KAPİTALİZMİN ÇÖKÜŞÜ
KAPİTALİZMİN ÇÖKÜŞÜ
ALPEREN GÜRBÜZER
Kapitalizm komünizmin çökmesiyle sahasında tek kutupluluğunu ilan etmiştir. K. Marks’ın ‘Kapitalizmin son aşaması komünizmi doğuracak’ sözü kehanetinin ötesinde asıl çöplüğe gömülenin komünizm olduğu ve bu düşüncenin ütopikliği ortaya çıkmıştır.
Francis Fukuyama; komünizmin yıkılmasından sonra kapitalizmin alternatifsiz kalışını tarihin sonu olarak belirtiyor. Fakirlik edebiyatına dayalı kominizim, zenginliği şiar edinen kapitalist sistem karşısında pek varlık gösteremedi. İkisi de kurdukları sistemin temellerini kitleleri istismar üzerine kurmuşlardı. Biri yoksul kitleleri, diğeri de zenginleri arkasına alarak insanlara hükmedeceklerini hesap ettiler. Marks kitabını proletarya için yazdı, Adam Smith de milletlerin zenginliği adına sistemini bina etti. Aslında her iki sistemin hareket noktaları farklı gibi görünseler de birleştikleri ortak payda hemen hemen aynı. Yani kesişme noktaları, her ikisinin de ekonomik bunalım denilen endüstriyel çağının çocukları olmalarıdır. Konjonktürel şartlar onları meşhur etmiştir sadece. Sistemini sefalet edebiyatı üzerine kuran K.Marks, burjuvazi tarafından hoş karşılanmasa da fakir insanların ümidi olabilecekti. Diğer yandan paranın biricik değer kabul edildiği, zenginliği tek değer olarak piramidin tepesine koyan A.Smith’de kimilerini harekete geçirerek iştahını kabartabilecekti. XX. yüzyıl hem kapitalizmin hem de komünizmin cebelleşmesine sahne olmuştur bu yüzden.
Komünizm, sistemini dünyevi ve ekonomik verilerin üzerine oturtup maneviyatı hiçe saymıştı. Hatta sübjektif değerleri kapitalistlerin (burjuvazinin) yutturması olarak ilan etmişlerdi. Her şeyi maddeye indirgemek komünizmin içine düştüğü bir kronik hastalığıdır zaten. İçinde ruh olmayınca, bu ideoloji Rusya’da yetmiş sene gibi kısa bir ömür yaşayabildi ancak. Ya Kapitalizm, o da komünizm gibi maneviyatı hepten boşlamaz, bilakis sistemini Protestan ahlakı ile donatmıştır. Ki; bu konuda Max Weber; ‘Kapitalizm, demokrasi, bilim ve hukuk dünyasının malı değil, Protestan ahlakının bir ürünüdür’ der.(Bkz. Max Weber, Protestan Ahlakı ve Kapitalizm Ruhu)
Gerçektende kapitalizm Protestan ahlakı ile yunmuş yıkanmıştır. Klasik kapitalist sistemi kuran Adam Smith, ekonomik derslerin yanı sıra ahlak dersleri de vermesi bunun bir tipik göstergesi olsa gerektir. O’nun bu çıkışı klasik kapitalizmin ta kendisidir. O’nun bu fiili klasik kapitalizmin bir ekonomik ve ahlak terkibine göre şekillendirdiği anlaşılır. Günümüzde kapitalizm, Adam Smith’in klasik kapitalizm çizgisinden farklı kulvardan boy veriyor. Yine de günümüz kapitalist modeli temel feyzini Hıristiyan ve batı kültür normlarıyla bezenmiş olarak Adam Smith’in sistemleştirdiği klasik kapitalist ilkelerinden alır. Bilindiği gibi Kapitalizmin ilk beşiği İngiltere olup daha sonra sırasıyla Almanya, Hollanda ve Katolik ülkeler takip etmiştir.
Modern kapitalist düşüncenin gözünü maddi hırslar bürüdüğü için toplumu anomi haline sokmuştur. Çözülme dediğimiz bu hadise, batı toplumunun maneviyatını silip süpürerek yerine gayeden yoksun para kazanma iştiyakı, zengin olma hevesi ve egoizm doğurmuştur. Bu durum batı toplumunun handikapı olup, ihtiras kölesi sisteminin kurbanları olarak yaşadıklarının bariz misalidir. Tüketim duygusu toplumu çepe çevre sarmış, adeta dünyaya yemek, içmek ve cinsellik için gelindiğine inanan hiçler yığını üretmiştir. İşte batı bu noktada kendini bitiriyor ve ilk defa bir medeniyet kendi içinde vurguna dönüşüyor. Oysa biz biliyoruz ki her medeniyet başka bir medeniyetin gücüyle yıkılır. Fakat bu sefer bildik ezber bozuluyor gibi, batı medeniyeti kendi çelişkileri içinde boğulmakta ve için için yıkılmanın eşiğine gelmiş durumda sanki. Yani bu sefer yıkılacaksa kendi içinde yıkılacak demektir.
Yıllarca süren komünizm-kapitalizm rekabetinde kaybeden komünizm oldu. Kapitalizm bu mücadelede elde ettiği zaferin ardından bir bakıma yalnız kaldı, ama tek başlılığında garanti olmadığı anlaşılıyor. Hatta kendi içinde kırılan bir fay hatlarının oluşturduğu büyük bir boşlukla, günbe gün hızla yıkılış istidadına doğru yol seyrediyor. Bu durumun farkına varan batı aydını çıkış yolunun yeniden gelecek kuşaklara tekrar manevi değerleri aşılamakla gerçekleşebileceğini söylüyorlar. Hakeza yüksünmeden durumlarının vahametini itiraf ediyorlar da.
Adam Smith’in sistemleştirdiği Protestan ahlakıyla yoğrulmuş ekonomik modeli artık çok gerilerde kaldı. Yeniden maneviyat dokusuyla aşılanmış ekonomiye özlem var batıda.
Avrupa sanayileşme hareketlerini tamamladıktan sonra hiçbir problemin olmayacağı zannına kapılmıştı. Bu seferki problemin niteliği başkaydı. Tüm mesele, batının kaybettiği dinlerine tekrar ulaşıp ulaşmayacağıdır. Çünkü Avrupa insanı kaybettiği ruhunu tekrar geri istiyor. Tüketim çılgınlığı bugün batının madde karşısında esaretini simgeliyor. Tek kurtuluş maneviyata dönüşte görünüyor. Manevi bunalım, maddi bunalıma benzemez. İnsan uzun süre açlığa dayanabilir, ama ruhi boşluk açlığa benzemez, insanı intihara da götürür. Nitekim Avrupa da hiçbir maddi meselesi olmayan insanların intihar ettiği gizlenemez bir vaka... Teknolojik inkişaf kapitalist sistemin temellerini sarsmış, hatta insanları da canından bezdirmiş durumda.
Modern kapitalizm helal kazanç, doğruluk, dayanışma duygulardan yoksun durumda. İslam’ın; ‘Yiyiniz, içiniz israf etmeyiniz’ hükmü kapitalizme yabancıdır. Yine Peygamberimizin; ‘Komşusu açken tok yatan bizden değildir’ hadisi şerifi batının ulaşamayacağı doruklardır. Yardımlaşma, meşru hayat, tasarruf, üretim gibi maddi ve manevi terkipler İslam’a has unsurlardır.
Türk toplumu vahşi kapitalizme doğru tam gaz itilmekte. Öyle ki kapitalist sistemin çelişkilerini de maalesef toprağımıza ithal ediyoruz habire. Uzak doğu ülkeleri ekonomide liberalizmi örnek almışlar ama manevi değerlerinden asla taviz vermemişler. Pasifik kuşağı dediğimiz Güney Kore, Taiwan, Honkong, Singapur gibi ülkeler için Budizm ve Konfüçyüs sistemi temel üst değerlerdir. Aynı zamanda hayatlarının felsefesini bu manevi değerlerle icra ederler. Mesela Japonya sanayide liberalizmi şiar edindiği halde, sosyal kurumlarında tamamen Japon kültürü hâkimdir. Budizm ve Konfüçyüs’ün ahlak sistemini baş tacı edinerek batıdan aldıkları ekonomik sistemin içini doldurmuşlar. Hâsılı, Pasifik ülkeler ekonominin kalbi olarak Budizm’i ve Konfüçyüs sistemini kullanmışlar, değerlerinden zerre kadar sapmamışlardır. Böylece asıl itici gücün inanç değerleri olduğunu idrak etmişlerdir.
Türkiye ise batılılaşma sevdasına düştüğü andan beri yeniliği yüzeysel alanda aradı. Giyimi, kuşamı ve yaşayış tarzını batıya uydurmaya çalıştı hep. Tabii bu arada geldiğimiz nokta da manzara-i umumiyemiz; hiçte iç açıcı değil. Tarihi ile barışık olmayan, bilge insanlarla zıtlaşan, manevi değerleri hor gören bir tablo söz konusu. Ekonomi anlayışımız kültür harcından yoksun tarzda seyrediyor. Üstelik kültürde de batıyı taklit eder durumdayız. Türkiye ekonomide batıyı tek rehber görmesine rağmen din olgusunu da vicdanlara has olgu ilan etmiştir. Oysa din Türk Milletinin hem vicdanını hem de sosyal hayatını da kapsıyor. Onun için dinimiz aynı zamanda ekonominin de motorudur.
Osmanlıda vakıflar, ahi teşkilatlanması, yerel teşkilat ağları ve zekât müesseseleri gibi bir dizi sosyal organizasyonlar dinin sosyal hayat veçhesini ortaya koyar zaten. Bu tür sivil organizasyonlar ve uygulamalar dış dünyanın bile dikkatini çekerken, biz hala köklerimizin kıymetini bilemiyoruz. Oysaki ekonomik uygulamalar dinden soyutlanamaz. Zira aksi yol izlenildiğinde bedavadan kazanma, mafya ticareti, ihtiras, israf çarkı her tarafta kol gezecektir. Serbest piyasa ekonomisi uygulamaları ahlaki değerlerle beslenmedikçe toplumda derin yaralar açacağı muhakkak.
Batı teknolojik doyuma ulaştı, ama ruhi doyumdan yoksun. Çünkü bülbülü altın kafese koymuşlar, sonunda bülbül yine; ah vatanım, ah vatanım demiş. Batı şu sıralar maddi refahın zirvesinde, fakat kaybettiği değerleri yakalamak adına uğraş veriyor. Demek ki; iktisat tek başına mutluluk veremiyor, manada gerekli meğer. İşte kapitalizmin açmazı bu noktada düğümlü. O halde batı içinde doğu için de mutlaka maddi ve manevi denge şart diyoruz.
Bütün sistemler maneviyattan beslenmedikçe bunalımlardan yakasını kurtaramaz. Vahşi kapitalizm bu manada can çekişiyor diyebiliriz. Ne diyelim Allah hidayet versin.