BİR BÜYÜK MEDENİYETLE BULUŞMAK

BİR BÜYÜK MEDENİYETLE BULUŞMAK

ALPEREN GÜRBÜZER

Teknolojik gelişmeler dünyayı adeta küçük bir köye dönüştürüyor. Şüphesiz teknolojinin bu noktaya gelmesinde insanlığın uğraşı ve terakkiyeti sözkonusu. İnsanlık kültürden medeni olmaya doğru yol katederek bugüne geldi hep. Kültür belli bir kıvama ulaştığında medeniyete kavuşur zaten.
Tabiatı işleyerek kültürü elde eden insanoğlu, bununla da yetinmeyip, medeniyet hamlesini gerçekleştirmek için de çaba sarf etti. Medeniyetlerin oluşmasında sadece tek tip kültür değil, farklı kültürlerin bir araya gelerek ortaya çıkardığı ortak payda gerçeği de var. Tek tip kültürden medeniyetin oluşabilmesi eşyanın tabiatına aykırı çünkü. Kültür alışverişlerinin karşılıklı yoğrulmasıyla medeniyet doğabiliyor. Kuran-ı Muciz’ül Beyan da insanların bir erkekle bir dişiden yaratıldığını daha sonra birbirleriyle tanışıp münasebetler kursunlar diye kabilelere(şubelere) ayrıldığını hususuna işaret etmesi, aynı zamanda kültür alışverişlerinin medeniyete yol açacağını ipucunu veriyor.
İnsanlığın iç içe daireler halinde yaratılması birbirini inkâr veya düşman ilan için değil, bilakis medeniyet olmak içindir. Batı ile doğu iki yarım küre gibi. Batı’da daha çok mekanizm, doğu da ise maneviyat ağırlıkta. Bu iki yarım kürenin birleşmesi ile aksiyon doğar ki , bu insanlığın yararına olacağı muhakkak..
Nasıl ki İslamiyet’in bir güneş misali doğmasıyla çöl insanı hayat bulmuş, bedeviyetten medeni olmuşsa, doğu ve batı insanı önyargılardan sıyrılarak birbirini anlamaya çalışırsa büyük bir medeniyet buluşması gerçekleşebilir.
Batının ahlaktan mahrum medeniyete soyunması, beraberinde sonu gelmez manevi buhranlara yol açmıştır. Doğu ise, sadece teknolojiden uzak ahlaki hayatın çizgileri ile yetinmesi, içe kapanıklığa sebep olmuştur. Mü’minler batıda gelişen teknolojinin müslümanın yitik malı olarak görse de hala teknolojik hamle başlatmış değiller. Yine de İslam âlemin bu noktada batıdaki medeniyetin asıl sahibinin müslümanlar olduğunun idrakiyle teknolijiyi dışlamaması kazançtır.
Batılılar ise sahip olduğu teknolojinin kaynağının İslam olduğunu görmezden geldikleri gibi, inkâr edenlerde var. Oysa hiçbir medeniyet karşılıklı kültür alışverişin dışında boy veremiyor. Batı sadece İslam âlemine ön yargılı kalmayıp, geçmişte kendi içinde medeniyet için çırpınan insanlara da önyargılı davranarak engizisyona mahkûm etmiştir. Sokrates ve Galile bunun en belirgin tipik misalleri. Ortaçağda skolâstik bataklığın içinde yüzen batı, İslam âlemi ile yaptıkları haçlı seferlerinde ister istemez dolaylı veya dolaysız yoldan İslam medeniyeti ile tanışması neticesinde Rönesansını gerçekleştirdi. Eğer O büyük tanışma olmasaydı hala batı karanlık çağını yaşıyor olacaktı.
Gerçeklerin gün yüzüne çıkmasıyla, batı medeniyetine katkımızı artık batılı ilim adamları da dile getiriyor. Batı’nın gerçeği örtme çabaları şimdiye kadar elinde bulunduğu güçlü propoganda araçları sayesinde gerçekleşmiş ve İslam âlemi bu etkiler yüzünden aşağılık duygusuna kapılmıştı. Gelecekte sağduyunun galip geleceğine inancımız tam, bize ait olan medeniyet değerlerinin birçok yabancı ve yerli ilim adamlarının çalışmalarıyla ergeç aydınlanacaktır elbet.
Yürürlükteki Eğitim sistemimiz de nesillere batı medeniyetinin ilham kaynağının İslam olduğu gerçeği gizlenmiş ve her şeyin batılıya ait olduğu ezberletilmiş maalesef. Batı bize böyle tanıtılınca haliyle yönümüzü de batıya çevirdik, hatta tavafımızıda..Pozitivizmin sunduğu bilgiler batıya mal edilmiş birkere.. Bu da yetmezmiş gibi nerdeyse kültürel değerlerimizin patentini de batıya bağlayacak noktaya geldik. Batının üstünlüğü mutlakmış gibi sunuldu genç nesillere. Dünyaca ünlü yazar Emanuel Shavar, kendisi bir Türkolog, aynı zamanda Yunus Emre ve Mevlana’nın düşüncelerine hayran biri. Nasıl hayran olmasın ki? Mevlana’nın onüçüncü asırda atom ve etrafında dönen elektronlardan, yine güneş ve etrafında dokuz gezegenden bahsetmesi ilmin ortaçağda ne büyük boyutda olduğunu gözler önüne seriyor.. Hayran olmamak elde mi. Daha birkaç asır önce yedi gezegenden bahsedilirken Mevlana Selçuklu döneminde dokuz gezegeni konu etmesi derin büyük mutasavvıf düşünür olduğunun bariz bir göstergesidir
Uyanışa geçmemiz gerekiyor, üstümüze örtülen örtüyü atmamız lazım. Yeniden diriliş için ruh kökümüzden kopmadan evrensellik adına iyi olan her gelişmeye talip olmalı. Köksüz gelecek istemiyoruz, bahçemizin çiçeklerle donatılmasında İslam mayası şart. Greko-latin mayasıyla çağlara kanatlanacağımızı sanıyorsak aldanıyoruz. Rehberimiz Kur’an’n öngördüğü ilim olunca çağlar diz çökmek mecburiyetinde kalacak ve engin dalgalar sükûn bulacaktır. Büyük bir medeniyetle buluşmak iştiyakı içimizde yer ettikçe özümüze hızla dönebiliriz. Atiye ait olan her güzel olguyu benimseyerek modern çağın en üst seviyesine sıçrayabiliriz.
476 yılında Batı Roma imparatorluğun yıkılmasıyla yerine Doğu Roma imparatorluğu (Bizans) geçer. Batı 1453’e kadar Ortaçağ karanlığı içinde yüzdü.. Malum olduğu üzere ortaçağ da hâkim olan sınıf asillerden oluşan derebeylik sistemi ile dini yönden kilise sultası idi. Köylü ve işçi asillerin kontrolü altında olup, ilim ve teknik ise papazların tekelinde idi. Abbasi halifesi Harun Reşid Şarlman’a çalar saat göndermiş, saatı gören Frank imparatoru kilise zihniyetinin etkisiyle, şeytan icadı diyerek saatı parçalamıştır. Kopernik, dünyanın hem kendi ekseninde hem de güneş etrafında döndüğünü kilise sultalarından korktuğu için gizlemiş, ölümünün ardından ortaya çıkan bu konudaki kitabı 18. asra kadar yasak kitaplar listesine mahkûm edilmiştir. Galile’de dünya dönüyor dediği için baskılara maruz kalmış O da ölene kadar bir eve hapsedilmiştir. Ortaçağ Avrupası böyle bir halde iken Müslümanlarda en parlak günlerini yaşıyordu. Haçlı seferleri batının gözünü açmış ve nitekim bir savaşta Maricourtlu Petrus mıknatıs ve pusulayı Müslümanlardan görme şansı elde ederek kendi coğrafyasına (Fransa’ya) taşıyarak batıya takdim etmiştir.. İlk kâğıt üretimi Yahya İbn-i Fadıl Bermeki tarafından gerçekleştirilerek Harun Reşid devrinin altın çağı olmuştur. Fatih Sultan Mehmed İstanbul’u feth etmekle kalmamış, kurduğu medreseler(üniversiteler) sayesinde Ali Kuşçu gibi astronomi âlimlerin yetişmesini sağlamıştır. Kelimenin tam anlamıyla batı ortaçağda karanlığa bürünürken biz ise aydınlık dönemlerimizi yaşıyorduk. Medeniyet ruhumuz ne zamanki dumura uğradı, o zaman ne ilk dünya haritasını çizen Piri Reisler, ne de mikrobu keşfeden Akşemseddinler yetiştirebildik, geçmişimizin ihtişamı tek teselli kaynağımız oldu.
Batı bu büyük medeniyetle tanışıp, asiller ve kilise sultalarının hegemonyasından kurtularak Rönesansını gerçekleştirip bugünkü batı medeniyetini kurdu.. Dün çalar saate şeytan icadı diyen zihniyet, Rönesansla o handikaptan kurtulurken, biz ise teknolojik icadlara gâvur icadı gözüyle hor bakıp, bugünümüzü batının ortaçağına çevirmişiz. Batı âlemi bilgi çağı ya da bilgi ötesi âlemi düşünürken, bizim hala yerinde saymamız medeniyet ruhumuzun sönmesine işarettir. Bir büyük medeniyetle buluşmak sevdamız olmalıydı, ama olmadı.
Osmanlı’nın tarım kökenli bir kültürü temsil ettiğini söyleyenler Mimar Sinan’ın şehir kültürü adına ortaya koyduğu camii, köprü, medrese gibi eserlerin görmezden geliyorlar. Bugün Mimar Sinan’ın yaptığı camii’nin önünden geçenler yaptığı çeşmelerden kana kana su içtikleri halde bütün bunları yok sayabiliyorlar ve kentin tarihsel strüktürünün insan kimliğini belirleme de ve bir büyük medeniyetle buluşturduğu hakikatını inkâr etmekten geri durmuyorlar. Oysa hala atalarımızın yaptığı binalarda eğitim yapıyoruz, farkında bile değiliz. Geçmişimizin bize sunduğu mekan ve kültürel semboller geleceğimizin teminatıdır, bir bilseler..
Osmanlı madem çok önemli kent kültürü oluşturmuş (asla kır’ı değil) ve kent mantığı ile hareket etmiş, o halde bizde atalarımız gibi bilgi ötesi anlayışı ile çağlara ferman okuyabiliriz pekâlâ. Muhtaç olduğumuz medeniyet ruhu fazlasıyla var genlerimizde çünkü.
Velhasıl; bir büyük medeniyetle buluşmak bugün değilse ne zaman? Zaman çabuk geçiyor, haremiler bize ait olan her şeyi çalmadan çabuk davranmakta fayda var. İnsanlığın yeniden bizim nefesimizle soluklanmasına ihtiyacının görür gibiyiz. O halde gün yeniden diriliş vakti , titreyip kendimize dönme zamanı..