri kursaklarında kalacak bir savaşta pembe şafakların doğacağı belki yarın, belki de yarından da yakın. Ümit varız da. Zira Allah vaat etmiş; ‘Nurumu tamamlayacağım’ diye.
Vesselam.