KAFKAS ŞEB-İ ARUS’U
KAFKAS ŞEB-İ ARUS’U
ALPEREN GÜRBÜZER
Hz. Mevlâna Allah’a kavuşmaya “Şeb-i Arus” demiş. Ölümün düğün gecesi (Şeb-i Arus) gören anlayış, bizim kültürümüze has telakki.
Yüzyıllar öncesinde anavatanlarından ve doğudan gelerek, Kafkas dağlarını mesken edinmişlerdi. Onaltıncı asır ilk rahatsız edildikleri bir tarihti onlar için.
Adına ister Çeçen, ister Şapsih, isterse İnguş denilsin, aynı zamanda Avar Türkleri olarak da nitelendirilen bu Dağlıların tüm gayesi; hürriyet içinde yaşamaktı. Bütün mücadeleleri de bu uğurda olmuştur zaten. Hürriyet’in Allah’a “abd” olmaktan geçtiğinin idrakiyle, bütün sahte mabud’lara başkaldırmışlar ve tarih sayfalarına destan yazmışlardır. Kafkas kartalları ölümüne ve Şeb-i Arus’casına hareket ettiler, tek yürek, tek kalp oldular.
Ölüm, düğündür, Allah’a kavuşmanın gecesidir, canda can bulmaktır. Bu dünyada buna eşdeğerde şehadet şerbeti içmekten öte bir hürriyet var mı acaba? Elbette var, işte bu hürriyeti canları pahasına ortaya koyan Çeçenya örneği var önümüzde, Onlar şehadetleri ile ister istemez dikkatleri üzerinde topladılar. Nasıl mı? Dün nasıl ki kendilerinden beş on misli kalabalık Rus tümenlerine dişe diş mücadele vermişlerse, bugün de geçmişini aratmayacak tarzda aynı duygularla yeni İvanlara karşı fisebilillah mücadele örneği sergilediler. Bu Kafkas Kartallarının mücadelelerinde akıllara durgunluk veren bir ruh halinin varlığı olduğu, artık bir sır değil. Bir zamanlar nice Çariçeler, nice İvanlar’ın heveslerini kursaklarında bırakmışlardı, yine tarih sil baştan yeniden şekillenir şekillenmez, Şeyh Şamillerin torunları, yani Dudayev’ler, Şamil Basiyev’ler, Selman Raduyev’ler öncülüğünde tüm dünyanın gözü önünde yeni bir destan yazarak yediden yetmişe herkesi şaşırttılar. Onlar çağımızın Şeyh Şamil’i oldular adeta.
Kafkas dağlarının bağrından çıkan Şeyh Şamil, yaptığı hürriyet savaşında, bu şerefli tablonun hem zahiri hem de manevi başbuğudur. Şeyh Şamil, meğer ölmemiş, Şeb-i Arus’a yol almış, sanki tasarrufatı günümüze kadar uzanıyor, bu ışık Kafkas halkını aydınlatmaya devam edecekte. Şeyh Şamil soy itibarıyla Avarların meşhur kahramanı Emir Han’a dayanır. Babası Muhammed Dango, annesi Avar Beylerinden Pir Burak’ın güzel kızı Mesedo’dur. Şamil ismi bile ismi ile müsemma olmuş, Allah’ın sıfatlarından “korusun” anlamındadır. Bu güzel isim uğur getirmiş, hem ailesinin tek yaşayan delikanlısı olmuş, hem de Avar Türkleri olan Dağıstanlıların hürriyeti korumada biricik koruyucu manevi başbuğu olmuştur. Şeyh Şamil’in hayatına da yansımış ve arkasında Şeyh Cemaleddin ve Gazi Muhammed dehalarını da görüyoruz. Her büyük insanın arkasında mutlaka bir deha var derler ya, bu durum aynen Kafkas kartalı içinde geçerlidir.
Evet, 16. 17. 18. asırlar Çarların sevmedikleri yıllardır. Çünkü bu yıllar, Moskof için çok çetin geçmişti. Kafkas kartallarının bir türlü dur durak bilmeyen cihadı, adeta Rusların dudaklarını uçuklatacak kadar kahramanlık örnekleriyle doludur hep. O destanın içinde Gazi Muhammed’ler, Şeyh Şamiller, Hacı Murat’lar, sıralanmış, yakın bir zamanda da Cahar Dudayev önderliğinde Kızıl Ordu’ya kök söktürülmüşlerdi. Hep birlikte seslenmişler: “Yeni İvanlar bizi yıldıramazlar!” diye. Bir kez daha diş bileyenlerin bu ateşi söndürmeye güçleri yetmediği görülmüştür böylece.
Onlar yalnız kurtlar olarakda anıldılar. Onlar, misyonlarının gereğini yaparak Şeb-i Arus’a koştular. Bazılarının sandığı gibi talan ve istismar koşusu değildi, bu koşu hürriyet, huzur, adalet ve Allah için göze alınan bir cihadın ta kendisi idi. Zaten yüreğinde hürriyet aşkı ve sevgisi taşımayanlar, Kafkas Şeb-i Arus’unu anlıyamaz ki. Oysa Şeb-i Arus aşk ateşi demektir.
Kavgaları hürriyet içindi. Bu coğrafya insanında ölsek de bir, ölmesek de biriz, yaşasak da hür, yaşamasak da hürüz diye tarihin önünde haykıran bir ruh hali, bir duruşun ifadesi olarak; ancak ve ancak Allah huzurunda baş eğeriz diye and içtiler. Böylece İvanlar, bizi yıldıramaz, meydan okumasıyla tarihe not düştüler. Son damla kana kadar kararlılıklarından dönmediler, tüm dünyaya seslenerek; Allah için öldürülmek güzel bir düğün dediler. İşte bu yüzden Kazakların hatmanı Duruşenko ta yıllar öncesinde: “Yenilmeyen bir millet tanıyorum! O da Kafkasyalılar!” demiştir. Nitekim Bolşevik ihtilaline kadar Kafkasya hür ve bağımsız yaşamış, Kafkas dağları nice toplara, tüfeklere, süngülere şahit olmuş, öyle ki, Şamil’lerin sarsılmaz mücadeleleri birçok Rus Generalinin apalatlerinin sökülmesine bile sebep olmuştu. Bununla da yetinmemişler II. Katerina’nın sinsi siyaset planlarını da boşa çıkartmışlardı.
Bütün Çar’ların dudağını uçuklattıracak mücadelenin adıdır Şeb-i Arus ruhu. Şeyh Şamil adıyla, destanlaşan, Yalnız Kurtların biricik ülküleri hürriyet içinde yaşamaktı. Çünkü hürriyet Kul’un şanındandır. Hür ve akıl baliğ olmak İslâm’i mesuliyetin gereğidir.
Yalnız Kurtları Kızıl Orduyla, füzelerle bombalarla imha edeceklerini sandılar. Yeltsin ömrünün son dönemlerinde gördüğü bu manzara karşısında adeta şok hali yaşamıştı. Her şok da daha da azgınlaşarak Çeçenyaya bombalar yağdırdılar. Fakat Çeçen direnişi ölümüne devam etti, hem de son damla kana kadar. “Ölmek var dönmek yok” dediler. İşte bu and, Yeltsin’in uykusunu daha da kaçırmaya yetmişti. Çeçenler, Cevher Dudayev ve Aslan Meşhedov gibi liderlerin yanısıra, Şamil Baseyev ve Salman Raduyev gibi liderler öncülüğünde Şeb-i Arus timlerinin eylemleri dur durak bilmeyerek Rusya içine taşınacak kadar doruğa ulaşmıştı, İşte baş eğmeyen Yalnız Kurtlar buna derler. Moskof’u düşündüren de bu idi zaten...
Şeyh Şamil’in torunları, Dağıstan topraklarında, Budannovsk’ta ve nice yerlerde destan yazdılar. Bu iman ve hürriyetin emperyalizme baş kaldırış destanı idi. Tarihten hala yeterli ders almamış olsa gerektirler ki, inatla Şeyh Şamil’in kartalları üzerine gittiler, gittikçe de güç kaybettiler. Artık bugün Rusya süper devlet değil, bu yetmez mi? Meğer glasnost ve prestroika gibi yıldızlı lafları bir kılıfmış, bu mücadele ile birlikte birkez daha maskeleri su yüzüne çıkmış oldu… Şeb-i Arus Kartalları maskelerini düşürdü, dünyaya da seyretmek düştü sadece...
Çarlara baş eğmeyen Dağlılar, ölümüne yemin etmişlerdi; kıyamete kadar baş eğmek yok diye. Hakeza şehadet şerbeti ölümüne içmektir.. Bu böyle biline.
Vesselam.