BEDRİN ARSLANLARI
BEDRİN ARSLANLARI
ALPEREN GÜRBÜZER
Yıllardır zulüme maruz kalan Ashabı Kiram, Rasulullah’ın Allah tarafından savaş izni verildiğine dair ayetleri dinleyince çok sevindiler. Bunun anlamı; artık olaylara seyirci kalınmayacaktı manasınadır. Yeter gayrı, özyurtlarından hicret etmek zorunda kalmışlardı, artık pembe şafakların doğacağı vaktin gereği için kolları sıvamaya hazırdılar. Zaten parçalanmıştı sabır taşları..
Peygamberimiz savaş izni alır almaz Şam civarına giden ticari kervanları kuşatma altına alınması doğrultusunda derhal süvari birliği çıkarttı. Böylece müşriklere bizde varız mesajı verilecekti, eskisi gibi buralardan rahatlıkla transit geçilemiyecekti bundan böyle.. Nitekim Ebu Süfyan’ın başında bulunduğu ticari kervan elde ettiği kazançla yüce dinimizi yok etmek için sarfedeceği sevinci ile dönerken biryandan da Allahü Teala, Cebrail vasıtasıyla Rasulüne; İki sonuçtan birinin elde edileceğini müjdeledi. Ya kervan ele geçecek ya da o kervanı himaye etmek için Mekke’den yola çıkan orduyu hezimete uğratılacağını bildirdi.
Vahiyle gelen haber üzerine Rasul-i Ekrem arkadaşlarına kervanın gelmekte olduğunu haberini verdikten sonra derhal yola çıkılması gerektiği ve umulur ki kervanı ele geçirmek bize nasip olur telkininde bulundu. Bu arada Ebu Süfyan kervanın kuşatılma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığını anlayınca Gıfar kabilesinden Zamzam denilen şahsı ücretle kiralayarak ona;
—Tez elden kervanın tehlike ile karşılaştığını Mekkeye bildir, dedi. O da Mekke’ye vardığında avazının çıktığı kadar bağırarak:
— İmdat! İmdat! Ey Kureyş topluluğu! Ebu Süfyan’ın ticari kervanı ele geçirilmek üzere!.. Çığlıklarını atınca sağdan soldan koşanlar büyük bir kalabalık oluşturdu. Ebu Cehil ömründe bulamıyacağı kalabalığı hemen değerlendirip;
— Haydi! İleri! Hep beraber savaşa diyerek savaş talimatı verdi.
Habib-i Kibriya Mekke’den gelen ordunun yola çıktığını öğrenir öğrenmez ashabını topladı ama, Ebu Süfyan’ın kervanı Bedir mevkine gelip sahil yoluna doğru saptığını öğrenince;
- Artık bu noktadan sonra ticari kervanı ele geçirmek imkanımız kalmadı, yapmamız gereken Mekke’den gelmekte olan orduyu karşılayıp, Allah’ın vaad etmiş olduğu savaşı kazanmak olduğunu beyan buyurduktan sonra arkadaşlarının düşüncelerini de almayı ihmal etmedi.. Ashaptan bazıları; buraya kervanı ele geçirmek için geldiklerini, şimdide savaştan söz ediyorsunuz siteminde bulunanlar olsa da Hz. Ebubekir, Hz Ömer ve Mikdat b. Velid etkili konuşmalarla bir zamanlar İsrailoğulları’nın Hz. Musa’nın savaş teklifine olumsuz karşılık vermeleri durumuna düşmeyeceklerini, Allah’ın Rasulüne olan sevgilerini kefenlemeye hazır olduklarını söyleyip;
— Ya Rasulüllah! Kanımızın son damlasına kadar seninleyiz diyerek güç tazelediler adeta.
Habib-i Kibriya bu kararlılık karşısında; hedefimiz Bedir, vakit tamamdır gidiyoruz diyerek savaş emrini verdi.
Müslümanlar cephesinde tüm bunlar yaşanırken Ebu Cehil’de Ebu Süfyanın başında bulunduğu kervanın kazasız belasız Mekke’ye vardığı haberini işiten müşrik arkadaşlarının; madem kervan kurtulmuş ne gerek var savaşa düşüncelerini zorda olsa silip, yeniden savaş için ikna etmeyi başaracaktır.
Artık savaş kaçınılmazdı. Bedrin arslanları Bedir’e varmıştı bile..
Ashap;
—Ya Rasulüllüh! Buraya kendi isteğinlemi konakladın yoksa vahiyle mi?
Efendimiz(s.a.v):
— Kendi irademle deyince ashab:
— Ya Habibullah! müsaden varsa müşriklerin suyollarını kesecek nokta olan Bedir kuyusunun yanıbaşında konaklasak olmaz mı?
Habib-i Kibriya Efendimiz istişareye göre hareket edip, peki dedi.
Konakladıkları yerde bu arada Kureyş ordusundan su aramak için birkaç kişi giderken Müslümanlar yakalayınca Allah Rasulü onlara:
- Kureyş in yerini bildirin bize..
Onlarda:
— Şu tepenin arkasında deyince salıverdiler
Allah Rasulü son kez Bedir sahasını yerinde inceledikten sonra açtı ellerini:
—Ya Rabbi! Yarın müşrikleri hezimete uğrat. Onlara fırsat verme.. Diye duada bulundu.
Müslümanlar hem Efendimizin duaları hem de yağan rahmet yağmuru ile o gece yorgun bedenlerini dinlendirerek uyudular. Uyandıklarında iki taraf da birbirini yakından gördüler. Müslümanlar adına Hamza, Ali ve Ubeyde müşriklerce belirlenen adamlar karşısında er meydanında yer aldı. Hamza ve Ali düşmanını bir hamlede yere serdi, Ubeyde ile Utbe ise sadece birbirlerini yaralayabilmişlerdi. Müminler tekbir sesleriyle rakiplerini ilk vuruşta alt etmenin heyacanıyla gökkubbeyi inlettiler.
Savaş başlar başlamaz Habib-i Kibriya elinde bulunan çakıl taşlarını müşriklerin üzerine savurdu, savurunca dağılmaya başladılar..
Allahü Teala:
—Attığın zaman o taşları sen atmadın, Allah attı.’ buyurdu.
Toz duman içerisinde Muaz biranda Ebu Cehil’e denk geldi ve hemen kılıcıyla biçip yerde kıvranmasını sağladı, Ebu Cehili’in oğlu İkrime de babasının acı acı kıvrandığını görünce o da Muaz’a bir darbe indirerek kolunun birini yok etti. Muaz tek koluylada olsa Ebu Cehil’in öldüğünü sanıp oradan ayrılarak savaşa devam etti.
Nihayet Allah’ın vaad ettiği savaş müslümanların zaferiyle son buldu. Arşı Ala Bedrin arslanlarının ölsekde bir, ölmesekde bir duygusuyla mücadelesine şahit oldu. Şairin Bedrin Arslanları ancak bu kadar şanlı dediği ilk zafer gönüllerde yerini buldu. Rasulullah (s.a.v) Abdullah b. Mesud’a talimat vererek Ebu Cehil’in ölüler arasında bulunmasını istedi. Öylede yaptı ölüler arasında onu ararken meğer ölmemiş, yerde kıvranıyordu ve o an gırtlağına ayağını basarak sakalını çekti. Bir zamanlar koyun çobanı diye küçümsediği Abdullah b. Mesud’a Ebu Cehil sakalını çekse de bir çekmese de, canı yansa da son kez canhayliyle dahi:
— Haber ver bana zafer kimin?
Umduğu haberi alamadı ve Abdullah b. Mesud ona:
— Zafer Müslümanlarındır dedi.
Daha fazla konuşmaya fırsat vermeden, bir zamanlar köle olarak hakir gördüğü Abdullah b. Mesud tarafından kellesi koparılarak, Ebu Cehil bir kuru hayal uğruna yaşananlardan ibret almadan Azraile teslim edildi. Efendimize kesik başı gösterildiğinde Rasulullah(s.a.v):
—Allah’a hamd olsun. Bu ümmetin en büyük Fravunu idi buyurdular..
Mekke’de matem, Müslümanlar da ise senelerce ezilmişliğin, hor görülmüşlüğün, zulmün ve binbir türlü çilenin üzerlerinde atmanın sevinciyle zafer inananlarındır duygu selini aşan bir sevinç vardı. Artık zaferden sonra Müslümanlar kaçanların peşini bırakmayıp yakaladıklarını esir ediyorlardı, cesetler ise kör bir kuyuya dolduruluyordu. Zafer muştusu Medineye ulaştığında Yahudiler şoke oldular, orda kalan Müslümanlar ise sevinçlerinden Allah’a şükreylediler.
Şimdi sıra savaş sonrası elde edilen ganimetlerin paylaşılmasına gelmişti, azcıkda olsa ganimetler tartışma konusu olmuştu. Bu meselenin aydınlatılması için Rasulü Ekrem vahyin gelmesini bekledi. Nihayet gelen vahiyde:
-‘…De ki bu ganimetlerin taksimi Allah’a ve Rasulüne aittir…. Ganimetlerin taksiminden bazı kimselerin hoşlanmayışı, Rabbinin seni.. savaş için evinden çıkarması gibidir. Çünkü Müminlerden bir gurup savaşa çıkmayı hoş görmüyorlardı.. bu savaş hususunda, gözgöze ölüme götürülüyormuş gibi seninle mücadele ediyorlardı.. O vakit Allah size yük kervanı yahut silahlı birlikten biri sizindir diye vaat ediyordu. Sizde silahı olmayan kervanın size ait olmasını arzu ediyordunuz. Halbuki Allah.. kâfirlerin arkasını kesmeyi murad ediyordu.
Allah size Bedir harbinde… Tadın ey kâfirler bu mağlubiyeti. Birde kâfirler için cehennem azabı vardır.
Siz Bedirde o kâfirleri kendi kuvvetinizle öldürmediniz fakat Allah öldürdü. Ey Habibim düşmanlara bir avuç taşı attığında onları sen atmadın fakat Allah attı. Allah kâfirlerin hilelerini boşa çıkarandır’’( Enfal 1–18)
Yine bu hususta Allahü Teala:
‘’- Bilin ki kâfirlerden ganimet olarak aldığınız beşte biri Allah’a aittir: Peygambere, Peygamberin akrabasına, yetimlere, fakirlere ve yolda kalmışlara dağıtmak üzere ayrılacaktır… Eğer Allah’a inanmışsanız taksim böyle olacaktır.. O vakit Allah.. onları sizin gözlerinize az gösteriyor, sizide onların gözlerinde azaltıyordu’’(Enfal,41–44) beyan buyurdu.
Bu ayetler üzerine Habibi Kibriya ganimetlerin beşte birini bir tarafa ayırdı, geri kalanlarını iki hisse süvariye, bir hisse yaya, muharebede bulunmayıp da Efendimiz tarafından görevlendirilen ve bulunmak istediği halde bulunamıyanlar için bir hisse dağıttı.
Hz Ömer esirler hakkında öldürülmesi, Hz. Ebubekir ise fidye verilmesi(kurtuluş akçesi) taraftarıydı. Allah Rasulü istişarenin gereği çoğunluğun kararına uyarak esirlerden fidye alarak serbes bıraktı.
Velhasıl savaş öncesi, savaş anı ve savaş sonrası birçok konu aydınlığa kavuşturulmuş oldu.