GIYBET ATEŞİ

GIYBET ATEŞİ
ALPEREN GÜRBÜZER

Eline, diline ve beline sahip ol ey oğul! Diyen Hünkâr Hacı Bektaşi Veli yaşadığımız manzarayı ne güzel özetlemiş. Bu yüzden gıybet sömürüdür.
Kılıç yarası iyileşir, ama dil yarası geçmez derler. O halde bin düşün bir konuş. Hatta kılı kırk yar sonra kelam eyle. Kolay değil her türlü yara iyileşir, fakat dil yarası iyileşmez. Nitekim bir insanı diliyle yaralarsan kalp kırmış olursun. Zira Yüce Peygamber kalp kırmakta Kâbe’yi beş yüz bin defa yıkmaktan daha ağırdır buyuruyor. Bir gönlü kırıp pişmanlık duyarsan şayet ancak sahibinin rızalığını alırsan belki bir ümit kurtulursun. Dolayısıyla Hz. Lokman oğluna; Eğer söz gümüşse sükût altındır demiştir. Boş konuşma giybete yol açar da. Büyükler tecrübelerine dayanarak sürekli genç kuşaklara; “Sen sen ol kalp kırma, gece uykuların kaçabilir. Akıllı olup oyuna gelmemeye bak. Aksi takdirde tepetakla gidersin sonra. Rüzgâr eken fırtına biçer çünkü. Zira gelen geçer, konan göç eder. Unutma sana da kalmaz bu ölümlü dünya” diye öğüt verirler bizlere.
Gavsı Bilvanisi (k.s) bir sohbetlerinde anlattı:
Bir gün Hz. Ebubekir Sıddık (r.anh) sahabe arkadaşlarını çağırarak Peygamberin gıybetini yapalım mı? der. Arkadaşları bu teklife şaşıraraktan:
—Nasıl olur, öyle şey mi olur?
Hz. Ebubekir Sıdık (r.anh) cevaben:
—Malumunuz gıybet yapan kimsenin sevabı giybeti yapılana gider diyerek Allah Resulünün manevi hazinesine çalışmayı önermiş oldu böylece.
Bir gün Hz. Fatımat’üz Zehra pencereden boyu çok kısa bir adamın geçtiğini görünce:
—Babacığım şu adam ne kısa boylu, diyerek pencereden bakmasını ister.
Resulü Kibriya (s.a.v);
—Çabuk kızım hıh et. Hıh edince ağzından et parçası düşer o anda.
Fatıma annemiz:
—Babacığım bu nedir?
Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.v);
—Şu kısacık adama bak demekle gıybet yapmış oldun. Dolayısıyla adamın etini yemiş gibi oldun, o ağzından gelen ise gıybet etidir diye cevap verdi. Allahü Teala; Sizden biriniz ölmüş bir kardeşinizin etini yemek ister mi? (Hucurat:12) buyuruyor çünkü.
Resul-i Kibriya (s.a.v); Dedikodudan sakınınız, çünkü dedikodu zinadan daha ağır bir
günahtır. Zira zina eden bir kimse tevbe edince tevbesi kabül edilebilir, fakat dedikodu yapılan kimse affetmedikçe dedikoducunun affedilmesi mümkün değildir buyurdular.
Gavs-ı Hizanı (k.s)’yi sevmeyen bir münkir âlim vardı. Adı Molla Abdulgafur’du. Bir gün camii’nin kapısında karşılaşırlar. Gavs-ı Hizani (k.s) ona:
—Ey Molla Abdulgafur! Sen benden ne kötülük gördün ki sürekli gıybetimi yapıyorsun deyince Molla; Gavs-ı Hizani’nin kolundan çekmeye başlayarak:
—Hadi seni gidi yalancı kezzap, bunca milleti kandırdığın yetmezmiş gibi birde onları saptırıyorsun diye suçlar.
Gavs-ı Hizani (k.s) itişip kalkışma arbede arasında kolunu kurtarır kurtarmaz onu itiverir. O anda Molla ne görüyorsa renkten renge giriyor, tuhaflaşıyor ve can havliyle:
—Aman Efendim ben ettim sen etme, ne olur beni affet der.
Olayı etrafdan görenler merak edip Mollaya sorarlar:
— Ne oldu sana, ne gördün ki hemen değişiverdin?
Molla cevaben:
—Vallahi! Gavs beni itince başım ta arşa kadar yükseldi, başım adeta yıldıza değmişçesine akkor kesildi bedenim, dolayısıyla yere düştüm. Gavs’ın bu kerametini gören pişman olmaz mı der.
Ateşle oynama, ama hangi ateş? Elbette ki gıybet ateşi.. Ateşe bile bile körükle giderek kendi kuyumuzu kazıyoruz oysa. O halde dedikodu yaparak ruhumuzu ebedi yangına dönüştürmeyelim. Aksi takdirde küle döneriz gıybet aleviyle. Hesabı yapılmayan acı bir dille ömür sermayesini tüketiriz de haberimiz bile olmaz, yıllarca işleyeceğimiz amellerin bir anda işe yaramadığının farkına vardığımızda şok olursak sakın şaşmayalım halimize. Çünkü Hz. Peygamber(s.a.v); Ateşin kuru odunu yakması gibi, giybette insanı yer bitirir (sevaplarını) buyurmakta.
Hasanı Basri (r.anh) kendisini sürekli aleyhinde bulunana bir tabak hurma gönderirmiş ve ona teşekkürlerini şöyle iletmiş;
— Duydum ki sen bütün yaptığın ibadetlerini bana gönderiyormuşsun, bende karşılığını vermek istedim, karşılığı tam olmasa da lütfen kabul buyurun demiş.
Aslında dedikodu; dedikodu olmakla kalmıyor iftiraya kadar yelken açabiliyor da. Değil müminin, zımminin dahi giybeti caiz değil. Yaşadığımız toplum maalesef dedikodu üretiyor, yaşadığımız hava dedikodu ile inliyor, dedikodu kazanı sürekli kaynıyor ve otomosyana bağlanmış durumda. Adeta gıybet sektörü oluştu. Üstelik bu alanda para kazananların sayısı sürüsüne bereket azda değiller, gıybet kültür olmuş sanki. Oysaki Allah Resulü gıybeti; Denize bulaşsa denizi dahi kirletir (Ebu Davud) diye tarif etmiş.
Onur ve haysiyeti yerlere serenler revaçtalar... Üslupları kibir dolu... Burunları Kaf dağında.. Kötü niyetli eleştiriler ekranlarımızın süsü olmuş, ne kadar yalan dolan o kadar itibar kazanılıyor. Yalanın biri bin akçe olmuş adeta. Elifi görüp mertek sanan tipler aramızda her an iş başındalar. Sanatkârlar sansar, dahiler şebek olmuş, üstelik bunlar dedikodularıyla baş tacı ilan edilmişler. Dedikodu sektörü müşterilerine hizmet verdikçe her geçen gün itibarlarına itibar katıyorlar. Nasıl olsa muhatapları birşeyden çakmıyor öğrenmek için değil duymak istedikleri mesajlarlarla gönülleri hoştutuluyor, ardından gelsin paralar gitsin paralar, al gülüm ver gülüm ağırlamaları gırla gidiyor. Maalesef içine düştüğümüz manzaranın hali bu.
İslamiyet’te insan eşrefi mahlûkat ilan edildiğinden en ufak insan istismarına yönelik söze itibar edilmez, derhal şiddetle kınanır. Resulü Kibriya Efendimiz; Ribanın en kötüsü, haksız yere Müslüman’ın ırzını rencide etmektir (Ebu Davut). Yine Rasulullah (s.a.v); Miraç gecesinde bakır tırnakları olan bir kavme uğradım. Bunlarla yüzlerini tırmalıyorlardı. Ey Cebrail, bunlar da kim, diye sordum. Bunlar; insanların etlerini yiyenler ve ırzların (şereflerini) payimal edenlerdir dedi (Ebu Davud)
Peygamberi eleştirmek küfür kapsamına girer. Saadatıda eleştirmek münkir kapsamında olup son derece tehlikelidir. Cemaati küçük düşürücü söz söylemekde çok çirkin şey. Türk’ü övüp Kürt’ü eleştirmek, ya da Arab’ı şöyle Acem’i böyle gibi hakaratvari sözler etmek de aynı kapsamda. Hele hele Peygamberimizin kavmine dil uzatmak adaba mugayirdir.
Müminler kardeştir düsturunu unutup ima ile de olsa kardeşine gönderme yapmak,
Önce övme sonra da dövmek,
Eleştirdiği kişiyi töhmet altına alacak sözler söylemek,
Nifak kokusu taşıyan ifadeler,
Bedeni özürlere atfen kelamlar,
İnsanların taklidini yaparak küçük düşürmek,
Laf taşıyarak kovuculuk yapmak,
Deme yahu türünden hamasi sözler,
Kişilik haklarını zedeleyecek nitelikte karikatür ve benzeri çizimler,
Düzeyli eleştirmenin dışında yazıp çizmek veya fotoğraflamak gibi daha nice sessiz dedikodular değişik giybet türlerindendir. Özürlüyü alaya almakta öyledir.
Aslolan gıybet yapmayıp kardeşini savunmaktır. Nitekim Gıyabında din kardeşinin namus ve şerefini koruyan kimseyi Allah cehennemden azad edecektir (Ahmed, Müsned)
Allahü Teala; Arkadan çekiştimeyi, yüze karşı eğlenmeyi adet edinen herkesin vay haline (Hümeze,1) beyan buyuruyor.
Allah Resulü bir kişinin hak ve hukunu ihlal edildiğini gördüğünde müdahele eder ve derhal o meclisi terk ederdi. Habib-i Kibriya; Gıybetten sakının. Muhakkak giybet zinadan daha kötüdür. Zira kişi zina eder sonra tevbe ederse, Allah tevbesini kabül edebilir. Hâlbuki giybet ettiği kişi affetmedikçe Allah affetmez buyuruyor.
Söz getiren, söz taşıyıcı olur aynı zamanda...
Dini korumak adına bozuk fikirlerin teşhir edilmesi giybet olmaz. Bilakis anlatılmalı ki; toplumda kabül görmesinler, yıkıcı faaliyetlerinin önüne geçilebilsin bu şekilde.
Alenen işlenen günahlara karşı, mesela sarhoşun, kumarbazın, zinakarın yaptığı kötü fiilin hiç çekinmeden marifetmiş gibi anlatanların giybetini yapmak caizdir. Peygamberimiz (s.a.v); Üç grup vardır ki, gıybetlerini yapman sana haram değildir: Günahı açıkca işlemekten sıkılmayan, zalim idareci ve dinde olmayanı dine sokan bid’atçi diye buyurdu.(Camiu’s Sağir)
Zulme engel olmak için giybet yapılabilir, ya da bir kişinin hakkını savunmak için de. Birinin herkesçe bilinen lakabı ile anmak giybet değildir. Ailevi huzursuzluklardan dolayı bir âlime gidip kocam şunu yapıyor caiz mi gibi sormakta gıybet sayılmaz.
Gıybetten kurtulmanın en kestirme yolu Allah’a ellerimizi açıp; Ya Rabbi! Bana hatalarımı göster ki başkalarının hataları ile meşgul olmayayım diye dua eden gönül dostlarını niyazını sık sık tekrarlamak olsa gerektir.
Vesselam.