EFENDİMİZ'DEN ÖRNEK OLUNACAK DAVRANIŞLAR
Peygamberimiz çok mütevazı idi. Misafirlerine bizzat kendisi hizmet eder, ikramda bulunurdu. Bir gün çölden biri gelip,Kim bu insanların büyüğü diye sordu.
1- Peygamberimiz çok mütevazı idi. Misafirlerine bizzat kendisi hizmet eder, ikramda bulunurdu. Bir gün çölden biri gelip, “Kim bu insanların büyüğü?” diye sordu. O sırada misafirlerine kâselerle süt dağıtma hizmetinde bulunan Efendimiz adama, “Bu insanların büyüğü bunlara hizmet edendir!” buyurdu. Bu sözüyle hem büyüklerin insanlara hizmet edeceğini ifade etmiş, hem de aradığı kimsenin kendisi olduğuna işarette bulunmuştu.
Bir yolculuk dönüşünde herkes hurmalıkta istirahate çekilmiş dinlenirken bazıları onlara yemek hazırlamak üzere harekete geçmişlerdi. Biri ‘Ben yemek yapayım.’, biri ‘Ben su getireyim.’, derken biri de ‘Ben de ateş yakayım.’, deyince Efendimiz de, ‘Öyle ise ben de odun toplayayım.’ buyurdu. Biz bütün işleri yaparız, siz istirahetinize bakın deyince de verdiği karşılık şöyle oldu:
-Bilirim ki sizler bu hizmetleri yaparsınız, ama başkaları hizmet ederken ben seyirci kalmaktan üzülürüm. Sözünü şöyle bağladı: “Ben hizmet edilen değil, hizmet eden olmayı severim!” Bundan sonra kalkıp odun toplayarak bizzat hizmete katıldı...
2- Bir gün bir sepet hurma getirip:
-Buyur ya Resulellah turfanda hurma, dediler. Peygamberimiz, “Hurmalar oldu mu ki?” diye sordu. Hayır, olmadı; ama bizim bahçemiz sıcak bir dere içinde bu yüzden ilk hurma bizde erişir. Kimse yemeden size getirdik ki en önce siz yiyesiniz turfanda hurmayı. Peygamberimiz uzakta oynayan çocukları gösterdi, “Götürün bu turfanda hurmaları şu oynayan çocuklar yesinler. Ben komşularımın yemediğini yemem. Ne zaman komşularımız da hurma yemeye başlarsa işte o zaman ben de gönül rahatlığı içinde hurma yiyebilirim.” buyurdu.
3- Peygamberimiz yoksullara yardım etmeyi çok severdi. Yine bir gün davet ettiği muhtaçlara önceden hazırladığı yardımı sırayla dağıtmış, alanlar da dağılıp gitmişlerdi ki, tam o sırada bir başka yoksul uzaklardan koşarak gelip kendisine verilecek bir şey kalmadığını anlayınca üzülmüştü. Peygamberimiz üzülen bu yoksula, “Üzülme.” dedi: “Sana da bir çare bulabiliriz.” Bulduğu çareyi de şöyle açıkladı: “Buradan doğruca Medine çarşısına git, ihtiyaçlarını satan dükkanlara gir, ne lazımsa al, sonra da de ki: “Mal benim, borç Resulüllah’ındır! Yeter ki çocuklarını sevindir, sen de üzülme!”
Adam ‘Olur mu böyle bir şey?’ demek isteyince, Efendimiz onu dükkanlara doğru yönlendirirken tembihini tekrarladı. “Unutma!” dedi, “Mal benim borç Resulüllah’ın, diyeceksin. Mal sana, ödemesi bana ait olacaktır.” buyurdu.
4- Peygamberimiz faydalı icat ve teknolojik buluşlar kim tarafından bulunursa bulunsun sahip çıkılıp Müslümanların hizmetinde kullanılmasını ısrarla tavsiye ederdi.
Bir gün bir sahabesi Şam’daki Hıristiyanlardan aldığı içi zeytinyağı dolu bir kandili getirip mescide asmıştı. O günlerde Müslümanlar Medine’de böyle bir kandili henüz yakmamışlardı. Gelen cemaat bunu Şam’daki Hıristiyanlardan aldığını öğrenince, ‘Müslümanların mescidine Hıristiyan’ın yaptığı kandili mi asıyorsun? Resulüllah gelince seni azarlar’, demeye getirmişlerdi.
Az sonra Efendimiz (sas) gelip dumansız, külsüz yanıp ışık veren kandili görünce, ‘Kim getirdi bunu?’ diye sordu. Oradakiler getireni göstererek “Şam’da Hıristiyanlardan alıp getirmiş.” dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz kandili getiren sahabesine tebessümle bakarak şöyle dua etti: “Sen bizim mescidimizi aydınlattın, Allah da senin kabrini aydınlatsın!” Sonra da sözlerine şunu ekledi: “İnsanlığa faydalı olan şeyler müminin kaybettiği malı gibidir. Nerede ve kimde bulursa bulsun hemen sahip çıkarak getirip Müslümanların istifadesine sunmalıdır