Kefaret orucu
Birçok insan kefaret orucu tutmayi nafile bir ibadet olarak anlamakta ve iki ay pes pese tutulan bu orucu çoskuyla karsilamaktadir. Gerçekten kefaret orucu böyle midir?
Kefaret orucunun ne olduguna kaynagina basvurarak cevap bulmak istedik. Bu da bize Saadet Asri’ni bir nebze soluklama firsati verdi. Çünkü Efendimiz s.a.v.’in mübarek sözlerini nakleden o büyük sahabilerden biriyle karsilastik. Onun naklettigi hadis-i serifi vermeden önce biraz ondan bahsetmek istedik, bu yüce dinin kaynagi olan o günlerin hatirasina.
Kedicik babasi
Taninan sahabi Ebu Hüreyre r.a.’in isminin müslüman olmadan önce Abdussems, müslüman olduktan sonra da Abdurrahman oldugunu bilen pek az insan var. Biz onu hep Ebu Hüreyre olarak tanidik. Devs kabilesine mensup bir Yemenli.
Kabilesinin ileri gelenlerinden sair Tufeyl b. Amr r.a.’in daveti sonucu müslüman oldu. Tufeyl b. Amr r.a. ise, Efendimiz henüz Mekke’de iken Islâm’a girmis, O’nun duasini ve tavsiyelerini alarak Yemen’de yillarca Islâm’a davet etmistir.
Hicretin yedinci yilinda Ebu Hüreyre r.a., Tufeyl b. Amr r.a. ile birlikte Yemen’den Medine’ye geldi. Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz de bu esnada Hayber kusatmasindaydi. Hemen savasta yerlerini aldilar ve savastan sonra O’nunla birlikte Medine’ye döndülür. O günden sonra Ebu Hüreyre r.a., Rasulullah s.a.v. Efendimiz’den hiç ayrilmadi.
Otuz yaslarinda genç bir adamdi. Fakir oldugu için Rasul-i Ekrem s.a.v. onu mescidin arka tarafinda barinan Suffe Ashabi’nin arasina katti. Bir gün kaftaninin içinde bir sey tasiyordu. Efendimiz s.a.v. onun ne oldugunu sordu. O da “hüreyre: kedicik” diye cevap verdi. Efendimiz s.a.v. de ona “kedicik babasi” anlaminda Ebu Hüreyre diye seslendi. O günden sonra herkes onu böyle çagirdi.
Iste bu “kedicik babasi” mübarek sahabi, savas zamaninda da baris zamaninda da hep Peygamberimiz s.a.v.’in yaninda bulunurdu. Bir gün Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz’den Ramazan orucunun faziletliyle ilgili su sözleri dinledi:
“Bir kimse, özrü ve hastaligi olmadigi halde Ramazan’dan bir gün oruç tutmasa, ömrü boyunca devamli oruç tutacak olsa bile o günün kazasina karsilik gelmez.” (Buharî; Ebu Davud; Tirmizî)
Bizden daha fakiri yok
Ramazan orucu farz kilindiktan sonra Medine’de Ramazan ayi çok özel bir atmosferde yasanir, manevi güzelliklerle dolardi. Hasta olup oruç tutmaya güç yetiremeyenler oruç tutamadiklari için çok üzülürlerdi. Sagliklarina kavustuklarinda tutamadiklari günlerin kazasini yaparlardi. Yolcular da eger tutamazlarsa daha sonra kaza ederlerdi. Hasili her bir sahabi orucuna çok hassasti. Hatta gayrimüslimler bile bu ay süresince müslümanlara daha saygili davranirlardi.
Her seye ragmen sahabiler de birer insandi. Onlarin da nefsleri ve arzulari vardi. Bütün hassasiyetlerine ragmen hataya, yanlisa düsenler olabiliyordu. Yine Ebu Hüreyre r.a., sahit oldugu bir olayi söyle anlatiyor:
Bir keresinde Peygamber s.a.v. Efendimiz’e bir adam geldi:
- Helâk oldum ya Rasulallah, dedi. Rasulullah s.a.v.:
- Seni helâk eden nedir, diye sordu. O zat:
- Ramazan gününde hanimimla birlikte oldum, cevabini verdi. Peygamber s.a.v.:
- Bir köle azat edecek bir sey bulabilir misin, buyurdu. Adam:
- Hayir, cevabini verdi. Efendimiz:
- Iki ay pespese oruç tutabilir misin, diye sordu. Adam yine:
- Hayir, cevabini verdi. Efendimiz:
- Öyle ise altmis fakiri doyuracak bir sey bulabilir misin, dedi. Adam yine:
- Hayir, cevabini verdi. Sonra oturdu.
Derken, Rasulullah s.a.v. Efendimiz’e içinde hurma dolu bir zenbil getirdiler. Rasulullah s.a.v. o adama:
- Bunu al da sadaka olarak ver, buyurdu. O sahis:
- Bizden daha fakirine mi? Medine’nin iki tasligi arasinda buna bizden daha muhtaç bir aile yok, dedi.
Bunun üzerine Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz güldü, hatta yan disleri göründü. Sonra:
- Haydi, git bu hurmayi ailene yedir, buyurdu. (Buharî; Müslim; Ebu Davud; Tirmizî; Ibn Mace)
Bir kastin cezasi
Rasulullah s.a.v. Efendimiz, Ramazan ayi içinde kasten orucu bozan kimseye önce köle azat etmesini, gücü yetmedigi takdirde iki ay oruç tutmasini, ona da gücü yetmediginde altmis fakiri doyurmasini emretmisti.
Esiyle münasebet sonucu orucun bozulmasi halinde meshur dört mezhebe göre kefaretin yerine getirilmesi gerekir. Hadis-i serif, bunun açik bir delilidir.
Yemek-içmek gibi bir yolla Ramazan orucunun bozulmasi da Hanefî ve Malikî mezhebinde olanlar için ayni hükme tabidir. Yani ne sekilde olursa olsun, mazeretsiz olarak kasten orucun bozulmasi halinde kefaret gerekir. Safiî ve Hanbelî mezhebinde ise, sadece esiyle münasebetle Ramazan orucu bozuldugunda kefaret gerekir. (Mevsüatü’l-Fikhiyye, c.35, s.57–69)
Oruç kefaretinde, bir müslümanin orucu bilerek, kasten bozma iradesi vardir. Daha sonra hatasini anlamistir ve Yüce Mevlâ’nin affetmesi için çareler aramaktadir. Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz de islenmis olan bu suçun telafisi için bir kapi aralandigini haber buyurmustur. Bu kapi kefaret kapisidir. Baslangiç itibariyle cezadir. Ama bu ceza, pisman olan kisiye, bir ibadet olarak yaptirilmaktadir. Bir anlamda cezasini ibadetle kaldirmaktadir.
Kasten tutulmamis olan orucun fazileti artik kaybedilmistir. Islenmis olan suçun cezasi ve günahi, kefaret yoluyla insallah kaldirilmis olacaktir. Bunlarin hepsinde kisinin niyeti ve Yüce Mevlâ’ya yönelisinin esas oldugunu da unutmamak gerekir. Kalplerden geçenleri bilen ve onlari yaratan O’dur.
Kefaret Nedir?
Kefaret, örtmek, silmek anlamlarina gelir. Yüce Mevlâ, bazi kusurlari, günahlari birtakim vesilelerle affetmek ve silmek istemistir. Iste bu vesilelerin her birine kefaret ismi verilmistir.
Oruç kefaretinden baska yemin kefareti, bir insanin ölümüne veya ceninin düsmesine sebep olma kefareti, hac yasaklarina aykiri davranma kefareti, zihar kefareti de vardir.
Konunun ayrintilari, ilmihal ve fikih kitaplarinda genis bir sekilde mevcuttur. Bu yazida özellikle üzerinde durmak istedigimiz nokta sudur:
Bir müslüman kasten orucunu bozmussa üzerine düsen kefareti yerine getirmelidir. Köle azat etmek günümüzde söz konusu degildir. Bu durumda oruç kefareti, gücü yeten kimsenin iki ay pes pese oruç tutmasi, buna gücü yetmiyorsa altmis fakiri doyurmasindan ibarettir.
Eger bir müslüman Ramazan orucunu kasten bozmamissa, onun kefaret orucu tutmasina gerek yoktur.
Kasten Ramazan orucu bozmamis olan müslümanlar, eger oruç tutmak suretiyle ibadet yapmak ve fazilet kazanmak istiyorlarsa, Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz’in tuttugu ve tavsiye ettigi sünnet oruçlarini tutmaya gayret etmelidir. Her ayin basinda, ortasinda ve sonunda birer gün oruç tutmak, pazartesi ve persembe günleri oruç tutmak, her ayin on üç, on dört, on besinci günleri oruç tutmak gibi...
Kaza orucu bulunan kimseler ise bir an önce kazalarini tamamlamaya çalismalidirlar. Bunlarin yerine sorumlu olmadigi halde kefaret orucu tutmayi nafile bir ibadet gibi telakki etmenin dogru olmadigini da bilmek gerekir.