ARSLAN HAN
ARSLAN HAN
ALPEREN GÜRBÜZER
Selçuklu Türkleri Anadolu’da, Gazneli Türkleri ise Hindistan’da dal budak saldılar. Selçuklu Devletinin kurucusu Selçuk Bey’in vefatından sonra ikinci büyük oğullarından olan Arslan Bey yabgu unvanı ile idareyi ele aldı. Torunları olan Tuğrul ve Çağrı Beylerin babaları Mikail, Selçuk Bey’in sağlığında vefat etmişti zaten.
Arslan Bey idarenin başına geçer geçmez ailesini teşkilatlandırdı. Bu arada o sıralar bölgenin tek hâkimi Karahanlılar’ın Samani Devletin iktidarına son vermesi sonucunda Gazneliler’i zor durumda bırakmasına yol açtı. Samanilerin yıkılmasıyla ister istemez gözler Selçuklu’ya çevrilir. Çünkü daha önceleri Samani Sultanı, Selçukluların kendi toprakların da yerleşmesinde sakınca görmedikleri gibi çok sıcak münasebetler kurmuşlardı. Dolayısıyla Samani Devleti yıkılsa da alternatif olarak Selçuklu vardı. Bu durumun farkında olan Gazneli Hükümdarı Arslan Han’ı yakalatarak Kalencer kalesine haps etmeyi düşünür ve nitekim hapsettirmeye muvaffak olur da.
Arslan Han’ın esir yaşadığı dönemlerde Selçuklular ortak hükümdar sistemi ile idaresini devam ettirdiler. Siyasi kazan zaman içerisinde kaynamaya başlayınca Çağrı Bey dağılmaya yüz tutmuş Selçuklu’yu toparlayacak hamleyi başlatır. İlk olarak emrinde üç bin kişilik süvari kuvveti oluşturup Gazneli mevkilerini aşarak Doğu Anadolu sınırlarına kadar gitmek oldu. Fakat Kalencer kalesinden gelen acı haber Selçukluları üzmüştü. Zira Arslan Bey esir edildiği hapishanede vefat etmişti. Bu elim vaziyette Selçuklular daha da hınçlanarak acı haberle kaybettikleri Arslan Hana bağlılıklarını perçinlemek adına Horasan’a ani taaaruzda bulunmaları sonucunda Gazneli Sultanı Mesud Selçukluları tanımak mecburiyetinde kalmıştır. Ancak tam bu tanımanın üzerinden dört ay geçmeden yine tarih, Selçuklular ve Gazneli kapışmasına sahne olacaktır. Bu kapışmayla birlikte Gazneli ordusu ağır yenilgiye uğratılır. Böylece Selçuklular en ümitsiz bir zamanda bile Gazne ordusunu 3 Mayıs 1040 da Dandanakan savaşıyla adını tarihe yazdırarak yeniden güç tazelemeyi bilmişlerdir.
Demek ki Samanoğulları’nın yıkılmansın ardından Çağrı Beyin önderliğinde Anadolu bölgesine keşif niteliğindeki ileri karakol akını hükmünde diyebileceğimiz Anadolu’nun vatanlaşması mühim bir hadise olarak değerlendirmek pekâlâ mümkün.. Nitekim 1040’da Büyük Selçuklu imparatorluğunun kurulması göçlere yeni bir ruh kazandırmıştır. Bir zamanlar yer darlığına rağmen göç edemeyen Türkler artık bu noktadan sonra göç edip yeni rotası Anadolu olacaktır. Bu göç seyri aynı zamanda Anadolu’nun fethi demektir. Dahası yerli ahali Türklerin ilerleyişi karşısında bilerek veya bilmeyerek soluğu batıda alıyordu. Bu kaçış şüphesiz Türk fethinin kansız gerçekleşmesine yarıyordu. Ancak Anadolu’nun yeni yerli sahipleri öyle bir nizam kurdular ki gayri Müslimlerin Türkler hakkındaki ön yargılarını yıkmaya yetti bile. Çünkü bu nizamın sayesinde gayri Müslimler Bizans’tan ziyade Türk idaresini tercih edeceklerdir.
Çağrı Bey Dandanakan zaferinin Başkumandanı olmasına rağmen kardeşi Tuğrul Bey’i Selçuklu Sultanı ilan ederek kardeşleri arasında görev taksimi yapılmasını sağladı ve derken her birinin görev alanları belirlenir de.
Arslan Bey ömrünün son dönemlerinde hapis bulunduğu Kalencer kalesinde ölmesinin ardından, kendinden sonra boşluk bırakmadan yerine emaneti yürütecek kardeşi Mikail’in oğulları Çağrı ve Tuğrul Beyler devr alır. Her ikisi de Selçuklunun kartal kanatlarının kırılmadığını isbat edecek tarzda tarihe destan yazdılar. Üstelik onlar ‘Bir kilime bir ülke sığar ama, iki padişah sığmaz’ gerçeğini boşa çıkartmışlardır. Tarihimizde buna benzer istisnai uygulamanın Göktürklerde Bilge Kağan ile kardeşi Göl-Tekin ve Orhan Gazi ile kardeşi Alaaddin Paşa örneklerinde görmek mümkün. İstisnai bu uygulamanın devletin birliğinin saltanat ihtiraslarına baskın geldiğinin bariz bir delili olsa gerektir.