RAHİP BAHİRA VE BULUT
RAHİP BAHİRA VE BULUT
ALPEREN GÜRBÜZER
Her sene Yemen ve Şam taraflarına ticaret kervanı gönderilir, oralarda ticari alış veriş yapıldıktan sonra tekrar yurtlarına dönülürdü.. Bu yıl ki Kervanın reisi Ebu Talip idi. Kervan yola tam koyulurken yeğeni Muhammed yalvarırcasına:
— Beni de al amcacığım nolur, dedi. Ebu Talip yol’un güvenirliği olmadığını bile bile yeğeninin bakışlarındaki masumiyetine dayanamayarak O’nu da beraberinde götürdü.
Bahira adında Rahip Şam ve Yemen güzergâhı üzerinde kilise yaptırmış ve bir ağacın altında gelip gidenlere nasihat ederdi sürekli. Fakat Bahira’yı pek dinleyen olmayınca kabuğuna çekilmiş, o ağacın altına konaklamayı gelenek haline getiren kervanların yanına gitmez olmuştu. Tamamen gözlerden uzak halde Savma’ya (kilise) kapanmıştı artık.
Yaklaşan Kervan bir öncekilerden farklıydı, bir anda Bahira’nın dikkatini çekti. Uzaktan da olsa seyre daldı, yaklaşan kervan ve beraberinde O’nu takip eden bir bulut vardı, bulut adeta şemsiye görevi yapıyordu. Derhal merakını yenmek için bir adam gönderip kervanı yemeğe davet etti. Kervandakiler; ‘’ Nerenin kurdu oldu da bizi yemeğe davet etti’’ der gibiydiler. Her ne ise herkes yemeğe geldi ama, bulutun iz sürdüğü o kutlu misafir yoktu. Bahira işi garantiye almak için davetlilere:
— Aranızdan gelmeyen oldu mu? Diye seslenince Peygamberimizin amcası Ebu Talip:
— Evet, ama O çok küçücük orada bırakıverdik.
Bahira:
— Olsun, O’nunda gelmesini istiyorum, deyince birazdan davetlilerin arasına adım adım ilerlerken bulutun da onu izlediğini gördüğü zaman merakı bir kat daha artıverdi ve dayanamayıp sormaya başladı:
— Evladım Lat ve Uzza adına doğru söyle… Demeye başlayınca,
Peygamberimiz küçük yaşına rağmen şu tepkiyi koydu:
— Sakın bana Lat ve Uzza adına bir şey sorma.
Bahira:
— O halde Allah adına söyle, sen nasıl uyursun? Sorunca Ebu Talip hemen öne çıkıp; mışıl mışıl uyur, dediyse de tam doğru cevap yeğeninden geldi:
-Gözlerim uyur, fakat kalbim uyumaz..
Bahira:
— Peki, bu çocuğun gözlerindeki kırmızılık neyin nesi?
Ebu Talip:
— Doğuştan, dedi.
Bahira bu sefer Ebu Talib’e:
— Gömleğini açabilir misin?
Açtılar, açtıklarında iki kürek arasında büyük bir ben vardı..(Peygamberlere mahsus işaret olsa gerek)
Bahira:
— Bu çocuk neyin olur?
Ebu Talip:
— Oğlum olur, dedi.
Bahira:
—Yanlışın var gibime, bu çocuğun yetim olması gerekir, deyince Ebu Talip:
— Nerden biliyorsun?
Bahira:
— Bizim okuduğumuz kitaplarda beklediğimiz elçinin babasının sağ olmaması gerekir.
Ebu Talip:
— Evet, haklısın ben amcasıyım.
Bahira:
— O halde sen bu çocuğu yurduna götürmekte acele et, korkarım Yahudiler O’na zarar verebilir. Kutsal kitabımız da son Peygamberin Mekke civarından çıkacağını gösteriyor, Çünkü Yahudiler kendi ırkından olmadığı için, hatta O’nun Peygamber olduğunu bildikleri halde kabüllenmeyebilirler.
Rahip Bahira bu sözleri sarf ederken, bir yandanda umursamaz bir tavırlarla kervanda bulunanlar bu sözleri ciddiye almadıkları gibi, ‘artık iyiden iyiye bunamış’ deyip yollarına devam ettiler.
Ebu Talip her ihtimale karşı Bahira’nın sözlerini dikkate alarak kervan Busra’ya geldiğin de nolur nolmaz düşüncesiyle öteye geçmeye izin vermedi.. Busra’da konakladıklarında üç adam bir anda kervanın içniden seçilmişcesine çocuğa dikkat kesiliverdiler, karşılarında nurani bir çocuk vardı çünkü. Hemen kendi aralarında fiskos yapmaya başladılar:
— Yoksa o mu? Eğer O ise Yahudilerin sonu demektir… Öldürmek için tam zamanı demeye kalmadan öldürmeye kalkışacakları sırada karşılarında heybetli ve bir o kadarda vakur bir adamı görmelerinden dolayı vazgeçerek oradan uzaklaşıverdiler. Bu arada kervanda geri dönüş için start aldı. Yani Kervan Busra’dan ayrıldı, ama adamlarında içine ateş düşmüştü, derhal Bilge bildikleri Rahip Bahira’nın yanına vardılar ve dediler ki; Ticari Kervanda ki çocuğu gördünüz mü?
Bahira:
— Evet, gördüm.
Adamlar:
— Tüh be kaçırdık, oysa öldürecektik onu.
Bahira:
—Akıllı olun, tüm âlem bir araya gelse güç yetiremezsiniz, en iyisimi siz siz olun yurdunuza dönün, dedi.
Adamlar çaresiz vaziyette:
— Peki, deyip memleketleri Busra’ya dönüverdiler.